Doğallık sahip olunan değil, kazanılması gereken bir erdemdir.
-Cervantes |
|
||||||||||
|
Bu şekilde olması benim için daha iyi oldu… şehrin bunaltıcı havasından, gürültüsünden uzaktaydım dinlenmem için iyi bir zaman, düşünmek içinde… Uzun zamandan beri film izlememiştim, ev arkadaşım film CD’si almış ama ne yazik ki filmin yarısına bile varmadan uyuya kalmışım… Hatırladığım sadece Jane Fonda, filmin bir yerinde bütün saçları havada meditasyon yapıyor olmasıydı, çok gülmüştük komik bir görünümdü… Filmin adını bile hatırlamıyordum. Sabah olmuştu. Saatin, kulaklarımı sağır eden sesine rağmen kapatmaya üşeniyordum. Çok fazla uzakta değildi aslında , sadece başımın 10 cm ilerisindeydi. Bugünlerde tembelliğim üstümdeydi hiç birşey yapmak gelmiyordu içimden. Okuduğum kitaptan bile hiçbir şey anlamıyordum, kitabın adı Madam Bovary, yazarı Gustave Flaubert kitapta anlatılan ; Emma Bovary’nin trajik hayat hikayesi ve aşkları… XIX. yüzyıl Fransız kadının kıstırılmış hayatını, evliliğinin insan doğasına aykırılığını, toplumsal değer ve yargılarını ve ahlak ölçülerinin riyarkarlığını ele alıyordu. Anladığım kadarıyla öyleydi… Bir başını , bir sonunu, bir ortasını hiç alışkın olmadığım değişik bir stille, bu şekilde okumuştum. Aslında anlatımı güzeldi. Problem bendeydi galiba, ilerleyen günlerde yeniden okumaya çalışacağım. Ev arkadaşım (Nigar) vermişti, okumam için… Zor bir dönem geçirmiştim ve hala ayakta durabiliyordum, belki de tüm yaşadıklarım, benim güçlü olmamı sağladı yada olgunlaşmamı sağladı… Anne ve babamın düşünmeden vermiş olduğu boşanma kararı beni ve kardeşimi oldukça yıpratmıştı. Belki de içimdekileri kimseyle paylaşamadığım için yazma gereği duymuştum,(bir arkadaşımın tavsiyesiyle)…Aslında yazı yazmaktan nefret ederim anlatımın çok kötüdür. Bazı sözcüklerin ruhu vardır, bazılarındaysa değil ruh , harf bile bulunmaz. Benim yazdıklarım böyleydi işte! Zor bir dönem… Bu zaman içerisinde okula nasıl devam etmiştim bunu bile anlamış değildim, Hayat gerçekten süprizlerle doluydu. Kimi süprizler sevindirir, kimisi de şaşırtır. Sudan çıkmış balığa dönersin çırpınmaya başlarsın bir müddet sonra nefes alamazsın ve yavaş yavaş ölmeye başlarsın. Biz çırpınırken tekrar suya atlayabildik, kendi mücadelemizle… Bir şeyler yaşandıkça anlam kazanmaya başlıyordu, yaşadıklarımızdan ders alıyorduk yada yaptığımız hataları fark ederek öğreniyorduk bir şekilde bilinç altına yerleşiyordu tekrarlanmaması için, ! İnsan bazı şeylere alışamıyor, Tuhaf bir şey ama, kesinlikle alışamadığımızı düşündüğümüz şeylere kolay alışılıyor. Ölümüne katlanamadığımızı düşündüğümüz birinin ardından, hiçbir şey olmamış gibi devam ediyoruz yaşamaya yaşam devam ediyor yani… Ya da bu ilişki biterse ve asla sevemem dediysek, sanki mecburmuşuz gibi en olmadık zamanda terk ediyor bizi sevgilimiz . Çöküyoruz, dibe vuruyoruz anında. Ama hayatın garip bir kaldırma kuvveti vardı , hiç farkına varmadan yavaş yavaş çıkıyoruz , bir bakıyoruz taş gibi hatunlarla yakışıklı delikanlılarda dolu etraf oha yani diyoruz, kendimi boşuna perişan etmişim… (evli olmadan önce herşey toz pembe) Evlilik böyle değildi! Evlilik sorumluluktu, mücadeleydi… fedakarlıktı, hastalıkta ve sağlıkta iyi günde kötü günde bir birine destek olmak değil miydi? nikah memuru bu soruları sorduğunda niye evet deniliyordu peki? (evet yada hayır demek için nasıl olsa iki seçeneğin var düşünmek için, zaman da veriyorlar ) Bir şeyler eksikti hayatımızda, sevginin saygının yerine sadece alışkanlıklar gelmişti. Bir müddet sonra böyle olmaya başlıyordu… Söylenmemeye başlayan aşk sözcükleri, unutulan bir çift söz , halk deyimiyle cicim aylarında mı kaldı bunlar? ( sonra ortaya çıkan gerçek yüzler ) Neydi evlilik?... Evlilik , ( Yanlızlığı paylaşmak... benim kendi düşüncelerim ) Bir hayat arkadaşın vardı, aynı yastığa baş koyduğunuz yalnızlığı paylaştığınız… (bumburuşuk yaşlı ve yalnız ölmekten iyidir…Sallanan sandalyenin diğerinde birileri oturmalı… ) Bir imza çoktan atılmıştı artık! cesaretin varsa, sıkıldıysan bir müddet sonra boşana bilirsin (mümkünse çocuk olmadan olsun bütün bunlar…) Meşe ile Çınar birbirlerinin gölgesinde büyümez zaten… En önemlisi çocuk varsa, işte o zaman Anne ve babaya ayrı ayrı görev düşüyordu … Çünkü Anne-baba, çocuğunda ortaya çıkmayı bekleyen gizli yetenekleri fark edebilme ve açığa çıkarma gücüne sahiptir. Doğumundan gelişimine kadar, aldığı eğitimine kadar onu yetiştiren, doğruyu yanlışı gösteren yine anne- babadır. (çocuklar, büyüklerin aynasıdır…) Bugün düşünebildiğim tek insan kız kardeşimdi. 15 yaşında ve yaşadıklarından en fazla etkilenen kişiydi en kötüsü onun yanında değildim her gün ayrı bir telefon görüşmesi ve aynı sorun… Neyse ki Bu konu kapanmıştı, barışmışlardı. Bunlar bitmişti artık … İyi ve güzel günler bizleri bekliyordu, yaşadıklarım sadece soğukkanlı olmamı sağlamıştı buna mecburdum kardeşime destek olmalıydım… Şu anda dokunsalar ağlarım… Ama bu sefer üzgün olduğum için değil, mutlu olduğum için ağlarım… 02:35 16-Nisan-2005 Muğla
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Öznur Çetin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |