Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Mehmet ATILGAN * Bir hemşerimiz vantilatörü ahizeye yaklaştırarak arkadaşına telefon edip “Ben Kırşehir’in üzerindeyim. Rastgele bir numara çevirdim, siz çıktınız. Helikopterim arıza yaptı. Kırşehir’de nereye iniş yapabilirim” der. Arkadaşı da “Şehrin merkezinde Kale var, oraya in ağbi” der ve dışarı çıkıp gökyüzüne bakarak helikopter aramaya başlar. *Bir otobüs firmasında katiplik yapan bir hemşerimiz, “Oğlum hastayım. Ön taraftan bir bilet ver” diyen yaşlı bir kadına “Teyze, ön tarafta dispanser mi var, doktor mu?” diye cevap verir. * Bakkal arkadaşından borç para alan bir memur hemşerimiz, aybaşında parayı iade ederken fatura ister. *Bir bayan hemşerimiz, kocasının pazardan aldığı karnabaharı çiçek sanıp, vazoya koyar. * “Öğretmenevi’ne gittiğinde park sıkıntısı çeken öğretmen bir hemşerimiz, sırf Jandarma Gazinosu otoparkına arabasını park edebilmek için subay traşı olur. Otomobilini bırakırken, kendisine “Burası komutanlara ait” diyen nöbetçiye de ensesini göstererek “Biz neyiz?” der ve park sorununu kökten çözer.. * Aynı işi yapan iki esnaf hemşerimiz arasında rekabet tartışması başlar. Birisi, diğerine “Senin üçkağıtçı olduğunu her yerde reklam edeceğim” der. Diğeri de gayet sakin “Benim üçkağıtçı olduğumu herkes biliyor, sen başka bir şeyler bul” diye cevap verir. * Uykusu ağır olan bir hemşerimiz, otobüste uyurken, rüyasında kendisini boğduklarını görür ve hırsla yanındaki genç yolcuya saldırır. Genç yolcunun bir arka koltuktaki babası ve annesi, hemşerimizi bir güzel döverler. Kavga yatıştıktan sonra hemşerimiz, gözü moraran genç yolcuya gizli gizli bakmasından korkan genç, sık sık “Anne bu adam yine bana yan yan bakıyor” der. Annesi de, yeni bir saldırıya karşı ayakkabısını çıkarıp elinde hazır bekler. * Bir hemşerimiz, arkadaşlarıyla Ankara’da gezerken espri olsun diye bir kasetçiye giderek, kendi ismini söyleyip, “Bu sanatçının yeni kaseti çıktı mı?” diye sorar. Kasetçi de “Ağbi takip edemiyoruz ki, hergün bir şerefsiz sanatçıyım diye kaset çıkarıyor” der. * 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, bir ilkokul öğrencisi, babasına telefon edip öğretmeni için bir çiçek getirmesini söyler. Babası da büyük bir çelenk yaptırıp, kendi ismini yazdırır ve öğretmene gönderir. * Bir dilenci, bir hemşerimizden sadaka ister. Hemşerimiz de “Bozuk yok” der. Ancak dilenci gitmez ve “Allah rızası için” demeye devam eder. Hemşerimiz kızar ve kredi kartını çıkararak “ Bozuk yok dedik işte. Post makinen varsa 1 milyon çek. Yoksa çek git” der. * Bir hemşerimiz düğünlere giderken iki ayrı zarf hazırlar. Düğündeki ikram ve hizmetten memnun kalırsa, miktarı yüksek olanı; memnun kalmazsa diğerini verir. * Bir belediye başkan adayına, yerel TV spikeri “Neden aday oldunuz?” diye sorar. Aday hemşerimiz “Sizi tebrik ederim. Gerçekten çok enteresan bir soru” der. * Mahkemede şahitlik yapanlara para verildiğini duyan bir hemşerimiz, sabah evden çıkarken hanımına “Ben bahçeye gidiyorum, Mahallede kavga-döğüş olursa, beni şahit yazdırmayı unutma” diye tembih eder. * Üyesi bulunduğu partiye istifa dilekçesi gönderen bir hemşerimize, istifa nedeni sorulduğunda “Cenazeye giderken beni çağırıyorlar, düğünlere giderken haber vermiyorlar” der. * Unutkan bir doktor hemşerimiz, muayenehanesinden çıkıp hastaneye doğru yola çıkar. Yolda sigara yakmak ister. Rüzgâr karşıdan estiği için ters tarafa döner ve döndüğü istikamette yürümeye devam eder. Tekrar muayenehanesinin önüne gelince yanlış geldiğini fark edip, yeniden hastane yönüne dönüp yürümeye başlar. * Yaşlı bir kadın, bir eczacı hemşerimizden peynir mayası alır. Ertesi gün eczaneye gelen kadın, eczacıya “Oğlum, peynir olmadı. Mayan bozukmuş” der. Hazırcevap eczacı, mayasına bozuk denmesine içerler, “Teyze benim mayam sağlam, senin sütün bozuktur” der. * Düğünde havai fişek atmak isteyen bir hemşerimiz, havai fişeklerin kenarına koymak için 2 tuğla arar, ama bulamaz. Restoran sahibinden iki sürâhi isteyerek, arasına havai fişekleri sıkıştırıp atar. Daha sonraki düğünlerde, düğün sahipleri havi fişekleri tuğlaya sıkıştırıp atmak isterler ama restoran sâhibi müdahale edip “Tuğlayla olmaz. Havai fişek iki sürâhiye sıkıştırılıp atılır” der ve o gün, bugündür, o restorantta havai fişekler hep iki sürâhi arasında atılır. * Kulağı ağır duyan ve tüm alışveriş yapanlara “geçmiş olsun” demeyi ilke edinen bir eczacıdan, bir hemşerimiz 2 paket pamuk satın alır. Eczacı, pamukları nerede kullanacağını sorar. Hemşerimiz de, bazı kıymetli cam eşyaları paket edip, yurt dışına göndereceğini söyler ama eczacı, kulağı ağır duyduğu için anlamaz. Yine de her zamanki alışkanlığıyla “Çok geçmiş olsun” der. * Birkaç aile bir lokantada yemek yeyip, eğlenirler. İçkiyi biraz fazla kaçıran bir hemşerimiz, masada bulunanların sırayla şarkı söylemesini ister. Bazı itiraz eden olursa da, hemşerimiz silahını çıkarıp masaya koyar, “Söylemeyeni vururum” der. Herkes bildiği kadar söylemeye çalışır. Sıra, ısrarcı hemşerimizin eşine gelir. Eşi “Ben söyleyemem, bilmem” derse de, silahın korkusuyla başlar söylemeye. Kadıncağızın öylesine güzel sesi vardır ki, herkes şaşırır. En çok şaşıran da hemşerimiz olur. Şarkı bitince “Ulan fışkı. Senin böyle sesin vardı da, bana yıllardır niye Kel Lömen’in pavyonunda o kadar para harcattın” diye de kızar. * Ankara Caddesi’ne 3 değişik renkte plastik palmiye dikilmesinden en çok bir esnaf hemşerimiz memnun olur. Nedenini soranlara da “İşyerimin adresini tarif etmek kolay oluyor. Sarı Plastik Palmiye karşısı deyince, herkes kolayca buluyor” der. * Marketçi bir hemşerimiz, işyerinin 40 saniyelik bir reklamını vermek için yerel televizyon yetkilisiyle görüşmeye gider. Reklamda yeralmasını istediği görüntüleri öylesine uzun sıralar ki, 40 saniyeye değil 10-15 dakikaya bile sığması mümkün değildir. Televizyoncu, marketçiyi sabırla dinledikten sonra, “Siz en iyisi bu anlattığınız projeyi biraz daha geliştirin de, iyi bir belgesel yapalım” der. * Resmi kurumda muayene olan bir hemşerimize, doktor “Ben senin hastalığına bir şey yapamam. Benim ikiz kardeşimin şu adreste bir muayenehanesi var. Senin derdine ancak o çare bulur” der ve hastadan önce arabasına binip, gözlüğünü çıkartıp muayenehanesine oturur. Hasta muayene olduktan sonra ücretini öder ve doktora “Doktor Bey, ikiz kardeşinize ne kadar çok benziyorsunuz. Onun fazladan sadece bir gözlüğü var. Hatta öğleyin de aynı yemeği yemişsiniz herhalde. Yakanızdaki yemek lekesi bile aynı” deyip, doktoru tanıdığını îma eder. * Bir hemşerimiz her seçimde değişik partilere oy verir. Bugüne kadar oy vermediği parti çok azdır. Yapılacak ilk seçimde de, şimdiye kadar hiç oy vermediği İşçi Partisi ile Saadet Partisi arasında tercih yapacağını söyler. * Bir süre 1. ligdeki bir basketbol takımının kulüp başkanlığını yapan bir hemşerimize basın mensupları “Sayın Başkan, takımınız ribautta zayıf kalıyor, nasıl bir çözüm düşünüyoruz?” diye sorarlar. “Ribaut”u zenci bir basketbolcü adı sanan hemşerimiz “Yakında Afrika’ya gidip, bir ribaut transfer edeceğiz” der. Yine aynı hemşerimize, basın mensupları ligin 5. haftasına kadar, neden hiç galibiyet alamadıklarını sorarlar. Basketbolda mağlubiyete de puan verildiğini bilmeyen Başkan hemşerimiz, “Puan cetveline bakarsanız 5 puanımız var. Hiç galibiyetimiz yok da, bu puanlar nerden geldi?” der. * Trafik ekipleri gece geç saatte bir hemşerimizi durdurur ve “alkol aldınız mı?” diye sorar. Hemşerimiz, “Saat kaç memur bey?” der. Trafik polisi de saatin gece 23.30 olduğunu söyler. Hemşerimiz “Beyefendi saati biliyorsun da, niye daha alkol alıp almadığımı soruyorsun. Bu saatte, camiden gelecek halimiz yok ya” der. * Oğlu veteriner fakültesini kazanan bir hemşerimize, arkadaşları “Haydi gene iyisin, yaşlılığında tedaviyi bedavaya getireceksin” diye takılırlar. * Bir hemşerimiz, akşam eve çok sarhoş gelir. Sabah kalkıp işe gideceği zaman eşi banyo yapmasını söyler. Hemşerimiz, şaşkın bir ifadeyle sorar: “Akşam bir şey oldu mu da?” * Trafik ekipleri, içkili iki hemşerimizi çevirir. Şoför olanın alkol balonunu üflemesini ister. 120 promil çıkar. Şoförün yanındaki hemşerimiz “Ben de üfleyeceğim” diye tutturur. Trafik polisi baş edemez ve ona da üflettirir. 105 promil çıkar ve polis, hemşerimize kızar: “Sen bir düble kayış yarmışsın!” * Kırşehir’in en büyük otelini satın alan ve bir diğer büyük oteli de kiralayan bir hemşerimiz, basın mensuplarına şakayla karışık, “Kırşehir’e bu kadar yatırım yaptık, bizi hiç yazmıyorsunuz” der. Bir basın mensubu da “Kırşehir’in en büyük iki tesisini sana verdik, daha ne istiyorsun, Hükümet Konağı’nı da mı verelim?” der. * Bir hemşerimiz Şehir Hamamı’na gider ve güzelce kese olur. Ertesi gün tekrar hamama giderken, arkadaşları görür ve “daha dün hamama gittin, bugün niye gidiyorsun?” diye sorarlar. Hemşerimiz “Dün kese oldum da, kafamı yıkamayı unutmuşum” der. * Bir hemşerimiz, evrak havale ettirmek için vali yardımcısına gider. Vali yardımcısı imzalamak için kalemini çıkarır, ancak yazmaz. Başka bir kalem alır, o da yazmaz. Hemşerimiz, vali yardımcısının bahşiş istediğini sanır ve 500 bin lira çıkarıp masanın üstüne koyar. * Her gün içki içen bir hemşerimizin, bir gün içmeden gelmesine üzülen annesi “Vah yavrum, paran mı yoktu da ayık geldin?” der. * Bir avukat hemşerimiz, bir tanıdığının davasına ücretsiz bakacağına söz verir ama hiç ilgilenmez. Aradan 1 yıl geçtikten sonra müvekkiliyle karşılaşan avukat “Ben senin davanı takip ediyorum, merak etme” der. Müvekkili de, “Ağbi ben o davadan 6 ay yatıp çıktım, takip etmene gerek yok” der. * Bir daire müdürü, üyesi bulunduğu kurulun kararını okumadan imzalar. Sonradan öğrenir ki; karar, kendisini kuruldan çıkarma kararıdır. * Bir hemşerimiz, her gün 1-2 defa bir bankaya gider. İçeride biraz gezinip çıkar. Bu olay sürekli tekrarlanınca banka personeli durumu müdüre bildirir. Ertesi gün yine geldiğinde müdür hemşerimize, neden her gün gelip, içeride gezinip çıktığını sorar. Hemşerimiz de “ Ben sizi denetliyorum” der. Sonradan anlaşılır ki; hemşerimiz o bankanın küçük bir hisse senedini almış ve kendisini bankanın ortağı sanıyormuş. * İngiltere’ye gidecek bir hemşerimiz, havaalanına gider ve kaybolmasın diye pasaportunu da valize koyarak bagaj bölümüne teslim eder. Uçak kalkacağı zaman kapıdan geçerken pasaport sorulan hemşerimiz, valizde olduğunu söyler. Valiz, tekrar getirtilir, pasaport çıkartılır, ancak uçak yarım saat rötar yapar. * Bir binaya yeni taşınan hemşerimiz, havaların soğumasıyla birlikte, komşusuna kaloriferlerin ne zaman yanacağını sorar. Komşusu da “10 gündür yanıyor” der. Bir bakarlar ki, daha önceki kiracı, evden çıkarken, tüm peteklerin vanalarını kapatmış. Komşusu üzülür ama, hemşerimize “İyi ki zamanında sordun, ya kış bitince sorsaydın?” diye de teselli verir. • Bazı doktorlar, bir konu için belediye başkanıyla görüşmek isterler. Kendilerine 6 gün sonraya randevu verilir ve doktorlar bu durumdan yakınarak, bir sohbette olayı basın mensuplarına anlatırlar. Bir basın mensubu da doktorlara “Valla başkan yine randevuyu yakın zamana vermiş. Siz 6 ay sonrasına tomografi, röntgen günü veriyorsunuz” der. • Emekli bir hemşerimiz, boş zamanlarında bir bankaya içeriden para yatırıp, bankamatikten tekrar çekerek vakit geçirir. • Bir köyde düzenlenen ağaç bayramına giden bir hemşerimiz, kendisini karşılayan davulculara, düğünlerden gelen alışkanlıkla protokolün önünde bahşiş verir. • Bir hemşerimiz beyaz bir kamyondan bir çuval kışlık patates alır. Yetmeyeceğini düşünür ve bir çuval daha almak ister. Ancak, geçen yıl kırmızı bir kamyondan aldığı patateslerin bozuk çıkmasından ağzı yandığı için, patates almak için yana yana beyaz kamyon arar. • Yeni ehliyet alan bir hemşerimiz, arabasıyla ağaçların altından geçerken, kafasını eğer. • Kendisiyle sık sık dalga geçen kocasının şakalarına karşılık veremeyen gazeteci bir hemşerimizin eşi, başka gazetelerde yazı yazan gazetecilere ricada bulunarak, intikam almak için kocasıyla dalga geçilmesini ister. • Dişine geçici dolgu yaptıran bir hemşerimizin dolgusu düşer. Hava almasın diye randevu gününe kadar dolgunun yerine alçı doldurur. • Bir gazinoda astronomik hesap veren hemşerimiz, ödediği hesabın yüzde 1’i değerinde bile olmayan müessesenin ikram ettiği ışıklı meyveyi günlerce öve öve bitiremez. • Bir belde belediye başkanımız, Ankara’da üst düzey yetkililerin bulunduğu bir yemeğe katılır. Protokolün şoförleri ve korumaları ayrı bir masada yemek yerler. Belediye başkanı hemşerimiz, sohbet sırasında kendisinin çok demokrat olduğundan, personelle arkadaş olduğundan söz eder ve şoförünü çağırarak yanına oturtur. Yemek bitiminde Kırşehir’e dönmek için yola çıktıktan bir süre sonra şoför hemşerimiz, biraz da alkolün tesiriyle, makam otosunu kenara çekip, belediye başkanına “Hadi bakalım, madem eşitiz, arabayı biraz da sen kullan” diyerek aracın arkasına geçip oturur. Başkan da, yemekteki sözlerinin altında kalmamak için çaresiz direksiyona geçer. • İçkiyi çok seven bir hemşerimiz, oğluna kız istemeye gider. Kız tarafının kabul etmesinden sonra sohbet sırasında “Gelin kızımız, meze yapmayı biliyor mu?” diye sorar. Dünürünün “hayır” cevabı üzerine de “ Ooo. Daha iyi. Ben kafama göre sevdiğim mezeleri yapmayı öğretirim gelinime” der. • Kaman’da kardan yolu kapanan bazı mahallelerde mahsur kalan hemşerilerimiz, bazen itfaiyeyi arayarak yangın ihbarında bulunurlar, bazen de acil bir doğum vakası olduğunu söyleyerek hastaneden ambülans isterler. İtfaiyenin ve ambülansın mahalleye ulaşamaması üzerine de, belediye o mahalleye öncelik tanıyarak, yolunu açar. Hemşerilerimiz de mahsur kalmaktan bir an önce kurtulmuş olurlar. * Eczacı bir hemşerimiz, gündüz saatlerinde eşine bir mesaj yazarak akşam yemeği yapmamasını, kendisinin yemek getireceğini bildirir. Ancak, mesajı gönderirken, yanlışlıkla telefonunun ilk sırasında kayıtlı Emniyet Müdürü’ne gönderir. Akşam yemek saatinde Emniyet Müdürü, eczacı hemşerimizi arar “Hani yemeği ne zaman getiriyorsun? Çok acıktık. Sana güvenip yemek yapmadık” der. * Bir ortaokul öğrencisi eve geldiğinde babaannesine okulda kredili sisteme geçtiklerini söyler. Daha önce, yakınları banka kredisinden dolayı sıkıntı çeken babaanne, torununa “Aman oğlum kredisi, faizi batsın. Kredi, insanı batırır, sakın bulaşma o işlere” der. * Bir hemşerimiz, karlı bir kış günü otomobiliyle Ankara’ya giderken, yolda trafikler çevirir ve aracına zincir takmalarını söylerler. Hemşerimiz, kenara çekip zincirleri takarak yoluna devam eder ancak, bir süre sonra aracını kaydırır ve yoldan çıkar. Aracı kurtarmak için yardıma gelenler bakarlar ki; hemşerimiz Reno marka otomobilinin arka tekerlerine zincir takmış. * Diyet yapan bir hemşerimiz lokantaya gittiğinde 1.5 iskender ve yanında da diyet kola ister. Bir başka rejim yapan hemşerimiz de çaylarını şekersiz içer ancak, her gün bir porsiyon tatlı yer. * Bir hemşerimiz, Emniyet Müdürü’nü arayarak bir yakınının Edirne gümrüğünde beklediğini ve çok sıra olduğunu belirterek Belçika’da acil işinin olduğunu ve biran önce gümrükten geçmesi için yardımcı olmasını söyler. Müdür de, gümrükteki yetkilileri arayarak yardımcı olur ve hemşerimiz sıra beklemeden geçiş yapar. Birkaç ay sonra Belçika’daki hemşerimiz, Emniyet Müdürü’nü arar ve önce teşekkür eder, sonra da bir istirhamda bulunur. “Sayın müdürüm, Belçika’da trafikler ceza yazdı, burada tanıdığın varsa, size zahmet bir telefon etseniz” der. * Okuma yazması az olan yaşlı bir hemşerimiz, haberleri her gün ilgiyle izler ve olup biteni çocuklarına ve torunlarına anlatır. Bir gün, bir kaza haberi izler ve ekranın üst köşesinde de “Arşiv” yazar. Hemşerimiz haberi izledikten ve üstteki yazıyı okuduktan sonra yakınlarına olayı “Arşiv’de yine çok büyük bir kaza olmuş” diye anlatır. * Bir bankadan “sayın mudimiz” diye başlayan bir mektup alan bir hemşerimiz, arkadaşlarına “mudi”nin anlamını sorar. Arkadaşları da espri olarak “mudi”nin çok ağır bir küfür olduğunu söylerler. Biraz da sinirli olan hemşerimiz ertesi gün hışımla bankaya gider ve tüm personele “Siz hepiniz mudi oğlu mudisiniz” diye güya küfür eder. * Bir avukat hemşerimiz, kendisinden öğle ezanının saat kaçta okunduğunu soran komşusuna saati söyledikten sonra bürosunun duvarındaki “Danışma ücrete tabidir” yazısını gösterir. * İmam bir hemşerimiz, emekli olduktan sonra, namaz kılmak için camiye gitmez. Neden gelmediğini soran arkadaşlarına da “Emekli olan öğretmen okula gidiyor mu?” diye sorar. * Okuma yazması olmayan bir kadın hemşerimiz, askerdeki oğlundan gelen mektupları komşusuna götürerek okutur. Mektubu okuyan kişi de, hemşerimize oğlunun iyi olduğunu, kendisini çok özlediğini filan anlatır. Hemşerimiz yine bir gün elinde bir kağıtla komşusuna gider ve okumasını ister. Komşusu da yine her zamanki gibi oğlunun iyi olduğunu, selam gönderdiğini okur. Hemşerimiz verdiği kağıdın tapu olduğunu ve parsel numarasını öğrenmek için getirdiğini söyleyince, okuma yazma bilmediği anlaşılan komşusu, “Ben bu kağıdı her zamanki gibi asker mektubu sandım. Tapu olduğunu baştan söyleseydin, ona göre okurdum” der. * Her gün içki içen bir hemşerimiz bir gün içmeden eve gelir. Oğlunun her gün içmesine alışan annesi bu duruma çok üzülür ve “Vah oğlum, paran mı yoktu da, bugün ayık geldin?” der. * İşyerinin camlarını sigorta ettiren bir hemşerimizin bir ayda 3 defa camları kırılır ve sigorta tarafından yenisi takılır. Sigortacı, hemşerimize camların neden bu kadar sık kırıldığını sorar. Hemşerimiz de “Ne yani, bu yaştan sonra elime bez alıp, cam mı sileceğim?” der. * Her gün içki içen ve çevresini rahatsız eden bir hemşerimize, yakınları içkiyi bırakması için sürekli baskı yapar. Hemşerimiz sonunda, bir daha “Kırşehir topraklarında içki içmeyeceğine” söz verir. Bir süre sonra pişman olur ama, sözünden de dönemez. Yeminine sadık kalmak için zaman zaman Kırıkkale’ye, Ankara’ya gidip içki içer. Ancak bu, zor olmaktadır. Hem yeminini bozmamak, hem de içki içebilmek için kesin bir çözüm bulur sonunda. Nevşehir’den bir çuval toprak getirip, evinin bir köşesine döker. Her gün, o Nevşehir toprağının üzerine ayağını basarak, içki içmeyi sürdürür. * Esnaf bir hemşerimiz, öğle yemeği için dükkânına götürmek üzere annesine yemek hazırlamasını söyler. Daha önceden deneyimli annesi “Vah yavrum, işlerin o kadar mı kötü? Ağbin de iflas etmeden önce, evden yemek götürmeye başlamıştı” der. * Gazete bulmacaları çözmeye meraklı bir hemşerimiz, tahmin ettiği cevapların karelere sığmadığı durumlarda, yanlara kare ekleyerek, bulmacanın tamamını doldurur. * Bir hemşerimiz kamyon muavinliği yapmaktadır. Şoför, bazı eksiklikler nedeniyle trafik kontrôllerine karşı dikkatli olması konusunda sürekli muavin hemşerimizi uyarır. Bir gün, kamyona 5 metre yüksekliğinde yük sarıp yola çıkarlar. Bir süre sonra bir köprünün altından geçeceklerdir. Köprünün üzerinde “Yükseklik 4.5 metre” yazmaktadır. Hemşerimiz sağa-sola bakar ve şoföre “Trafik polisi yok, geç ağbi” der. * Rus salatasını çok seven sağ görüşlü bir hemşerimiz, “Eğer 12 Eylül’den önce Rus salatasının bu kadar güzel olduğunu bilseydim, kesinlikle komünist olurdum” der. * Yaşlı bir bayan hemşerimiz şehir göbeğinde, kırmızı ışıkta yürüyerek geçerken, trafik polisi “Dur teyze nereye gidiyorsun?” diye seslenir. Teyze dönüp ters ters bakar ve gayet sakin “Sana ne, kaynımın evine gidiyom” der. * Kırşehir Belediye Meclisi’ne aday olan bir hemşerimiz, seçimde köylerin de Belediye Meclisi’ne oy kullanacağını sanıp, günlerce köylerde gezip, oy ister. * Öğretmenevi’ne gittiğinde park sıkıntısı çeken öğretmen bir hemşerimiz, sırf Jandarma Gazinosu otoparkına arabasını park edebilmek için subay traşı olur. Otomobilini bırakırken, kendisine “Burası komutanlara ait” diyen nöbetçiye de ensesini göstererek “Biz neyiz?” der ve park sorununu kökten çözer.. * Bir hemşerimiz, yaşlı ve saf annesine bir gün telefon edip “Teyze, ben PTT’den arıyorum. Denemek için telefonlara yağ vereceğiz. Evinizin kirlenmemesi için telefonun altına bir tabak koyun” der. Hemşerimiz, akşam eve geldiğinde ne görsün? Telefon makinasının altında bir tabak. Onun altında bir tepsi, onun da altında bir sini… * Fotör şapkasıyla ünlü bir hemşerimiz, Karadenizli laz bir arkadaşıyla Kırşehir’de gezerken, Karadenizli merak edip Kırşehir dağlarının neden bu kadar çıplak olduğunu, ağaç olmadığını sorar. Fotörlü hemşerimiz, biraz düşündükten sonra, sanki tarihi bir cevap bulmuş gibi, “Dikmemişler” der. Ve daha sonra bu olayı arkadaşlarına anlatırken, “Laz arkadaş, benden öyle bi cuvap beklemiyodu; ben, ‘dikmemişler’ deyince, neye uğradığını şaşırdı” diye anlatır. * Daha önce karakol olan ve şimdi lokantası halka açık olan Polisevi’nde öğle yemeği yiyen bir hemşerimiz, geçmişte sık sık zorunlu konuk olduğu binaya bakıp “Günün birinde burada yemek yeyip, ayak ayak üstüne atıp çay içeceğimi rüyâmda görsem inanmazdım” der. * Karaova Barajı yakınlarında “Cankurtaran” adlı şirin bir köy vardır. Köyün bir de mezarlığı vardır: Cankurtaran Mezarlığı… * Bir hemşerimiz, bir bankaya yüklüce bir para yatırır. Daha sonraları sık sık banka müdürüyle yemeklerde görülmesinin nedeninin sorulması üzerine “parama iyi sahip çıksın diye samimiyeti geliştiriyorum” der. * Kışın gözlüğü buğulanan bir hemşerimiz, yolda giderken, arabanın camı puslandı sanıp, sık sık durup arabasının camını siler. * Onca uğraşa rağmen, Belediye Başkanı’yla bir türlü görüşemeyen bir hemşerimiz, Ankara’ya Meclis’e gidip Kırşehir Milletvekili’ne, Belediye Başkanı’yla görüşebilmesi için aracı olmasını ister. Milletvekili de Başkan’ın Özel Kalemi’ne bir kart yazar ve kartı getiren hemşerimiz Başkan’la görüşme imkânı bulur. * Her gün zil-zurna evine sarhoş gelen bir hemşerimize, mahallenin büyükleri içkiyi bırakması için nasihat verirler. Hemşerimiz, “6 tane kızım var, neslimi sürdürecek bir oğlum olmadı, ben içmeyim de, kim içsin?” der. Birkaç yıl sonra hemşerimizin bir oğlu olur, ama aynı hızla içmeye devam eder. Neden hâlâ içtiğini sorarlar. Hemşerimiz, “6 kızdan sonra, Allah bana bir oğlan verdi. Ben içmeyim de, kim içsin?” der.. * 60 yaşlarında “Usta”lardan bir hemşerimiz bir gün çok hastalanır. Ateşler içinde kıvranmaktadır ve öleceğini hisseder. İki elini havaya kaldırıp, “Allah’ım herhalde yolun sonuna geldik. Canımı almak için Azrail gönderdin. Ama Yüce Allah’ım bu işte bir hesap hatası var. Eğer 60 yaşında beni yanına alacaksan, Meşeköy’de yaşadığım 7 seneyi düş Hazret’im.” der. * Cüneyt Arkın’ı çok seven bir hemşerimiz, yaptırdığı binaya “Malkoçoğlu Apartmanı” adını verir. * Birkaç hemşerimiz bir düğüne giderler. Kendilerine masa hazırlanır ve çok güzel hürmet edilir. Geç saatlerde kalkmaya hazırlanırlar ve hediyelerini vermek üzere düğün sahibini çağırtırlar. Düğün sahibi, hemşerilerimize “İnşallah bir kusurumuz olmamıştır. Düğünümüzü şereflendirdiniz, teşekkür ederim. Ama, ben hediyelerinizi alamam. Sizin gideceğiniz düğün iki sokak arkada. Hediyelerinizi oraya verirsiniz “ der ve yanlış düğüne gelen hemşerilerimizi davul-zurna ile uğurlar. * İki kardeş, amatör kümede rakip takımlarda top oynarlar. Maçın bir bölümünde kardeşlerden büyük olanı, rakip takımdaki kardeşine tekme atar ve hakem kırmızı kart gösterir. Hakeme ilk tepkiyi yerde yatan küçük kardeş gösterir: “Hocam, o benim ağbim. İster tekme atar, ister tokat atar. Siz ne karışıyorsunuz?” * Böbrek filmi çektirecek bir hemşerimize, eczaneden film öncesi kullanacağı bir kutu “Oley” adlı ilaç alması söylenir. Hemşerimiz, eczaneden “Oley” yerine yanlışlıkla “Bir kutu Okey” ister ve “Bu gece hepsini kullanmam gerekiyormuş” der. Eczacı şaşırır, biraz da hayıflanır, “Vay be, analar ne yiğitler doğurmuş. Biz bir kutuyu 2 ayda zor bitiriyoruz, elâlem 1 gecede işi götürüyor” der.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Atılgan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |