Güzellik her yerde karşılaşılan bir konuktur. -Goethe |
|
||||||||||
|
Çocukluk yılları hayatın en anlamlı en unutulmazları arasındaki yerini her zaman korur. İlk öğrendiklerimiz, yalan yanlış tecrübelerimiz, kendimizi denemelerimiz hep bu yıllardadır. İlk kavgamız, ilk isyanımız, ilk kendimizi ispatlama gayretlerimiz hep o dönemdedir. Unutulmaz tatlar da o zamanlarda kaldı. Belirli günlerde, köye gelen tek yol olan, karşıdaki “seğircek” denen mevkii gözetlerdik. Dış dünyanın varlığını gösteren tek işaret buydu bizim için. Kendi köyümüzün dışındaki hiçbir yeri görmüyorduk. Başka dünyaların kokusunu getirirdi bize. Hiç tatmadığımız yiyecekler demekti bizim için. Hep aradığımız, bir türlü bulamadığımız zevkler… renkler… yenilikler… Arkadaşımız Tombul’un bizi uyarmasıyla köyün girişindeki kuyunun yanında toplandık hiç gecikmeden. Geliyordu işte. Ama bizim beklemeye tahammülümüz yoktu. Sanki karşılama töreni yapar gibi, önüne koştuk. Yüz metrelerce gittik. Yaklaştığımızda arabadan yayılan o gizemli kokuyu içimize çektik, rahatladığımızı hissettik. Bu, bizim için şehir kokusu demekti. Şehirdeki insanların her zaman bu kokuyla süslendiklerini hayal ederdik. Böylece kendimizin de şehirliler gibi olabileceğimizi ispat ederdik. Arabayı çeken atın süsleri bile bizim için ulaşılmazlardandı. Kaç defa kendi kendime: “Şu ziller benim olsa da kınalı kuzuya taksam”, demişimdir. Bizim için önemli olan farklı bir şeyin olmasıydı. İşte o da bu gün gelmişti. Çerçi dayı her zaman ki sevecenliği ile: -Çocuklar! Size neler getirdim neler? Demesi bizi sevindirmeye yetti. Hemen ileri atılıp: -Neler getirdin? Dedim. Gözleriyle beni inceden inceye süzdü. Sonrada: -Ne istiyorsun? Dedi. Benim en çok sevdiğim: horozlu şekerdi. Sapından tutup, şekeri somurmak çok güzeldi. Bunu fırsat bilen çerçici: -Çok güzel horoz şekerlerim var: kırmızı, sarı, yeşil… büyük, küçük… Çocukların hepsi sevindiler. Konuşarak birlikte köye döndük. Çerçici bizim odaya gelip atlarını yemledi. Çocukların hepsi arabanın etrafında dönüp durdular. Çerçici, bizim için gizem ifade eden o kokudan sürdü hepimize. Çok mutlu olduğumuz düşüncesiyle, evlerin yolunu tuttuk. Çerçici, neler getirerek karşılığında şeker, keçi boynuzu, gramper, çıtçıt, balon… alabileceğimizi söylemişti. Biz de bir an önce isteklerimize kavuşmak için, telaşla evimizden döndük. Kimisinin elinde birkaç yumurta… bir diğerinde buğday, arpa, nohut… hatta koyun yünüyle gelenler vardı. Annemden biraz yün alarak ben de koştum odanın yanına. Çerçici, çocukların elindekileri gördükçe seviniyordu. Sanki hiç yolculuk yapmamış gibi, yorgunluğunu unutmuştu. Çocukların gürültüsüne alışık olduğu belliydi. Bu patırtının arasında, çocukların istediklerini bir düzen içerisinde veriyordu. Çocuklardan bazıları, yaramazlık yaparak işini zorlaştırıyordu. Bunlara sabırla davranıyor, hiç azarlamıyordu. Belki de çerçiciyi bunun için seviyorduk. Hepimize karşılıksız verdiği çıtçıtları birer birer patlattık zevkle. Bizim gülüp eğlenmemizden haz aldığı belliydi. Bir ara kendisi de çıtçıt patlatmak için yanımıza geldi. Üzerindeki koku hissediliyordu. Bu bizim için çerçi kokusuydu. Sonra mahallenin bayanları geldiler. Arabanın etrafını sardılar dizi dizi. Kimisi boya alıyordu, eğiçmeç’teki eğirdikleri yün ipleri boyamak için. Bazıları da ellerinde getirdikleri eski naylon ayakkabı ve terlikleri verip yerine boncuk aldılar. Çocuklardan farklı olarak, çok sıkı bir pazarlığa tutuştukları gözden kaçmıyordu. Çerçinin durumdan memnun olduğu belliydi. Annemin “misafire, yolcuya ikram etmek sünnettir”, diyerek hazırladıklarını götürdüm. Çerçici çok memnun kaldı. Gözlerinin içi güldü. Ellerini saçlarımın arasında gezdirdi, tarıyormuş gibi yaptı. Oracığa bağdaş kurarak oturdu. İştahla yedi; aç olduğu belliydi. Elhamdülillah, diyerek doğruldu. Doğruca arabaya gitti. Bana döndü gülen yüzüyle: -Söyle bakalım! Ne istiyorsun? Dedi. Ne dediğini pek anlayamadım. Anlamsızca yüzüne baktım. –Ne bakıyorsun? Ne istediğini sordum, dedi ikinci kez. Utandım, gözlerimi önüme eğdim: -Hiçbir şey istemem dedim. Olmaz canım öyle şey! -Bak bana yemek getirdin. –Olsun. Annem “sünnet”, diye gönderdi. Sevap olurmuş, dedim. Çerçici verdiğim cevaptan son derece memnun olduğunu belli edercesine: -Al oğlum, içimden geldiği için veriyorum, diyerek avuçladığı tuzlu fıstığı cebime doldurdu. Bir an alıp almama konusunda tereddüt ettim. Hoşuma gitmişti. Canım da çekmişti. Bir şey demeden cebimi doldurmasını bekledim. Bana olan ilgisini devam ettirdi: -Annene, “Allah razı olsun” dediğimi, söyle diyerek bohçayı toplayıp elime verdi. Vakit geçirmeden eve gittim. Elimdeki bohçayı bırakıp, geri döndüğümde diğer çocukların toplanmaya başladığını gördüm. Bu çerçiciyle her zaman yaptığımız gibi köy turuna başlamamız demekti. Arabanın önünde ve yanında çocuklar, tüm köyü dolaştık. Bundan zevk alıyorduk. Bunu kendimiz için bir oyun haline getirmiştik. Diğer mahalleden iki tane çocuğun hırsızlık teşebbüsünde bulunması, çerçicinin uyanıklığı ile boşa çıkmıştı. Çerçici, yakalamasına rağmen onlara hiç kızmadı. Bir ara arabayı durdurdu. –Bakın çocuklar, diye başladığı konuşmasında: hiçbir zaman hırsızlık yapmayın; çalmayın. Hırsızlık kötüdür. Hırsızları kimse sevmez; Allah da, kullar da. Hem çok ayıp, hem de çok günah…diyerek tamamladı. Bir daha yapmayacakları konusunda söz aldı. Köyün çıkış noktasına gelindiğinde ayrılacaklardı. Kim bilir bir daha ne zaman gelecekti. Ekmek kavgasıydı bu. Bu köy senin şu yayla benim dolaşıp duracaktı. Onun yolunu başka köylerdeki çocuklarda bekliyordu. Onlar da horoz şekeri yiyecekler, onlar da peşinden koşacaklardı. “Allah’a ısmarladık çocuklar”, diyerek, ellerini salladı. Geldiği yola koyuldu başka diyarlar için. Biz de bir daha o gizemli kokuya kavuşmak, getireceği yeni şeyleri tatmak için sabırsızlıkla bekledik.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Duran Çetin, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |