Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Adete yerini buldurduktan sonra, gelelim asıl mevzua. Yaşıyoruz çala kalem, vesselam: Şöyle, özenli bir sabah kahvaltısı yapan var mı, son günlerde? Sobada yufka ekmekler kızarırken, demliğin cızırtısına radyoda çalan içli bir türküyü katık ettiniz mi; ekmekle tereyağın hasretine son verip çökeleği üzerine ektiniz mi? Mükellef bir kahvaltının hemen akabinde, bir de "keyif çayı" alıp, pencerenin önüne geçtiniz mi; kar manzarasını temaşa edip, kar'ın musikisini dinlediniz mi? Dışarıdaki soğuğa bakıp, çayınızdan bir yudum alıp, halinize şükrettiniz mi? Hadi biraz "güncelleşelim": Bir Pazar sabahı, saat dokuz civarı uyanıp, "ketıl"ı fişe takıp, ekmek ve gazete almaya büfeye koştunuz mu? Tost makinesinde karışık tost kıvama gelirken, radyoda ki şarkıya eşlik ettiniz mi? Krem peyniri sıcak simide sürüp, bir yandan da kupaya bir çay daha salladınız mı? Gazeteyi şöyle bir kolaçan edip, okumaya en gırgırcı yazarından başladınız mı? ("Bu güncellik bizi bozmasın!" diyeceğim ama Ankara'da, öğrenci bütçesiyle bekar evi kahvaltısının en özenlisi de bu olur!...) Öğün'ü ayaküstü atıştırmaya devredeli çok oluyor... Mâaile yenen akşam yemeklerine hiç girmiyorum; zira henüz günün başlangıcındayız, daha kahvaltı faslını yeni bitirdik ama laf epey uzadı. Hele boş verin yaşamayı; şöyle "adam gibi" ölen var şu memlekette! Adam gibi ölüp, naaşına hürmet edilen var mı? Fıkra gibi ölümler; belirsiz mezarlar; değersiz cesetler... Anlatsan adama gülerler: Şoför uykusunu alamamış, direksiyonda uyuyakalmış; -haberlerdeki moda deyimle- "bilanço ağar"... Ambulans şoförü iki tek atmış; bir kazadan sıyıran bahtsız diğerinden kurtulamamış. Filmlerde izleyip güldüğümüz olayların aynısı vak'alar; tavuk davasından birbirini vuranlar, çocukların kavgasına karışan büyükler ya da bildik bir şey "kız meselesi"... -Apartman çökmüş! -Niye? -Hiç; durduk yere! -Bilanço? -Ağar; doksan küsur! Sevmeye vaktimiz yok, melülüz derd-i maişetle. Aşka dair ne varsa unutalı çok olmuş, ilişkilerin şemaili değişmiş. Vaktimiz yok sevmeye, vaktimiz yok "yaşamaya"... Aşk bizden uzak, nefret var ilişkilerimizde... Çala kalem geldik, gidiyoruz çala kalem işte. Haslı-ı kelâm; yaşayarak çala kalem, ölüyoruz çala kalem!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © OnurSıtkı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |