..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi en azgýn yüreði uysallaþtýrýr, en uysal yüreði azdýrýr. -Alexis Delp
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Sinema ve Televizyon > Hakan Bilge




17 Mart 2012
Sinemada ‘savaþýn Çocuklarý’  
Hakan Bilge
Ya çocuklar? Ýktidar savaþlarýndan, emperyal-kolonyalist planlardan, deðiþen haritalardan, sinema filmlerinden ve propagandadan bihaber çocuklar? Çocuklar bir þeyden haberdar deðillerdi fakat sinema onlarý unutmayacaktý. Birçok filmde boy gösterdiler. Kullanýldýlar. Cephelerde su taþýdýlar. Orduya yardým ettiler. Gaz odalarýnda sabun yapýldýlar. Öldürüldüler. Sömürüldüler. Kafalarýna bombalar yaðdý. Tanklarýn paletleri altýnda kemikleri çatýrdadý. Ajan veya muhbir olarak, haberci veya ulak olarak, hizmetçi olarak, çeþitli görevlerde saf tuttular. Evet, evet, haberdardýlar birçoðu olan-bitenlerden. Haberdardýlar…


:BFHA:
“Politikanýn estetize edildiði çabalarýn doruk noktasý savaþtýr.”
(Theodor Adorno)

Bu yazýda, sinemada savaþ ve çocukluk düzlemini kalkýþ merkezi yaparak, çok fazla detaya girmeden ve genel özelliklerden hareketle bu filmlerdeki savaþ psikopatolojisi ve çocukluk travmalarýna odaklanacaðýz…

Sinemanýn, konuþmaya baþladýðýndan itibaren masumluðunu yitirdiðine dair ilginç ve tartýþmaya açýk bir tez vardýr. Sesli filmi kabul etmeyen Amerikalý öncü-maestro David W. Griffith, ki Amerikan epiði The Birth of a Nation’da (1915, Bir Ulusun Doðuþu) alabildiðine sancýlý bir ulusal öykü anlatmayý denemiþti, Hollywood’da film çeken ilk yönetmen olarak sesli filmi benimsemeyen bir vizyon geliþtirmiþtir… Adolf Hitler’in megalomanisini takip ettiði The Great Dictator (1940, Büyük Diktatör) filmiyle tartýþmalar yaratan Charlie Chaplin, nam-ý deðer Þarlo, Greed’de (1924, Hýrs) tüm zamanlarýn en kaotik dünyalarýndan birini görselleþtiren ve Hollywood’u “sosis fabrikasý”na benzeten Erich von Stroheim ve Yeni Dalga’nýn (Nouvelle Vague) majör ismi Jean-Luc Godard da, bu yoruma açýk tezi, sözüm ona sinemanýn giderek bir illüzyon aracýna dönüþtüðünü dillendiren, hatta filmleriyle bu fikri muhtelif açýlardan pratize eden belli baþlý yönetmenlerdir. Hepsi de savaþ filmi çekmiþtir üstelik… Peki, sinema konuþarak nasýl bir illüzyon / yanýlsama aracýna dönüþtü? “Konuþan sinema” aslýnda hiçbir þey anlatmýyor mu ve/ya da iktidarý kalkýþ noktasý yaparak mý konuþuyor? Kuþkusuz iktidar olgusunu pas geçerek bu soru(n)larý yanýtlayamayýz / kavrayamayýz. “Konuþan sinema,” “merkez”den konuþan sinemadýr. Adýný saydýðýmýz isimler de bu doðrultuda beyanlar vermiþlerdir zaten…

Söz konusu savaþ propagandasý olunca ne demek istediðim daha iyi anlaþýlacak, öyle zannediyorum. Ýkinci Dünya Savaþý döneminde, Hollywood’da çekilen propaganda filmleri ve dokümanterleri, yine Nazi dönemi Almanya’sýnda üretilen fabrikasyon ajitatif filmleri anýmsadýðýnýzda, mesele yavaþ yavaþ gün yüzüne çýkmaya baþlýyor. John Ford’lar, Frank Capra’lar Amerikan sanayisi içinde; Leni Riefenstahl’lar da Alman stüdyo þartlarý içinde görkemli dokümanterlere imza attýlar bu dönemde. Bir yanda cephede kafalarý týraþlý tüysüz gençlerin kellesi uçuyordu; beri tarafta da yönetmenler propaganda üstüne propaganda yapýyorlardý. Savaþ iyi bir þeydi. Faþizme karþý savaþmalýydýk. Amerika’nýn ve dolayýsýyla demokrasinin yanýnda saf tutmalýydýk. Bu, Hollywood ve Amerikan özgürlük ütopyasýnýn vaat ve çaðrýsý idi. Almanlar ise arî ýrkýn Germen þahlanýþý idealini dillendiriyorlar, belgesellerde ise kaslý ve güçlü erkekler boy gösteriyordu. Dünya, ele geçirilmeliydi…

Ya çocuklar? Ýktidar savaþlarýndan, emperyal-kolonyalist planlardan, deðiþen haritalardan, sinema filmlerinden ve propagandadan bihaber çocuklar? Çocuklar bir þeyden haberdar deðillerdi fakat sinema onlarý unutmayacaktý. Birçok filmde boy gösterdiler. Kullanýldýlar. Cephelerde su taþýdýlar. Orduya yardým ettiler. Gaz odalarýnda sabun yapýldýlar. Öldürüldüler. Sömürüldüler. Kafalarýna bombalar yaðdý. Tanklarýn paletleri altýnda kemikleri çatýrdadý. Ajan veya muhbir olarak, haberci veya ulak olarak, hizmetçi olarak, çeþitli görevlerde saf tuttular. Evet, evet, haberdardýlar birçoðu olan-bitenlerden. Haberdardýlar…

Þimdi çocuklarýn yer aldýðý bazý sinema filmlerine bakabiliriz… Hemen haþiye olarak düþelim: Birçok savaþ filmi var ve elbette çocuklarýn da yer tuttuðu onlarcasý… Burada sadece 100 küsur yýllýk sinema tarihinden önem arz ettiðimiz filmlere bir bakalým istiyoruz.

Andrei Tarkovsky’nin Ivanovo detstvo’su (1962, Ivan’ýn Çocukluðu) sözünü ettiðimiz “görev” kavramýna dönük bir debü film olarak uluslararasý arenada büyük ses getiren, Jean-Paul Sartre’ýn da bir yazýsýnda deðindiði, baþrolünde Ivan adlý bir Rus çocuðunun yer aldýðý bir filmdir. Cepheden cepheye haber taþýyan, ölümlere teðet geçen Ivan’ýn kimi kez sürreal boyutlara da ulaþan trajik öyküsü… Film, ayný zamanda, ortajen Sovyet-Alman savaþý / rekabetini irdeleyen filmlerden de büyük farklýlýklar taþýmaktadýr. Ivanovo detstvo, savaþýn insan-özneyi nasýl yýkýma uðrattýðýna dair verileri çocukluk imajlarýna baðlý olarak biçimlendirir. Tamamýyla “büyükler”in kanlý iktidarlarýnýn üretimi olan savaþ, çocukluðu da sekteye uðratmaktadýr. Öksüz kalan çocuklar, sakat kalan çocuklar, baþka sýnýr coðrafyalarýna sürgüne gönderilen çocuklar, trenlerle gaz odalarýna yollanan çocuklar bize Hiroþima’larý ve Nagazaki’leri anýmsatmaktadýr.

Steven Spielberg ise hemen her filminde çocukluk imajlarýna yer veren nadir yönetmenlerden biri. Çoðu filmi Amerikan rüyasýnýn (American Dream) motifleri ile bezeli olmasýna karþýlýk son yýllarda karanlýk temalara da (future noir) ilgi duymaya baþlamýþtýr. 1987’de çektiði Empire of the Sun (1987, Güneþ Ýmparatorluðu) ve 1993 yapýmý Schindler’s List (1993, Shindler’in Listesi) filmografisindeki önemli filmlerden bazýlarý. Schindler’s List’de, siyah-beyazýn ortasýna yerleþtirdiði kýrmýzý montlu çocuk görüntüsü gerçekten de unutulacak gibi deðildir. Bu film gibi, Fransýz auteur Louis Malle’in Au revoir les enfants (1987, Hoþçakalýn Çocuklar) adlý filmi de Nazi dönemlerine dönük otobiyografik bir filmdir. Henüz çocuk yaþta muhbirlerin aðýna takýlan insanlarýn dramý kuþkusuz savaþ dönemlerinde rastlanan geleneksel bir trajediye iþaret etmektedir.

Yahudi soykýrýmý ve Nazi Almanya’sýnýn terör estirdiði yýllarda yaþanan insan trajedileri sinemada baþý baþýna bir alt dal olarak defaatle iþlenegelmiþtir. Bu filmlerin birçoðunda savaþ kaotizmi ya genel baðlamda kavranmaya çalýþýlmýþ ya da bireysel yýkýmlar takip edilmiþtir. Roman Polanski’nin Altýn Palmiye’li (Golden Palm) The Pianist’i (2002, Piyanist), Agnieszka Holland’ýn uçuk ve þaþýrtýcý Europa Europa’sý (1990, Avrupa Avrupa), Tim Blake Nelson’ýn olaðanüstü baþarýlý The Grey Zone’u (2001, Gri Bölge), Roberto Benigni’nin, yoðun eleþtirilere hedef olan La vita è bella’sý (1997, Hayat Güzeldir), Joseph Losey’nin özdeþleþim politikalarýný sýnadýðý Mr. Klein’ý (1976), Alan J. Pakula’nýn iç burkan Sophie’s Choice’si (1982, Sophie’nin Seçimi), Lars von Trier’in kara film (film noir) geleneðine yaslanan Europa’sý (1991, Avrupa), George Stevens’ýn The Diary of Anne Frank’ý (1959 Anna Frank’ýn Günlüðü) söz konusu insan dramlarýný çeþitli açýlardan irdeleyen yapýtlardýr. La vita è bella’da Nazi çalýþma kampýndaki bir babanýn çocuðuna her þeyi bir oyunmuþ gibi anlatmasý, kuþkusuz birçok sinema yazarýný rahatsýz etmiþ, tartýþmalara neden olmuþtur. The Diary of Anne Frank ise Anna’nýn, sözüm ona küçük bir kýzýn günlüðüne yansýyanlarýn sinemaya uyarlanmýþ halidir.

Þimdilerde Ýran’da bir hapishanede çile dolduran yönetmen Bahman Ghobadi’nin Zamani barayé masti asbha (2000, Sarhoþ Atlar Zamaný) ile Lakposhtha parvaz mikonand (2004, Kaplumbaðalarda Uçar) adlý yapýtlarý, bütün dünya çapýnda ses getiren filmlerdendir. Her iki filmde de Ýran’ýn sýnýr coðrafyasýnda tutunmaya çalýþan Kürt çocuklarýnýn yaþam zorluklarý dile getirilmiþtir. Özellikle ikinci filmde, mayýn patlamasý sonucu kolu bacaðý kopmuþ çocuk görüntüleri sinema sanatý adýna nirengi noktalardandýr. Emprovize yöntemlerle natürel bir realist atmosfer (tonality) kuran Ghobadi, Bernardo Bertolucci gibi sanatsal kurmacaya (fiction) baðlý auteur’leri de etkilemeyi baþarabilmiþtir.

Michael Winterbottom, In This World’de (2002, Bu Dünyada) Asya kara parçalarýna uzanýrken kurmaca ve dokümanterin stil araçlarýný iç içe kullanmayý denemiþtir. Afganistan ve Irak’tan sonra þimdilerde Libya dolayýmýnda emperyal düzleme, “öteki” sorununa, terör dalgasýna, Müslüman ayrýmcýlýðýna dönük filmler yapýlacaða benziyor. The Road to Guantanamo’da da (2006) saptanabileceði gibi Winterbottom’ýn temel meselesinin gerçekliði (reality) “içeriden” gösterme kaygýsý olduðu mimlenebilir. In This World’de kaçak insan ticareti, Doðu-Batý sorunu, terörizm (ama hangi terörizm?) ve paranoya filmin ruhuna nüfuz etmiþtir. Daha iyi bir yaþam için kurtuluþu Batý uygarlýðýnda arayan çocuklar, potansiyel birer proleter adayýdýrlar. Ya da geleceðin Guantanamo’larýnda hücrelerinde cop korkusuyla titreyen…

“Dogma” yönetmenlerinden Søren Kragh-Jacobsen’in The Island on Bird Street’i (1997, Kuþ Sokaðýndaki Ada) Polanski’nin The Pianist’iyle paralellikler kurulabilecek bir filmdir. Polanski, biyografik elemanlardan enternasyonal bir çizgiye konumlanmýþtý. Kragh-Jacobsen de Piyanist’ten beþ yýl evvel, benzer bir konuyu bir çocuðun gözlerinden yansýtmayý denemiþtir. Her iki filmde de Nazi’lerden saklanma ve hayatta kalma mücadelesi betimlenmiþtir.

Sinema tarihi boyunca birbirinden etkileyici savaþ filmleri çekilegelmiþtir. Birçok majör filmde, savaþýn irrite ediciliði, anlamsýzlýðý, yarattýðý kiþisel ve toplumsal sorunlar, psikolojik yýkýmlar görselleþtirilmiþtir. Kon Ichikawa’nýn Nobi’si (1959) ikinci savaþ dönemi Japonya’sýný merkez alan tüyler ürpertici bir filmdir. Aç kalan Japon askerlerinin insan eti yediði bir zaman dilimi… Stanley Kubrick’in Paths of Glory’si (1957, Zafer Yollarý) ise Fransýz ordusundaki ast-üst iliþkilerine bakan sýra dýþý bir filmdir. Ve uzun yýllar Fransa’da yasaklanmýþtýr.

Francis Ford Coppola’nýn Apocalypse Now’ý (1979, Kýyamet) isminin de iþaret ettiði üzere napalm’larla, hava bombardýmanlarýyla bir kýyamet arenasýna dönüþen Veitnam’ý tasvir eden bir baþyapýttýr. Yine Vietnam’ý kalkýþ noktasý yapan birçok majör film çekilmiþtir. Michael Cimino’nun Deer Hunter’ý (1978, Avcý), Stanley Kubrick’in Full Metal Jacket’ý (1987), Terrence Malick’in The Thin Red Line’ý (1998, Ýnce Kýrmýzý Hat), Adrian Lyne’ýn Jakob’s Ladder’ý (1990, Dehþetin Nefesi) savaþýn cinnete evriliþini betimleyen önemli örneklerden bazýlarý…

Savaþ çýlgýnlýðýný Soðuk Savaþ (Cold War) paranoyasý baðlamýnda ele alan kara komedi (black comedy) Dr. Strangelove (1964, Doktor Garipaþk), savaþýn aile iliþkilerini ve toplumsal güveni nasýl zedelediðini gösteren The Best Years of Our Lives (1946, Hayatýmýzýn En Güzel Yýllarý) gibi filmler de savaþ mitini sorgulayan, savaþýn anlamsýzlýðý üzerine görüþ beyan eden düzeyli örnekler…

Salt sinemada çocuk ve çocukluk olgusuna odaklanmayan ama genel anlamda savaþýn anlamsýzlýðýný didikleyen / sorgulayan bu filmleri neden anýmsatýyorum? Kuþkusuz oturup ciddi ciddi düþününce savaþ, bir çocuðun konsolun üzerindeki fare zehrini alýp içmesi gibi bilinçsiz bir otomatik-davranýþýn ürünüdür. Dolayýsýyla savaþlarý çýkarýp milyonlarý öldüren, sakat býrakan mantýk, çocuk-adamlar’ýn mantýðýdýr. Gayet planlý bir biçimde, en ince ayrýntýsýna dek hesaplanarak kurgulansa da bu, yani savaþ, çocuk-adamlýkla paralel düþünülmesi gereken bir sosyolojik parametredir…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn sinema ve televizyon kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Aþk ve Kin

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Milos Forman'ýn Guguk Kuþu Filmi Üzerine [Ýnceleme]
John Ford'un Gazap Üzümleri Filmi Üzerine [Ýnceleme]
Stanley Kubrick'in Otomatik Portakal Filmi Üzerine [Ýnceleme]
Delilik ile Aþk Ayný Þey [Ýnceleme]


Hakan Bilge kimdir?

Sinemayý ve edebiyatý bir eðlence aracý olarak deðil, evrenin içinde binbir ruhu barýndýran sisli bir aynasý olarak gördüm ve halen de öyle görüyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
Marx, Freud, Kolker, Kafka, Dostoyevski, Rilke


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hakan Bilge, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.