Yaşamak ne güzel şey be kardeşim. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Liberal sistemdeki suçlu ve kurban diyalektiği üzerine inşa edilmiş bir hiciv örneği olan A Clockwork Orange (1971, Otomatik Portakal), suçun orijinine inmek yerine sonuçlarını irdeliyor, eleştiri oklarını liberal düzene fırlatıyor. Modern dünyayı oluşturan dinamiklere (liberal, lümpen, kurulu düzene hizmet eden entelektüel tiplemesi, iktidar birey ilişkisi/çatışması, devlet erki ve hükümet mekanizmalarının tek tip birey yaratma uğraşlarının sonuçları, suç ve ceza, suçlu eğitiminin etiği, aile yaşamı…) sert ve eleştirel bir bakış atan A Clockwork Orange; fütüristik bir öngörü, pesimist bir yorum denemesi, sosyolojik bir saptama, olasılıkla kendi türünün başyapıtı. Bütün büyük yapıtlar gibi bir başkasına değil yalnızca kendisine benziyor. Alex’in suç şebekesi sınıfsal olarak burjuva ve proleter ayırt etmeden önüne çıkan her şeyi yok etme psikolojisi içinde olan, (Söz konusu yıkıcı eğilim, kült roman “American Psycho”nun başkarakteri için de geçerli.) kendine has bir altdil ya da argo icat etmiş öznelerden oluşuyor. Yürürlükteki dilden sıyrılma çabaları düzen karşıtı eğilimlerinin bir dışavurumu, anarşistçe bir tavır. Aralarındaki egemenlik hesaplaşmasının bu küçük cemaati birbirinden kopardığına tanık oluyoruz. Bu cemaatin dağılması çok sonra iktidarın bekçileriyle -artık yalnız ve çaresiz bir birey konumuna düşen- Alex’i karşı karşıya getiriyor kaçınılmaz olarak. Başta pek de özdeşleşemeyeceğimiz saldırgan ve yıkıcı bir porte çizen Alex ile bu noktadan sonra özdeşleşmek (Stanley Kubrick’in mesafeli/soğukkanlı duruşu buna pek imkân tanımaz oysa.) durumunda kalıyoruz. Bu özdeşleşme A Clockwork Orange’ın aşağı yukarı finaline denk gelen kısmında gerçekleşiyor. Yani Alex başka çaresi kalmadığı için kendini iktidarın şefkatli (!) kollarına teslim ettiğinde, daha doğrusu iktidarın bekçileri/düzenin koruyucuları Alex’i kendi dünyasına aldığında. Alex’i sindirme/asimile etme politikaları öncelikle eğitimci erkânın buyurgan/tepeden inmeci müdürünün ajitasyonlarıyla başlıyor. Herhangi olumlu bir sonuç doğurmayan bu girişimin ardından hapishane erkinin uygulamaları kendini gösteriyor. Kitab-ı Mukaddes eğitimi alan Alex kitabı kendine göre yorumlamakta geç kalmıyor. İşkence ritüelini andıran malum denemelerden sonra yavaş yavaş beyninin ele geçirilmeye başladığına tanık olsak da kolay kolay teslim etmiyor kendini Alex. Ta ki direnme odaklarını tükettiğinde yapacak bir şeyi kalmadığını anlıyor. Özellikle tektipleştirmenin boyutlarına getirdiği yaklaşım ve bunu analiz etme biçimi A Clockwork Orange’ı evrensel statüye konumlandırıyor. Her çağın egemen düşünce sistemi kaynağını devlet otoritesinin örgütlenme modelinden alır. Devlet erki bürokratik araçlarını devreye sokarak bireyleri gereğinde yumuşatır, biçimlendirir, onlara çekidüzen verir. Düşünme biçimine/ideolojisine ters düşen mikropları sterilize eder, genel kamu huzurunu bozan girişimlerin önüne geçer. Varlığını tehdit eden oluşumlar üzerinde baskı mekanizmaları geliştirir. Farklı olanı –ötekini- kendi amaçları ve istekleri doğrultusunda asimile eder. Gerektiğinde şiddet kullanmaktan imtina etmez. A Clockwork Orange’ın kesin ve net bir biçimde sorduğu sorular/çağrıştırdığı konular işte bu aşamada yüzeye çıkıyor. Ait olduğu sosyal sınıf gözetilmeksizin toplumu oluşturan ya da toplum dışındaki öznelerin düşünme kalıplarına, benimsemiş bulundukları kimliklerine dış ve kontrol edici bir tahakküm/müdahale gerekli midir? Bu tür bir müdahale nasıl sonuçlar doğurabilir? Dışarıdan müdahaleye maruz kalan bireyler ne kadar özgür olabilirler? Bu ve buna benzer uygulamalar devlet erkinin asal görevleri arasında kabul edilebilir mi? Sinemanın yerleşik kalıplarının sınırlarını zorlayan bir sinemacı kimliğinin başat aktörlerinden olan Stanley Kubrick, A Clockwork Orange’da mesafeli duruşunu koruyan bir sosyolog edasına bürünüyor. Şu sözleri onun sinema anlayışını somutlayan birincil bir kaynak olma özelliğini taşıyor: “Filmin çekilmesi kolaydır, asıl zor olan neyin çekileceğidir.” Bu mütevazı sözler Stanley Kubrick’in üslup ve biçimden çok konu ve içerik üzerinde yoğunlaştığını ifşa ediyor. İçeriğe fazlasıyla önem veren bu sinema devi A Clockwork Orange’ın her karesini iktidar sorunsalı üzerinden örüyor. İnsanlığı doğuşundan beri meşgul eden ve onun doğasına ışık tutan en önemli anahtar kelime olan iktidar sorunsalı üzerinden. Fütüristik bir tablo çizen A Clockwork Orange, bu bağlamda totaliter rejimlerin idari/yönetsel nüvelerini sorunsallaştırıyor. İktidarların şu veya bu biçimde varlıklarını sürdürebilmeleri için gerekli gördükleri icraatları bireyin özgürlüğü açısından sorguluyor. hakanbilge@sanatlog.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Bilge, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |