İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud |
|
||||||||||
|
(örtmen çocuğu) Sıradan bir fenbilgisi dersiydi işte. Ortaokul sıralarını doldurmuş 40-50 kadar çocuktan kimi burnuyla oynuyor kimi futbol muhabbetini baya derinlerde sürdürürken, bazıları dışarda dersi boş olan öğrencilere seyre dalmış Allah bilir ne düşünüyordu. Sahne olabildiğine bildikti, herzamanki gibi öğrenciler sıcağın verdiği uyuşuklukla kendi hallerinde oturuyorlardı.Öğretmen çoktan şekerlemeye koyulmuştu bile (öğle yemeğinden sonraki derslerin makus talihi gibiydi bu olaylar) Belki biraz farklı olan tek şey savaştı."Artı Savaşları" öğrenci denen şahsın kişisel mücadelesi burda başlıyordu.(hayat mücadelesi veya ekmek kavgasına hazırlık sınıfıydı,savaş için eğitiliyordunuz.) Artı savaşları sınıftaki öğrenci birliğini bozmada ve arkadaşı arkadaşa sattırmakta mükemmel bir yoldu. (Hocayı fazla suçlayamıyordum aslında dövmekten ve laftan kaşar mertebesine erişmiş arkadaşlar yoğunluktaydı.) ve O günkü fenbilgisi derside öğretmenler zilinin çalmasıyla (savaş borusunun ötmesiyle) başlamıştı. Akşam tenezzül edipte bir satır okumadığı konuyu burda su gibi ezberleyeceği inancında olan, enazından kendini kandırmaya çalışanlar vardı.(işin ucunda bir artı vardı ve artı kötü geçen yazılıların ardından ders kurtarma kredisiydi.) O gün diğer günlerden farklı olan tek şey fikirlerimdi.Fen bilgisinde orta halliydim.Dersi dinlerdim ama çalışmazdım.kitabım vardı sadece.(kitap masaüstünde kaplaması gereken yeri kaplayan bir araçtı.) Tahtada kendine ders anlatıyormuş süsü vererek göz ucuyla karşı sıradaki kitabı harfi harfine okuyan çocuğa baktığımda birden kendimi yıkık hissettim.(Bu his özellikle, sahtekarlık yaparak hergün artı hanesine yeni arkadaşlar kazandıranların; ukala tavırlarıyla , üstten bakmaları beni daha bi yıkıyordu. ) Karar verdim bu ders tahtaya kalkacaktım.(tahtaya o ana kadar hiç kalkmamıştım.Ve beni kaldıracak hoca bunun sonuçlarına katlanmalıydı.Bir ikisine küçük süprizlerim olmuştu.Ama piskopat değildim. Sadece "medeni cesaret" benim lugatıma daha girmemişti.) Bir yandan işaret Parmağımı gökyüzüne saplayarak,Diğer yandan içimdeki adrenalin seviyesinin taşkınlığına alışmaya çalışıyordum. Parmağım havadaydı ve artık dönüş yoktu.(tahtaya kalkma isteği artı savaşlarının en hareketli zamanıydı.) Sonra radar güdümlü gözlük takan iki adet göz(Uyusada,gazetede okusa, kapı dışındada olsa gariptir hocaların gözleri bazen gece görüş dürbünlerine taş çıkarıyordu.),bu körpe savaşçıların ağzındaki savaş çığlığıyla("hocam ben!! , hocam hocam hocam, Hocam Valla çok çalıştım" naralarıyla) daha bir çoşuyor fakat kendine daha gönülsüz ama daha eğlenceli bir kurban arıyordu.(gönülsüzler %99,5 tembel şahsiyetlerdi.ve onları tüm sınıfın önünde aşığılamak hocanın kozları ve yapabilecekleri hakkında mükemmel bir gözdağı verme gösterisiydi.) Ama o günkü kurban belli olmuştu çoktan. En soldaki sıra grubundan baştan üçücü sırada oturan, Orta boylu,düz saçlarına tarak deymemiş,yüzünün dörtte ikisini kaplayan bir gözlük takan ,Çalışkan görünümlü, saf bakışlı (ama olabildiğine asi ve sessiz) şahıs çok iyi bir kurbandı. Çünkü en büyük özelliği Öğretmen çoçuğu olmasına rağmen pek aktif olmamasıydı. Ve onun parmağını havada görmek onun gönüllü olarak bu savaşta yeralmak istediğine delaletti.Savaşmak istiyordu Ama artı şavaşları çok acımasızdı. Öğretmen çocuğu olmam ve hocanın babamın eski bir arkadaşı olması benim lehime olması gerekirken nedeni bir türlü anlayamadığım şekilde aleyhime oluyordu hep. Bir defa en gıcık olduğum husus(asiliğimi ortan okul sıralarında kazanmamın en büyük etkisi bu husustur.) Adımla çağrılmamamdı.Soyadımla çağrılıyordum.(soyadımdaki TAM sözcüğü hocanın benimle dalga geçmesi için güzel bir avantajdı.) TAMTÜÜÜRRRKK gelbakalım tahtaya. Bakalım TAMTÜRKMÜSÜN yoksa YARIMTÜRKMÜSÜN anlayalım.İşte ilk kılıç darbesi yemiştim.Ama bu sefer sustum. Kitabımı yavaşça kınından çıkardım.Bir savaş kahramanı gibi yavaş ve emin adımlarla savaş meydanına doğru yürüdüm. (etrafıma bakamıyordum çünkü etraftaki sessizlik bütün gözlerin benim üstümde olduğu doğruluyordu.) Biraz önceki ders anlatan öğrencide, gazetesinin kalkanı arkasında şekerleme yapan hoca tahtaya ben çıkınca gözlerini açtı ve "hadi bakalım anlatda arkadaşların soru sorsunlar" dedi. Bu neydi yav şimdi eski sınıfa yeni müfredatmı gelmişti.(tahtaya çıkan adam konusunu anlatır, artısını alır,yerine otururdu.) İkinci darbeyide yemiştim ve asiliğim içimde şaha kalkmayı bekleyen ata dönüşmüştü.(Öfke, kelimeleriyle beynime hucüm ediyordu ama ağzım hala benim kontrolümdeydi.) iki darbenin etkisiyle vücudumda oluşan ter elbisesini umursamadan ve gözlerimi kitabımdan ayırmadan yavaşça karşı sıraya koydum.Konunun olduğu kısmı katlamıştım zaten bulmakta zorlanmadım.(yalnız kitabı koyduğum sırada ikamet eden arkadaşalarla pek yıldızımız uyuşmazdı Ve bu artı savaşında yenilmeye başlarsam üstüme atlayacak ilk iki sırtlan onlardı Bunu tecrübelerimden ve O iğrenç sırıtışlarından biliyordum) Ve sıra bendeydi. Sahne benimdi, gösteri zamanıydı.(bense hala bana bakan bakışlardan dolayı kitabı mahkum etmiştim gözlerimi) Ve Sonunda konuştum. (genç bir erkeğin yarı kalın sesi bütün kırılganlığıyla odada yankınıyordu.) Çoğu yerde daha doğrusu noktalama işaretleri hariç, gözümü kitaptan kaldırmıyordum ( biraz tahtanın durmanın acemiliği vardı.) (İçimi bir kurt gibi kemiren kaygım en sonunda kendine etten bir vucud buldu.) "tamtürk okuma,anlat.Sen ne biçim öğretmen çocuğusun."Ardından yalakalıkta klas sahibi bir öğretmen fedaisi "evet hocam. Alında onun bizden daha çalışkan olması lazım.Bize örnek olması lazım." (O çocuğa şahsi bir gıcığım yoktu ama yalakalık için beni satmıştı.O günden sonra sözlüğüme gıcık kelimesinin karşısına onun resmini yapıştırdım.Adam bozma mastır' ımı onun üstünde tamamlarken intikam kelimesi onu için beni hatırlatıyordu.) (Dünyada ne kadar öğretmen çocuğu varsa hepsinden ve sonra babam olduğu için babamdan ve öğretmen olduğu için tekrar babamdan nefret ettim o an). (Yerin yarılmaması ve benim içine girememem, suratımın kırmızı rengin en rezil tonunu almasına yol açmıştı.) Önde oturan sırtlanlara göre kırmızı yüzüme yakışmıştı. (yüzü kızaran savaşçı artı alsa bile onurunu kaybetmişti.Artı Savaşlarının en dramatik sahnesiydi.) "hoca acıdığı için ona artı verdi." İçinde acıma geçen bu sözün bir kız öğrencinin ağzından çıkmasıyla içimde sürekli kırbaçlanan at birden şaha kalktı. (Kızların acıma hislerine veya dalga konularına malzeme olmak genç bir erkeğin delikanlı yapısında ağır yaralar açabilirdi.) Sustum.Kitabı yavaşça kapattım. ve hocaya dönerek "Şurdan bana bir tane adam seçin,bu kitaba bakmadan bu konuyu anlatsın eğer bulabilirseniz bu okulu bırakıcam." (Savunma atışı güzeldi fakat hoca tecrübeli savaşçıydı böyle gazlara gelipte öğrencinin dediğini yapmazdı.) Ama yukardaki cümleyi söylerken kullandığım ton kalınlığı ve ses yüksekliği ben dahil herkesi şaşırtmıştı. Disiplini hakketmiştim.Ama olsun bir anlığına da olsa hocaya karşı bütün sınıfın önünde hakkımı kullanmıştım. Bu bana yeterdi. Sonra sessiz hocaya doğru yürüdüm ve "sizin verdiğiniz artı umrumda bile değil" diyerek şansımı biraz zorladım. Tabi anında rütbe farkının verdiği güç kendini gösterdi ."Otur yerine küstah."(hoca her an nüklüer tokat silahını kullanabilirdi.) Sınıf buzdağı taklitini ısrarla sürdürüyordu; taki "sen!! arkadaki! gel anlat konuyu". Hâlâ tahtadaydım tırnaklarım kitabın kabına geçmişti.Bütün sinirimle bir kez daha hocanın yüzüne bakıp dönüp yerime oturdum. (sıra arkadaşlarım tarafından yaralı bir kahraman gibi karşılandım.Yerime otururken ,hocanın yanığımda kullanmadığı tokat yüzünden Elinin titrediğini gördüm. ) Artı şavaşlarının bugünkü galibi bendim. .lacivert. Not: Yukarda anlatılan öğretmen ben lise sona geçtiğimde, Öğrencilerin; öğrencilik gururunu zedeleyecek hertürlü kötü söz , küfür ve davranışı sergilemekten ve bir öğrencinin geçiçi olarak sağır olmasına yol açmaktan dolayı meslekten atılmıştı.Ama nedense şu an özel bir dersane öğretmenlik görevini başarıyla :) sürdürüyor. lacivert.. lacivert
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © tuncer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |