Bilge kişi her şeye şaşan kişidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
Nihan, yorgun bir günü geride bırakmanın sevinciyle eve doğru yola çıktı. Genç bir öğretmen için, liseli talebelerle uğraşmak hiçte kolay değildi. Neyse ki okulun son günleriydi. Raporlu öğrencilerin çokluğu yüzünden dersler işlenemez hal almıştı. Bu sıralar rehberlik odasına da uğrayan yoktu. Çıkış saatinden daha erken bir saatte evde olacaktı. Bugünü değerlendirmek, eşi emre için hoş bir yemek masası hazırlamak istiyordu. "hak ediyor" diye düşündü. Demir kapıyı açtı. Kapının ardında beklenmedik bir sürprizle karşılaştı. İki çift ayakkabı vardı. İlk çift ayakkabı tanıdıktı, eşi Emre’nin, ikinci çift bir kadına aitti. Şüpheye erken yakalanmıştı. Şüphe duygusu hareketlerine yansıdı. Sessizce hareket etmeye özen gösterdi. Kapıyı araladı. Sesler yatak odasından geliyordu. Yatak odasındaki ikili arasında konuşmalar geçiyordu. Nihan kapının önünde donup kalmıştı. Bu ses! Bu ses tanıdık bir kişiye aitti. Elleri titreyerek kapı kolunu tuttu. Kapıyı açmaktan vazgeçmek üzereydi. Açıp ne diyecekti. Göreceğini düşündüğü manzaradan korkuyordu belki de. Kapı açılana dek, geçen saniyeler uzun saatlere bedeldi. İçeriden gelen gülüşmeler devam ediyordu. Kapıyı açtı, hayatında karşılaştığı en iğrenç görüntüyle karşı karşıyaydı. Komşusu Banu ve kocası Emre yatakta sere serpe yatıyorlardı. Oysaki bu kadına güvenmişti. İki gün öncesine kadar, iki çift onların evinde yemek yemişlerdi. Bu görüntü karşısında kusacakmış gibi hissetti. Şok içindeydiler. Odada bir dakikalık sessizlik oluştu. Daha demin tenleri birleşmiş ikili, birbirinden ayrılıp yatağın uzak köşelerine geçmişlerdi. Nihan "oro… çocuğu" diye bağırdı. Arkasını döndü, kapıyı çarpıp hızlıca evden dışarı çıktı. Daha demin gördüklerinin gerçekliğini sorguluyordu hala. Gazetelerde okuduğu, çevresinden duyduğu, aldatılan insanlardandı artık. " Aldatılmış, zavallı bir kadın" diye mırıldandı. "İnsan aldatıldığını nasıl anlamaz canım. Birde bu olanlara sessiz kalıyorlar" derdi. Şimdi bu olup bitene sessiz mi kalacaktı. "Nasıl kalkıştı böyle bir şeye, hem hayatındaki bana borçluyken diye geçirdi aklından. Haksızda sayılmazdı. Lisede tanışmışlardı. Nihan sınıfın çalışkan, güzel, girişken kızıydı. Emre ise sınıfın pısırık, içine kapanık, kimilerine göre içten pazarlıklı öğrencisiydi. Kavanoz dibi sayılabilecek gözlükleriyle zaman zaman sınıfın alay konusu olurdu. Nihan ise, onda hep bir masumiyet görüyordu. Nihandan sonra Emre’nin hayatı çok değişmişti. Nihan, Emre’nin hayatına sihirli değnek ile dokunmuştu sanki. İş görüşmelerinden, yaptığı yatırımlara kadar arkadaki görünmez güç Nihal idi. Verdiği akıllar ve cesaret sayesinde, hatırı sayılır bir inşaat şirketinde yöneticiydi. " Bunun bedelini ödeyecekler" dedi. Sahil boyunca kendi kendine konuşuyordu. Etraftan ilginç gözle bakanları umursamıyordu. Ne yapabilirim diye düşüncelere daldı. Yapılacak bir şeyler olmalıydı elbet. Telefonu kapalıydı, açma gereği duymadı. Son oturduğu mekanda alkol içmişti. Cesarete ihtiyacı olacaktı. Saat gece 1:30 u bulmuştu. Evin yolunu tuttu. İçeri girdi. "Emre denen piç uyu bakalım" dedi. Sessizce kapıyı kapattı. Mutfaktan bir bardak alıp üst kata, Emre’nin çalışma odasına çıktı. Çantasından çıkardığı votka şişesinden bardağa doldurdu. İki yudum aldı. Odanın köşesindeki rafa yöneldi. İçini açıp, Emre’nin ruhsatlı silahını aldı ve masaya döndü. "Çok gürültülü ve basit bir ölüm olur. Ne yapmalıydı peki? Suç aletini ortadan mı kaldırsam? Odasına girer, uyutucu spreyi sıkar, sonra aletini keserim" diye geçirdi aklından. Bu masum, neşeli öğretmen neye dönüşüyordu böyle. Bunları laf olsun diye geçirmiyordu aklından. Düşündüklerini yapacak cesarete sahipti. Rehber öğretmeni olarak, oturduğun yerden öğrencilere akıl vermek kolaydı. " Aldatsam mı bunu, kısasa kısas, bana yaptığını ona yaşatsam. Neler düşünüyorum ben. Kendi benliğime zarar verirdi. Bu kaltağa ne yapmalıydı. Kocası dünyadan bir haber halde, ellerinde çiçekler eve gelmeye devam mı edecekti. " Yok, onu da es geçmemek gerekiyordu" . Boşalan bardağını doldurdu. "Öldürsem hapse gireceğim. Yarın kaltağa bunun telefonundan mesaj yazsam, eve gelince önce birine bir kurşun, sonra diğerine… Silahı silip eline tutuştursam. Kavuşamayan aşıklar cinnet geçirdi. Üçüncü sayfadan manşet haberi olurlar. Deliriyor muyum ben! O zaman onlardan ne farkım kalır." Nihan sabaha kadar uyumadı. Votka şişesi dibi görmüştü. Rusları anlıyordu şimdi. " Gündüz vakti hayal görmelerinin sebebi, bu meletmiş. Diye sayıkladı. Gün aydınlanmıştı. Saat 10 a yaklaşıyordu. Emre hala odasında uyuyordu. Emre’nin telefonunu gece odaya girip almıştı. Banu’ ya acilen konuşmalıyız, eve gel diye mesaj yolladı. Zil çaldı. Nihan kapı otomatiğine bastı. Banu içeriye girdiğinde beklenilmeyen sürprizle karşılaştı. Nihan salonun ortasında elinde silah, Banu’nun korkusu yüzünden anlaşılıyordu. Ne o şaşırmış gibisin! Sürprizimi beğenmedin mi ? Nihan, Nihan lütfen! Seslere uyanan Emre odasından fırladı. İki aşığı ayırmıyorum işte, geçin yan yana. Emre " Nihan ne yaptığını sanıyorsun? " diye söylendi. —Çeneni kapat, bugün ben ne söylersem o olacak. Söylediklerime harfiyen uyacaksınız. Yoksa bu silah art arda ateş alacak. Şimdi soyunun ikinizde. Banu’nun korkudan gözleri yerinden çıkacak gibiydi. "Ne, nasıl yani, niye böyle bir şey istiyorsun" dedi Banu. —Ağzınızı açmayın, dediğimi yapın. Nihan’ın tehditleri boşa değildi. Emre karısını tanıyordu. Karşısında bambaşka bir nihan oturuyordu. İsteksizde olsa, Nihan’ın söylediklerini yerine getiriyorlardı. —İç çamaşırını çıkar kahpe, görmediği bir şey değil ne de olsa. Yatak odasına geçip, yatağa uzanmalarını, birbirlerine sarılmalarını istedi. Bu pozisyonda çıplak fotoğraflarını çekti. Emre’nin "Nihan" diye arkasından bağırışlarına aldırmadan dışarı çıktı. Arabasına atladı. Uzun bir yolculuk olacaktı. Rota belirsizdi. Lise yıllarında hayalini kurup gerçekleştiremediği, bir şeyi yerine getirecekti. Gözleri kapalı şekilde, haritadan yer seçip rotayı belirleyecekti. Geride bıraktıklarını, bir sürpriz beklemekteydi. Çıplak fotoğrafları iş yerlerine, ailelerine, arkadaşlarına, ve Banu’nun kocasına ulaşmak üzereydi. Yol uzundu…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Okan Boncuk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |