Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
voltigeur kırık sesli gecelerin çağlığıyla haykırıyorum sana gecenin gözü ve kulağı mavi bir yürek taşması dilindeki melodinin ruhundayım uzaklarımda yüreğinde yorgun rüzgâr telaşı Meyvan gece suskularının yanık bağrı yaralı turnadır uçmayı bilmez yürek yel esse dal kıpırdamaz gel derim böyle bir anda ama gelmezsin... voltigeur günden döndüm ışın ışın saçlarının dalgasında, lülesinde kapını çaldım ufukların dibinde gitmiştin sen yoktun sadece parfümün kalmıştı gül gibi kokan kelebeklerin gecesefası yanağında Meyvan yıldızlar senin saçlarında konaklardı dile gelirdi şafak vakti alnında şebnemler sarsak gün dönümlerinde ikindiğin, akşama karşı duyduğun kokular solan karanfillerdi ve ben seni bir mavi bulut gibi düşlerdim sen yoktun... voltigeur ekinokslara renk vermeye sızlayan ellerimi kabuslardan koparmaya gittim sığmadılar geceye sığmadı onlar hiç bir yere senin olmadığın o yerlerde gittim çok uzaklara gittim Meyvan ah bilmezdin sen bilmezdin Munzur’un oğlu ellerin senin Spartaküs direnciydi dağ gibi yücelirdi başın kayaydın Diyarbakır kalesinde pamukta, tütünde dişleri arasında çarklıların birdin beştin on,yüz, bin milyondun sen voltigeur sefaletleri yüzdüm tenimde yüzdüm bütün denizlerinde kirlenince hava ve nehirlerimiz başımıza asit gibi yağınca göklerden tabu sağanakları - kimlik arayışları sensiz sokaklarda devrildim kendi kanımın üstüne.... Meyvan hep izini sürdüm geçit vermez dağ yamaçlarnda alyazmamı yırttılar adına töre dediler de kazıdılar ellerimden adını görmedin sen göremedin... bütün sokakları bir adımda geçtim kayıptı o kentler sen yoktun şafak bakışlım sen yoktun... voltigeur umutları ürküttüm tenine yaklaşınca hülyalar küstürdüm hamağında sallanınca eylül tozları çökünce sisli yollara... Meyvan Eylül karası kasırgalardan geçtik aşkı kazıdık bulanık sulara ay düşürüp yıldız çaldık iki can bir tende yandık seninle aynaların sessizliğinde düşsüz kaldım sonra dilini unuttuğum asırlardan bilmediğim bilmem kaçıncı bin yıldan kalmıştı aşk kaçıncı acının tortusuydu göğsümü yakan stepleri tutuşturdu kanım voltigeur eğilip ağzına dilindeki şarkıları öptüm suların depreşen köpüğünde üşüyen düşlerini örttüm yüzümü sürdüm yüzüne her iklimin apayrı bir köşesinde ne kadar döndüysem yönlere apayrı bir yara vardı hep /sen yoktun... Meyvan yine aynamda yüzün imge süzüyor kirpiklerin dilimde şarkılar sana dair bana dair bize ve bizimkilere dair bizimkiler ki al kızıl şuaydılar halaylarla gelip ağıtlarla gittiler asi bir gelincik tomurlansın şimdi yüreğinde bak yakamozlanmış ellerin ellerimde deniz eyle umudu varlığınla varlığım Asya’dan Afrika’ya çocukların gözlerinde başaklansın... voltigeur halay tuttum kaybolan ellerine ovamıza ateş yaktım içine tenimi attım aşka baktım gözbebeklerine baktım sen yoktun medeniyetin yuları ve tımarı vardı bütün kıtaları ve insanlardan renkleri sildim aynı dilin trajedisinde aynı kan/aynı kanser dehşetinde ateşler içinde üşüdüm üşüyorum bak hala yoksun soluğun tüterken ayazlı sabahların körfezinde düşlerinin falezinde unuttum ellerimi... Meyvan bilmedin sen duvar diplerinde aradım ayak izlerini eylem meydanlarında geçit törenlerinde, yoldaş omuzlarında kayıp mezar taşlarında göçebe kuşlara sordum kanat çırptılar düş düşürdüğüm dizeleri küstürdüm ne nergizler bıraktım kaya diplerinde ne sümbül perçemli yağız delikanlı bakışlar hep yağmur yağardı yaylalara boz bulanıktı nehirler mevsimler dönerdi kaç bahar çift gezerdi kurdu kuşu kainatın börtü-böcek insanoğlu genç-ihtiyar çift gezerdi bir ben kısır-kıraç ve sen yoktun... voltigeur kalburu gibi dünyayı sırtında tutan Atlas’ın karnını deşmeye gittim omuzlarına şişler saplamaya gittim her şey yeni olsun diye... yol yakılmamış bir meşale altında kapkaranlık iken bu gece yarısı hevesi içinde tutsana meşaleni ateşlerimsimizin küresine hayatın avucunda tutuşan mavi yelesinde güzel günlere aşkımızın Anka küllerinde yeniden doğuşa.... Meyvan unuttum düşürdüm sanma seni canımdan özüne tozlanmışım bilirsin yaprak açmazdım sen yokken gelişini yazdım günün ak kanatlarına dağıldı yüreğimdeki buzul dağları şimdi bulut olup yağıyorsun ya anaç olur topraklarımız bahar gelir bizim dağlara akasya kokuları saçlarından saçılır ankalar kanat açar sana işte ellerim ellerinde bak her yan al yeşil bahar şimdi... Meral Vurgun , Yaşar Doğan
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Meral Vurgun, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |