Ağlamak da bir zevktir. -Ovidius |
|
||||||||||
|
Bu gece bendensiniz Öylesine hızlı bir biçimde atlara atlayıp gölgeleriyle kaçtılar ki, ağacın diğer kapısından giren başka gölgeleri görmediler. . Dışarısı bol sıcaklı bir mevsim, sardunyalar kaplamış bahçe duvarlarını, yoksa hanımeli mi onlar, her neyse bir önemi yok. Testiye doldurduğum su ısındı gölgelere akşam güneşi değdi. Yoldan geçenler soru sorma cesaretini gösteremediler bana. ‘Bu gölgeler kimler, bu gölgeler nereye gidiyor, nereden geliyor…’’ Ben yağmuru bekleyen koala , bahçe duvarına bakan ağacın altında uzanıyorum. Zaman bir arı vızıltısı, şaşı gölgeler beynimin kör ikindisinde boşluk. ‘Beynimdeki merdivenlerden tek başına yavaş-yavaş inerim derinliklere. Öyle sanıyorsunuz değil mi?’’ Asla! O daracık merdivenlerden inerken birçok insanı alırım yanıma ve öyle girerim mağaralarıma. Sanıyor musunuz ki ağacın gövdesindeki kapıdan çıkıp gidecekler. Söndürdüm mü gemideki kameranın ışıklarını onlara şekiller yüklerim, karmaşık konuşmalar yaparım. Baştan çıkarıcı ruhumla şöyle demlendiririm tartılarımı, yeşeririm karşılarında kurallara aykırı olarak. Onlar karanlıkta yankılanan tiz sesimi duyarken beklemekten çatlar atları. ‘‘Kalemimin ucu şeytan mı melek mi?’’ Sana diyorum en baştaki gölge, zaman kendiliğinden bir hoşça kal dedi mi sana. Dediği zaman ölmüş olup küt diye gideceksin. Oysa yaşarken birileri terk ediyor seni, ya da sen birilerini terk ediyorsun. Su kendiliğinden hiç yürümüyor. Yani diyorum bir serçe öpseydi senin gagandan benim mağaramda ne işin olurdu gagasız şey. Ya sen ortadaki gölge, güzel bir gece değil mi. İnsan isterse kendi mağarasında bakabilir yıldızlara. Bak ne güzel görünüyor. Doğrusu samanyolunun bu kadar güzel olduğunu hiç görmemiştim. Peki, sen hayatında kafanı kaldırıp baktın mı samanyoluna. Çam ağacının gövdesine kurulan bir çardakta uyumaktansa gidip koca poponu gökdelene hapsettin. Bir türlü gecenin sessizliğini dinleyemedin değil mi? Haydi, söyle bakayım bu ormanın ve kuşların sesi nereye kayboldu. Ya şu yıldızlar, bir düşünsene şu an sen de onların içindesin –ne mağarada mısın? Haydi, gölge oyunu yapalım seninle. Bir kartal kanatlarını nasıl açıp havalanırsa sen de öyle yap bakalım. Haydi, bir el feneri bul ve ışığı arkaya koyup gölgeni önüne al. Ah işte bak muhteşem görünüyorsun. Kollarını iki yana doğru kaldır. Kartalın kanatları gibi başla kollarını çırpmaya. Haydi, hızlan-hızlan, hızlandıkça samanyoluna doğru uç bakalım. Uçamadın değil mi? Çapsız, beceriksiz, zaten uçma vaktin de gelmedi henüz. Canımı pek fena sıkmaya başladınız. Şu ahşap balkonun altında oturan kadın sana defalarca seslendim. Senin için çenemi bahçe duvarının üstüne koydum.-Hey bahar geldi be kadın hiç görmüyor musun? Haydi, avuçlarını aç ve baharı avuçla dedim. Âmâ sen kendi rüzgârına öyle çok kapıldın ki bakışlarını o aptal adamın bahçesinden bir türlü çekemedin. Hımbıl bir kedinin üzgün bakışlarını kendi gözlerine doldurdun. Az ileride sığırcıkları kovalayan çocuğun haykırışını duymadın. ‘Işığı söndür, kapıyı kapa, son ver koridorda terliklerini sürüklemeye, topla pılını pırtını yelken aç. ‘ Ya sen, sen niye gülümsüyorsun o aptal ekmek gülüşünle. Koğuşun balkonuna çıkıp kelime baloncukları yuvarlıyorsun kendi kendine konuşuyorsun. Sende bir delilik anatomisi var mı-Derin bir nefes al yağmuru bekle diyorsun.-Nah gelir yağmur. Pek fena sinirlendiriyorsun beni o ekmek gülüşünle. Sen geç şu tarafa İliryalı saçını ustura ile kazısın. -Kalemimin ucu şeytan mı melek mi? Benim mağaramın hayalet yüzleri, bu gece hanginize birer kimlik yüklesem. Karıştırsam sizi beyazın içinde harmanlasam, çevirsem, sonra fırlatsam siyahın içine. Oradan toplasam hepinizi, karşınıza geçip Mozart’ın sesini sonuna kadar açsam ve dinamit gibi patlatsam bağırsaklarınızı. Sonra maviye yüklensem kendim de mavi olsam aksam peşinize. Kulede nöbet tutan asker kılığına bürünsem uzun menzilli fişekle vursam, kül rengi ölümün yüzüne yatırsam sizi. Eğildim sordum çatlayan atlara ‘’Gölgeleriniz nerede… ‘’Benim adım lacivert yaşamın rengiyse bu gece bendensiniz. Haydi merdivenlerden çıkıp gidebilirsiniz ..’’
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © lacivertiğnedenlik, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |