..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Zamanı gelen bir düşüncenin gücüne hiçbir ordu karşı koyamaz. -Victor Hugo
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Fantastik > Mehmet Atılgan




21 Temmuz 2005
Zevkler ve Renkler Tartışılmaz mı?  
Mehmet Atılgan
Kim demiş, neden demiş, zevkler ve renkler tartışımaz diye?


:BIAH:

Kim demiş, niye demiş bilmem de… “Zevkler ve renkler tartışılmaz” sözünü bir türlü kabullenemedim gitti.
Niye tartışılmasın ki? Mesela bir tanıdığım var. En büyük zevki, küçük çocuklara küfür öğretmek. Bir dakika bir çocukla beraber olsun, dünyada ne kadar küfür varsa, çocuğun literatürüne girer. Yine, geçmişte birisini tanımıştım. Ona göre dünyanın en büyük zevki, insanların ensesine tokat atmak. Tanısın, tanımasın, hoşuna giden bir ense görürse; arkadan gelip “şaap” diye vurmaktan kendini alamıyor. Hele bir de, yeni tıraş olmuş, biraz da kalın bir enseyse, sonucu ne olursa olsun, o enseye tokadı mutlaka yapıştıracak. Bu yüzden yemediği dayak, başının girmediği bela kalmamıştı. Ama vazgeçemiyordu bir türlü; zevk işte...
Yani böyle zevkleri tartışmayıp da, hâlâ dünyanın döndüğünü, yer çekim kanununu mu tartışalım.
Neyse zevklerin tartışması ayrı bir konu da…
Benim aklımın yatmadığı, renklerin niye tartışılmadığı…
Üniversitedeyken bir kız arkadaşım vardı (Yok bildiğiniz gibi değil; sınıf arkadaşı). Kantinde, kafeteryada, belediye otobüsünde, hatta pikniğe gittiğimizde bile, elinde hep bir kitap taşırdı. İlk zamanlar “Ne kadar kültürlü bir kız” diyordum. Sonra bir dikkat ettim ki, göğsüne doğru yaslayıp elinde taşıdığı kitap, o gün giydiği blûzüyle hep aynı renk. Ne zaman yeni bir blûz alsa, mutlaka kapak rengi aynı olan bir de kitap alıyormuş (Güzel de yakışıyordu laf aramızda).
Renkler, bazılarına göre tartışılmaz tabi. Mesela emekli öğretmen bir arkadaşım, tam bir renk cahilidir. Bir siyahı bilir, bir de beyazı (Beşiktaş’ı da onun için tutar zaten). Eh işte bazen de turuncudan bordoya kadar olan tüm tonlara “kırmızı” der o kadar. Gene iyi; eskiden “al” derdi de, “Benim adım kırmızı” kitabını okuduktan sonra epey bir uğraşıp “kırmızı” demeye alıştı bari. Aslında iyi de şofördür. Trafik lambalarını nasıl ayırt ettiğini sordum. “Ben maviyi, sarıyı bilmem. En üstteki yanınca duruyorum, alttaki yanınca yürüyorum” diyor.
Çoğu zaman böyle idare ediyor da… Bazen de, karışıklık olmuyor değil tabi. Beraber bir etkinliğe gittik. Protokolden birisinin özgeçmişini sormamız lâzım. Ama o kişiyle benim pek aram iyi değil. Hoca’ya uzaktan gösterdim. Sonunda da “çingene pembesi gömleği olan” dedim. Hoca gitti, ben de etkinlikle ilgili fotoğraf çekmeye daldım. Bir süre sonra geldi, röportajı teybe almış. Büroya döndük, teybi açtık ki, sesi kaydedilen adam “konar-göçer yaşamı anlatıyor. Hoca, o kadar kişinin arasından pembe gömlekli bir çingene yakalamış, hayat hikâyesini anlattırmış.
Bir mesai arkadaşım var. O da öyle. Gerçi renk sağırı filan değil ya. Ona göre renkler ya mavidir, ya kırmızı. Bazen yeşil sözcüğünü kullandığına rastlayan olmuştur. Ona göre eflatun; bir bilge kişidir. Sıklamen, bir çiçektir; şarap kızılı, kızıl viyole, kızıl büyü deyince, lafı mutlaka siyasete getirir. Kesekağıdı rengi desen, gidip bir avuç leblebi alır gelir. Onun yanında hardal sarısından, soğan kabuğu renginden bahsetsen, hemen “Bu sene sebze fiyatları da bayağı pahalı” demeye başlar. Bir gün “Benim en sevdiğim renk, leylak” demeye kalkıştım, dakikalarca göçmen kuşların tarihçesini anlattı. Kurşuniden sözedince, 80 öncesi anıları klına gelir. Tırşiyle, çömlekteki turşuyu; cam göbeğiyle, Türkan Şoray göbeği şekerini; göl grisiyle, buz mavisiyle buzlu rakıyı; yavru ağzıyla, bebek ağzını hep karıştırır. Taba, turkuaz, göl grisi onun için pek bir şey ifade etmez de, eh işte biraz çimen yeşili rengini tanır. Ona da “çayır yeşili” der.
Konu renkten açılınca televizyonda program yapan birisinden bahsetmesek ayıp olur. Allah için, onun giyimdeki renk seçimine hayranım. Televizyona çıkıp da fuşya bir gömlek, yosun yeşili bir fular taktığında, valla izlemeye doyamıyorum. Pantolon rengi bazen mürdüm, bazen de parlament mavisi oluyor ki, gözleriniz tam bir renk ziyafeti yaşıyor. Böyle bir renk armonisini gerçekten de ondan başkasında görmek mümkün değil.
“Renkler tartışılmaz” sözünü niye bir türlü anlayamadığımı, biraz olsun anlatabildim sanırım.
Tüm yaşamınız gökkuşağı gibi olsun.

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Yaşamın renklerini gördükten sonra...
Gönderen: Deniz Canefe / İstanbul/Türkiye
15 Eylül 2005
Yazılarınızdan bir kaçını arka arkaya okudum, sabahımı neşelendirdiniz. Gülümsemenin değerini bilip hakkını verenlere her zaman saygım sonsuzdur.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ptt Ne İş Yapar?
Abdallar ve Kırşehir'e Üniversite
Kendini "Ti"ye Almak Erdemdir
Yaşanmış Kırşehir Esprileri
Bu Ne Türkü Âh!..
Rakı Ucuz Olsa Da, Çoluk - Çocuğa da İçirsek!..
Bu Senenin Modası Sizce Ne?
Öğretmen Nasıl Ağlatılır?
"Sigarayı Bırak!"
Beyin Defilesi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Mönüsüz Aşk [Şiir]
Beceremedim İşte [Şiir]
Hayatın Acımasızlığı [Deneme]
Yazlık Yüreğim [Deneme]
Dost Değil Bu Amerika!.. [Deneme]
Eleştiri Özgürlüğü ve Hoşgörü [Eleştiri]
Türkiye'de Demokrat Olmak Zor! [Eleştiri]
"Gonül"lerde Neşet Ertaş... [İnceleme]


Mehmet Atılgan kimdir?

20 yıldır yazıyorum. Daha çok güncel olayları, sorunları, çelişkileri makale olarak yazmaya çalışıyorum. Takıntılar, çelişkiler, aksaklıklar, aykırılıklar dikkatimi çeker. Şirin Kırşehir; Kaman ve Ceviz:; Çukurova'dan Kaman'a Dadaloğlu adlarında 3 kitabım yayınlandı.

Etkilendiği Yazarlar:
Yaşar Kemal, Gorki, Aziz Nesin, Zülfü Livaneli, Uğur Mumcu, Üstün Dökmen gibi yazarlarla; Hasan Pulur, Selahattin Duman, Deniz Som, Melih Aşık gibi gazetecileri beğeniyle okurum.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Atılgan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.