Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein |
|
||||||||||
|
Güzeldin, Önce bu yanın çekmişti beni kendine, büyülü bir yanı vardı gözlerinin, bakmaktan alıkoyamazdım kendimi. Bilmezdin sana olan zaafımı hayran hayran bakardım sana sen dostça sanırdın. Saatlerce bıkmadan anlatır doğru dürüst hiçbir kelimeni dinleyemezdim bakmaktan gözlerine. Rengi değildi sadece güzel olan, başka bir şeydi. İlk zamanlarda anlayamamıştım ne olduğunu bunca beni çekenin. Sonra fark ettim, o Mayıs akşamından sonra. Işık saçıyorlardı. “Havai Fişeklerim” diyordum onlara. Düşündüğüm tek şey o havai fişekleri başkalarının da görüp görmediğiydi. Sana söylediğimde bana gülmüştün hatta her gün ışığı görüp görmediğimi sorgulamaya başlamıştın alay edercesine. Bir daha söylemeyeceğime söz verdim kendi kendime. En olmadık anlarda, en zifiri karanlıkta bile görürdüm o ışığı. Onca korkan ben, göz göze gelmekten insanlarla, öylece korkmadan bakmıştım gözlerine. Nasılsa biliyordum aşkı; en delicesini yaşamıştım bir zamanlar, ama o ışık, bağladı beni sana. Öyle güzeldi ki yaşadıklarımız... Yaşadığımız her an özeldi. Bir başka insan oluyordum sanki, başka bir ben vardı. Çocuksu bir yanın vardı, hep anlatırdın ve hep kafamın takılmasını sağlayacak noktayı son ana bırakırdın. Bunu özellikle son zamanlarda daha çok yapıyordun ya da ben daha fazla dikkat eder olmuştum, bunu bilmiyordum. “Düş Yaşam”dı yaşadığımız. Gerçek yaşam hep bir yana bıraktığımız, unutmaya çalıştığımızdı. Hep “ne olacağız?” soruna “iyi olacağız” derdim. İnanmış görünürdün. Belki de yalansılara inanmak istiyordun artık, yalansılara tutunmak daha iyi gelebilirdi artık, gerçeklerin tutunamayacak olduğunu bildiğinden. Sonra nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde gerçekler karşıma çıktı, seçim yapmamı istiyordu benden. Ben seçimimi baştan yapmıştım ve seçtiğim düş değildi. Uykudan uyanmak gibi bir şeydi. Yine sen her zamanki gibiydin; ama ben düşle gerçek arasında gidip gelmekten yorulmuştum. “Düş”üne ve “Gerçek”ine belli etmemeye çalışırken hiçbir şeyi, yorulan ben olmuştum ve işin garibi ikinize de belli etmiştim. Bir gün nihai sonuç belirdi yeniden. Gitmek istiyordun ve bu kez haklıydın. Bana neden bu kadar çabuk kabul ettiğime dair kızacağını biliyordum ama artık mutlu edemiyordum seni ve ben yorulmuştum. Daha uzunca bir süre bu “gel-git”e katlanabileceğimi sanmıyordum ve doğru olanın bu olduğunu biliyordum. Zaten senden bıktığımı sana belli edeceğimi biliyordun, sen benim artık “kış aylarında çıkan yalancı güneşim”, “rotasından çıkmış gemimin tesadüfi kaptanıydın”.O yüzden hayır diyemedim sana. Söylediklerinin tümü zaten söylemek istediklerimdi ve bunu bir iki sene daha böyle sürdüremezdim, “böyle” yaşamayı sen de istemezdin. Kırmak ve üzmek değildi niyetim seni. Gittiğimde dönmeyeceğimi biliyordum. Söz vermiştim sana seni ölünceye kadar seveceğime dair ama ölünceye kadar seninle olacağıma dair bir sözüm yoktu. Beni seviyordun beni kimseyi sevmediğin kadar sevdiğini biliyordum. Ne kadar çok çabaladığını, ne kadar çok çabaladığımı biliyordum; ama her şeyin bir sonu vardı. Her şey aşk değildi, gerçekler daha önemliydi. Sen önemsizsin demek istemiyorum, önemliydin, önemli olmasan hasta halimle bile gelir miydim onca yolu? Öperken dudak acır mı, severken hiç yürek delinir mi? Benimkiler öyleydi. Seninle olduğumuz anlarda hissettiklerim bunlardı, sensizken çok daha ötesi... O yüzden gittim senden. Bende yaşatmaktı niyetim seni. Sensizken benimle olman... ama sensizliği yaşamamıştım hiç. Sanki senden sonra hiç yaşamadığım bir hayatı yaşıyor gibiyim. Hiç 14 Şubat’ı kutlamadık seninle. Çiçek gönderdim iş yerine. Bir şey söylemeni beklemiyordum ama yine de istiyordum bir şey demeni, bayramda aramanı ya da... Seni aramamamı teşekkürle karşılamayacağını biliyordum. Kafanın karışmasını istemiyordum daha fazla, çünkü ayrılık fikrini kafama sokan sendin, sonra düşününce çok da fazla mantıksız gelmedi bu bana. Darmadağındım çünkü. Aynı anda iki yerde birden olmam gerekiyordu ve sen daha az ilgiyi istemiyor ve hak etmiyordun da. Şu an sensiz nasıl mıyım? Anlatsam da anlamazsın. Şimdi sen beni sadece suçluyorsundur. Hep bende yaşayacaksın dediğimde doğruydu. Bende yaşayacaksın ama sensiz. Doğru olan bu. Adını sevdiğim derdin bana, hala adımı seviyor musun acaba? Belki bir sürü şiir de yazmışsındır yine? Ya da belki inadından hiçbir şey yazamamışsındır? Nasıl başladı bendeki bu kopuş? Bunu düşünüyorsundur sıkça. Düşünme. Beni artık düşünme. At aklından beni. Ben ait olduğum yerdeyim ve bu senin yanın değil. Acı da olsa bu böyle. Unut beni çünkü benim yapmak istediğim bu. Telefonda bana “seni çok sevdim ve seni hep kırgın seveceğim” dedin. Hep yapacaklarını demiş ve dediklerini yapmışsındır. Bana karşı zaafın olduğunu bildiğimden bazen kızgın olduğun zamanlarda yapamayacağın şeyleri de dediğini bilirim bu seferki gerçekten yapacağındı belki de. Bu kırgınlık sevgine baskın gelebilirdi, ama ben her şeyi göze almıştım ve geri dönüşü yoktu. Aslında geri dönüşlü bir şey olmalıydı çünkü son sabah polis bile ceza yazmıştı telefonda “olmuyor” diye konuşurken. Bu bir sene içersinde ilk kez olan bir şeydi. Araba kullanırken yüzlerce saat telefonda konuştuğumuz halde ilk kez polis ceza yazıyordu. Bu bir işaretti belki ama anlamazlıktan geldim. Şimdi senin hep kızdığın gibi –rahat adamım ya- düşünmemeye çalışıyorum seni ve olanca gücümle işime verdim kendimi. Dedim ya, ben olmam gereken yerdeyim, bunu yineliyorum kendime ve bir çok şeyde hatırladığım halde, düşünmemeye çalışıyorum seni. Mutlu muyum bilmem ama olmam gereken yerde olduğum için mutsuz değilim. Sen de mutlu ol ve gözündeki o ışığı hiç kaybetme m.k. “Sen olmadan o ışık yoktu senden başka kimse görmedi ve görmeyecek ve belki sen bile bir daha görmeyeceksin” dediğini duyar gibiyim. Benden başka kimsenin görmesini istemiyorum zaten. Egoistçe bir şey bu evet ve biliyorum ki görmeyecek de... O ışığı görmesem bile benim için sakla m.k. Bir gün geleceğim diyeceğimi sanma. Hoşça kal m.k. Şu an adımı sevip sevmediğini bilmeyen a.s. Renkli gözlerinden bakarken hayata Şimdi hatamın cezasını çekiyorum Başrol oyuncusu olduğum siyah beyaz bir filmi Seyirci koltuğundan seyrediyorum Seni sende öldürdükten sonra Sana bende yaşayacağını söylüyorum Onca yapamayacaklarımı vaat ettiğim için sana Ömrümde ilk kez adamlığımdan utanıyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © rey'an yüksel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |