..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Şiir, duyguların dilidir. -W. Winter
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yapıtlar > leyla karaca




16 Haziran 2015
Eski İstanbul’un Büyüsünde; Aslında Hüzün ve İstanbul  
leyla karaca
‘Bu gülzarın ortasında bir tutkudur AYASOFYA.


:AGGC:


‘ Serviliklerin sükununda alıştım ölümün çaresizliğine…
Sende okudum Türk’ün asude mizacı ile Bizans’ın kederini…’


Tarihçi ve yazar Cansaran Kızıltaş deneme türündeki ilk kitabı Aslında hüzün ve İstanbul ile okurla buluştu. Çocukluğu da dahil olmak üzere tüm yaşamı İstanbul’da geçen yazar eserinde, yaşadığı kadim ve büyülü şehrin esintilerini duyuruyor. Varoluş sancılarını ruhunda taşıyan bir İstanbul hanımefendisinden nostaljik İstanbul hatıratları eşliğinde etkileyici ve akıcı bir anlatımla okuruna eski İstanbul’un ruhunu anımsatıyor.
Süleymaniye’nin ihtişamlı siluetinde ‘melekutluğun hafifliğini’ ruhlarda hisseden iki dostun muhabbetinden dem vurarak başlıyor yazar kelimelerine. Uhrevi iklimlerden beslenen bu iki dost yazarın deyimiyle ‘maneviyattan ruhlarına düşen nafakalarına razı oluyorlar; ruhları özgürlüğün uçuşlarında, farklı iklimlere doğru yol alıyorlardı.’(Aslında hüzün ve İstanbul, sf.10) Yazarın mekanları tasvir etmekteki ustalığına sufiyane bir anlatım dahil olunca Aslında hüzün ve İstanbul handiyse günümüzün modern yaşamı içine hapsolmuş insan için zamanın ruhunu yeniden an be an yaşatan bir yapı kazanmaktadır.
‘Duyabildiklerini duyarlar; duanın rızkına dururlardı.’ (age sf.11)
Ruhunu mekanların büyüsüne ve çağrısına açabilen bir yazar Cansaran Kızıltaş. Minarelerin, kubbelerin ve avluların rahmet sağanaklarına şahitlik edişini duyabilen ve duyurabilen bir kaleme sahip. Yazar bu minvalde sesleniyor okuruna: ‘İSTANBUL’un içinde çözülmeyi bekleyen ne çok sır vardı…’ diyerek.
‘Süleymaniye’de kubbe ve minare aslını bulmuş, bu dünyaya tülden bir rüya içinde inmişler, bu rüyaya inananların gönüllerinde sırra kadem basmışlardı.’ (age sf.11)
Yazar aynı zamanda İstanbul’un orta yerinde bir vapurda sükunet içindeki modern insanın yalnızlığının resmini de ustalıkla çizer. Martıların sonsuzlukta kanat çırpışlarıyla çağın yalnız insanının çıkmazlarını yan yana koyar.
Gözünün değdiği her yerde Yüce Yaratıcı’nın kudret ve merhametini gören yazarın tam da belki bu yüzden sayfalarda ilerledikçe kaleminin bereketi hissediliyor. Söyleyecek çok şeyi olan bir yazar Cansaran Kızıltaş. Kendi deyimiyle ‘dört bir yana nam salmış, uçsuz bucaksız topraklarda asırlarca Allah’ın fermanını iyilik ve güzellikten yana’ yazan Osmanlı’nın fermanını anımsar ve geçmiş zamanların ruhunu dev bir çınarın gölgesinden okur.
‘Bir kere düşlerin yolu açılmaya görsün, insan aralar çınlarların sayfalarını birer birer.’ (sf.17)
Kitapta yazar 20 ayrı bölümde farklı konulara nazenin ve akıcı bir üslupla değiniyor. Kah tarihi bir mezarlıkta geçmişin rüyasına dalıyor, kah sek sek oynayan bir çocuğun gözünden taşların aslında ne kadar hayattar olduğunu fark ettiriyor.
Cansaran Kızıltaş eserinde yer yer öyküleme tekniğinden faydalanmış. Eski İstanbul yaşamını bir meltem hafifliğinde okura duyurabilmesi belki bu yüzden. Şiirsel anlatımla derinleşiyor paragraflar, farklı katmanlar açığa çıktıkça derinleşiyor anlam.
İlerleyen bölümlerde yazar, kadim bir geleneğe yaslanan anlatımıyla okurun dimağında deneme tadı bırakmaya devam ediyor. Yazarın şiirin ne’liğine dair önemli tespitler yaptığı böümde, kendi deyimiyle yüreğinin sesini yani şiiri kaybeden insanın hali pür melalini anlatan bölümü altı çizilesi bir cümleyle sonlanıyor.
‘Kısacası biz gündüzünü kaybeden kuş gibi; şiirimizi kaybettik.’ (sf.41)
Kelimelerinde hicap, aşk ve cezbeyi aynı potada eriten yazar, insanın ruhunu mest eden ifadelerle hakikat yolculuğuna devam ediyor.
‘Anlamıştı ki gerçek aşk bu dünyaya bir çerağ yakıp gitmiş’
Yazar sufiyane sözleriyle insanı canevinden vururken anlamın gitgide derinleştiği paragrafları aşka hizalar. Yunus Emre’den Mevlana’ya, Su Kasidesi’nden istiridyesinden ayrılmış bir su perisine, Ayasofya’dan Süleymaniye’ye, Ahmet Haşim’den Yahya Kemal’e engin bir yelpazede kelimeleri ilmek ilmek dokumaktadır. Kitapta yazarın kendine özgünlüğü göze çarpan önemli bir unsur. Şiirsel ifadeleri kullanmadaki başarısı okura farklı bakışlar sunmakta.
‘Yağmurun saçlarını çözmemek için direndiği vakitlerdir…Puslu yelesini giymiş bulutlar…’diyerek yağmur öncesi kasveti ne güzel tasvir eder.
‘Sessizliğin ihtişamı içerisinde dirilişin adasında beklemeye koyulmuş…’derken de eski bir mezarlığın sakinlerinden bahsetmektedir. Bir mezarlığın diriliş adasına benzetilmesi takdire şayandır.
‘Üsküdar meydanını arkanızda bırakıp fıstık ağacına doğru yolu yüklendiğinizde…’ Yolu yüklenmek ifadesi belki insan olmanın çilesine aşina bir ruhtan dökülebilir daha çok.
Aslında hüzün ve İstanbul’un yazarı zihinlerin loş köşelerinde yaktığı kandillerle çağın insanının sorunlarına da dikkat çekiyor. Modern kadının aile yaşamında en ufak bir tökezlemede yuvayı dağıtabilmesinden bahsederek hepimizi yakından ilgilendiren bir yaraya parmak basıyor. Aile toplumun temelidir, düsturundan hareketle konuyu hem kadın hem erkek ekseninden ele alarak müşterek bir açıdan değerlendirirken yuvayı dişi kuşun yapmasının altını çizmekte.
Cansaran Kızıltaş, mekanlar ve yaşam biçimleri arasında kayda değer ilişkiler kurabilen bir yazar. Belki bir tarihçi olması hasebiyle eski İstanbul’un artık yitirilmiş ve kurumuş çeşmelerinden bahsederken bu eksikliğin günümüz yaşamında bıraktığı olumsuz etkilere de dikkat çekiyor.
Cumbalı evlerin, hattat ve kalemkarların, Maçka Palas’ların ve Aşiyanların varlığının yaşamı daha bir estetik ve ruhani kıldığı o eski İstanbul’a eseriyle özlem dolu bir selam gönderiyor yazar.
‘Bu gülzarın ortasında bir tutkudur AYASOFYA. Bundan öte tarihin sayfaları açılır birer birer yazar altın harfler bu kutsi fethi…Şimdi İSLAMBOL zamanıdır. Koca çınarın gölgesinde serinleyecek daha nice devirler vardır. Kainatın sahibi adı yaşasın diye daha çok asırlar ol sevgili ile beraber sevdiği bu millete, bahşeder zümrütten bahçeler, pırıl pırıl sabahlara doğan günler… her akşam yakuttan tutuşan güneşlerle seyreder Üsküdar akşamları; sularda oynaşır kristal zamanlar. Kız Kulesi karşı kıyıdaki hasretine el sallar. Katibim söylenir kafesli cumbalarda. Topkapı sarayı ile muhteşemdir Sarayburnu…Bir ihtişamdır İstanbul’un kalbinde surlar…Akar durur zaman bu şehrayin sularda... Yalılar yıkanırken tarihin tozundan; her dem renk cümbüşünde bir musiki terennüm eyler eski konaklarda…’

TÜNEL DERGİ



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yapıtlar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Duymak, Düşünmek ve Yanmak Üzerine Bir Kitap: Göğsündeki Gökyüzü
Güneşi Kestirmeden Doğduran Özgürlük İksircisi; Yasak Delme Saati

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gitmek Ya da 'Kız Getmirsin?'
Bu Dünyada Sevmeyenler Ahrette Neye Yarar?*
Saf Bir Suyun Seyri: Berneva
Hiç Değişmeyen
Ürpertici Bir Temas; Keyfekader Kahvesi
İşitin Ey Yarenler*
Bir Poetikayı Yorumlama Denemesi
İki Aradaki Ben'de...
Ruh Sandalı Semada
Yüzleşme

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Çeviri Günlükleri 2 [Şiir]
Leyla Karaca / Üçüncü Mevki Dergisi İçin Söyleşi [Şiir]
Kırık Beyaz [Şiir]
Yaseminler Yavaş Açar [Şiir]
Çeviri Günlükleri 1 [Şiir]
Sonsuzla Sek Sek'te Var mısın? [Şiir]
Leyla Karaca / Acemi Dergisi İçin Söyleşi [Şiir]
ve Şiir (1) [Şiir]
Yumuşak G Soruşturma; Şiirin Estetik Değeri [Şiir]
Muazzam [Şiir]


leyla karaca kimdir?

Ruh bedende ihtiyar olarak doğar; beden ruhu gençleştirmek için ihtiyarlar. (Oscar Wilde)


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © leyla karaca, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.