Kur’an, Allah’ın kelamıdır ve en doğru şekilde anlaşılabilmesi için yalnızca Kur’an’la tefsir edilmesi gerekmektedir. Yani Kur’an’ın içerdiği mesajın ve hükümlerin sadece diğer Kur’an ayetleriyle açıklığa kavuşturulması gereklidir. İslam’da dini öğretilerin kaynağı yalnızca Kur’an’dır. Başka bir ifade ile, Kur’an’ı anlamak için dışsal kaynaklardan, özellikle hadislerden bağımsız bir yaklaşım gereklidir. Çünkü hadisler, tarihsel olarak kaynağı şüpheli olan ve zamanla eklenen söylemlerden oluşur, dolayısıyla Kur’an’ın temel öğretisiyle çelişebilirler. En’âm Suresi’nin 114. Ayeti, bu hususu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Allah, Kitap’ı açık bir şekilde indirdiğini ve ondan başka bir hakem aramanın yanlış olacağını bildirir. Kur’an, her bir ayetin açıklamasını ve anlamını içerir. Her ayet, diğer ayetlerle bir bütün olarak anlaşılmalıdır. Yani, bir ayetin açıklamasını, yalnızca başka bir ayet yapabilir. Bu, Kur’an’ın anlaşılması için başka kaynaklara başvurulması gerektiği anlamına gelmez. Aksine, Kur’an’ın kendisi, müslümanların doğru inanç ve davranışlarını şekillendirecek her şeyi barındıran bir kaynaktır. Bu, Kur’an’ı açıklamayı değil, yalnızca Kur’an’a dayalı olarak anlamayı gerektirir. Hadisler, İslam tarihinde Kur’an’ın açıklanması ve uygulanması konusunda önemli bir yer tutmuş olsa da, bazı hadisler Kur’an ile çelişmektedir. Kur’an’ın doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için, hadislerin değil, sadece Kur’an’ın öğretilerine odaklanılması gerekmektedir. Dinî öğretilerin temeli, bir kişinin Allah’ın kelamına ve sadece ona dayandırılmalıdır. Çünkü geleneksel dini otoritelerin ve âlimlerin sözleri, bazen Kur’an’a uygun olmayan yorumlar içerir ve bu da doğru yolu bulmada bir engel teşkil edebilir. Kur’an’a dayalı olmayan yorumlar, kişilerin düşüncelerini, kültürel bağlamları ve zamanla gelişen dini anlayışları yansıtır. Bu da doğru anlamı bulmada yanlış yönlendirmelere yol açabilir. Gelenekçi düşüncenin ve hadislerin, zaman içinde nasıl efsaneleştiği ve nasıl “şeyh” ya da “evliya” olarak kabul edilen kişilerin sözlerinin dinden daha önemli hale gelebileceği göz ardı edilmemelidir. Ancak, bu kişiler ve öğretiler, Kur’an’ın özüne, yani sadece ve sadece Kur’an ile yapılan tefsir metoduna uygun değillerdir. Kur’an’a iman, Kur’an’ın tüm ayetlerine ve mesajlarına tam bir teslimiyetle inanmaktır. Âl-i İmran Suresi’nin 7. Ayeti, müminlerin Kur’an’daki müteşabih (benzetmeli) ayetler de dahil olmak üzere tüm ayetlere iman etmeleri gerektiğini vurgular. Müteşabih ayetler, doğrudan anlamı net olmayan veya benzetme yapılan ayetlerdir. Bu ayetlerin doğru yorumlanması gerektiği doğru olsa da, bu yorum yalnızca Allah’a aittir. Müslümanlar, bu tür ayetlere inandıklarını ve bunların tümünün Allah’tan geldiğini ifade etmelidirler. Bu anlayış, akıl ve mantıkla şekillenen bir iman anlayışıdır; zira doğru bir iman, doğru bir tefsirle birleşir. Kur’an’ı anlamak için doğru yol, Kur’an’ın kendi içerisindeki açıklamalara ve birbirini tamamlayan ayetlerin ışığında doğru yorum yapmaya dayalı olmalıdır. Hadislere veya geleneksel dini öğretmenlerin sözlerine dayanan bir yaklaşım, insanı Kur’an’ın özüne ulaşmaktan uzaklaştırabilir. Kur’an, bir bütün olarak anlaşılmalı ve her bir ayetin anlamı, diğer ayetlerle bağlantı kurularak açıklığa kavuşturulmalıdır. Böylece, İslam’ın özüne uygun bir yaşam tarzı geliştirilmiş olur ve sadece Allah’a dayalı doğru bir inanç ve yaşam biçimi oluşturulur.