Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Yaşama elbette kendi isteğimizle gelmedik. Yetişme ve eğitim dönemimizi de büyük ölçüde kendimiz düzenlemedik.Yaşamımızda derin izler bırakan ve çoğunca ölüme kadar etkilerini taşıdığımız davranışları da kendi istemimiz dışında kazandık. Kimi zaman bir çoğumuz bulunduğu koşullardan yakınarak; „Neden ben Sabancı’nın evladı olmadım ?“ demiştir. Olaya konu olan kişinin söylemine bakıldığında, onun yaşamı da sade bir yurttaşınkinden amaç itibariyle çok farklı değil. Çünkü, ikisinin de henüz yaşamdan istekleri bitmiş değil. Kendi istemimiz dışında gelişen koşullar bizi derin bir uçurumun kenarına getirdiğinde, kendimize soracağımız tek bir soru kalıyor geriye; „Ben kimim ve niçin burada bulunuyorum ?“ Çoğunlukla bu soruların doğru yanıtı verilemez. Çünkü, her şey için artık ya geçtir ya da kum saati tersine akmaya başlamıştır. İşte tam bu noktada, yaşamın kendisi kadar önemli şu soruyu kendime sormam gerek; „Niçin yazıyorum ?“ Yazı kişinin kendisiyle hesaplaşmasıdır. Bunu çoğunlukla gece yapmak isterim. Böyle anlarımda da kendimi kolayca ipe çekebilirim diye düşünür, ama hiçbir zaman bunu başaramam. İşte kendisini ipe çekemeyenlerin başvurduğu kolay yol, yazı yazmak, diye düşünüyorum. Bu açıklamamı yadırgayanlara vereceğim yanıtsa; yazının da bir intihar türü olduğuna inancımdır. Kalemle uğraşanlar yazının verdiği acıların neler olduğunu yeterince anlatabilse, bugün herhalde bir çoğumuz bu vadide yol almazdık. Yıllar sonra fark ettiğim gerçek de şu; bizi dünya gemisinden hayal denizine itenler hiç bir zaman o denizde yüzmemişlerdi. Bir gün istemesek de farklı bir mekana göç edeceğiz. Bu taşınma zorluklarını yazıyla daha kolay aşarız umarım. Çünkü, yazdığımız her sayfadan yaptığımız uçurtmalar bizi uzayın derinliklerine uçurabilir. Aksini düşünmek bile istemiyorum. Bu inancı taşımasak, bir yasak elmayla cenneti terk eden Adem peygamber gibi yeni yasak elmalar aramıyor muyuz, kendimize. Evet, bence, her yazı aslında bir yasak elmadır. Bu yüzden yasak cennetler kuruyoruz kendimize. Yazı bir kaçışın belgesidir. Bu kaçışta çoğunlukla figüranlar asıl rol sahibinin yerine geçer. Anlaşılmaz bir ikilemin içinde kıvranırız. Satır aralarında yaşanan savaşın gerçek yüzünü hiç bir zaman anlayamayız. Sirk akrobatlarının telde yürüyüşünü andıran bir dikkatle hangi sözcüğün ne anlama geldiğine kafa yorarız. İşin içinden çıkamayınca da, yaşamın şifrelerini sahaya sürmenin daha kolay olacağını fark ederiz. İlk düş kırıklığımın öfkesini bir yazıyla giderdiğimden beri, ben hep böyle yapıyorum. Siz de benim yaptığımı bir kez de olsa deneyiniz. Göreceksiniz yazıyla insanlar daha az stresli, daha az kavgacı fakat duygusal yönden daha duyarlı ve zengin olacaktır. Yazmak, yaşamın öteki yüzü; ben, o yüzün siyah beyaz perdesinde rol kesiyor ve suflörün söylediklerini sizlere kalemimle aktarıyorum. ../..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ömer akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |