|
 • İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) |
1
|
|
|
|
Kim kopardıysa onu hayattan, öyle ya ağzı dili yok ki ona lanet bile okuyamaz, küfür bile edemez, tek bir kötü söz dahi söylemezdi... Hatta içinde birileri varsa, onlar bile sesini çıkaramazdı... Nihayetinde onlarda elma kurduydular, ağızları var dilleri yok. Hatta ağızları dilleri bile yok belki... Şehzadeler Şehri Amasya’dakiler de bayağı meşhurdu... |
|
2
|
|
|
|
Pek sayın ve de muhterem hatta saygıdeğer demeyeceğim Dış Mihrak beyefendi ile bir röportaj yapacağız... Dış Mihrak olarak dünya üzerinde bir takım faaliyetlerde bulunmakla birlikte, bu faaliyetlerini de mükemmel bir şekilde adeta bukalemun gibi şekil değiştirerek, kamufle ederek gizlemesini bilmektedirler... Evet gelelim röportaja... |
|
3
|
|
|
|
''Anneee bu gün ne gıyseeem kız'' anne çocuğa bakarak ''Eski bir pantolonun var şurada geçen gün dizlerini yama yaptımdı kız istersen onu giy'' peşinden erkek çocuk girer içeriye ve o da sorar ''Anaaaa ne geycem kız bu gün hele de bahalım'' anne yine gözleri parlayarak çocuğuna döner ''Ağabeyinin geçen seneden kalma bir pantolonu var Muharrem geçen senenin sonbahar yaz kreasyonundan kalma istersen onu giy evlat... |
|
4
|
|
|
|
Tabi biz gittiğimizde koyunların dönmesi durmuş, ağıllarına çekilmişlerdi... İllaki koyunlardan birini sıkıştırıp bu konuyu açıklığa kavuşturmalıydım... Koyunların sahiplerinden de izin alıp ağıla daldım. İçlerinden en semiz olanını seçip mikrofon elimde ses kayıt cihazını da çalıştırdım. ''Ne iş bu, koyun dostum on iki gün durmadan dönmüşsünüz, başınız dönmedi mi, mideniz bulanmadı mı, küçük abdeste, büyük abdeste sıkışmadınız mı? deyin hele bakalım.'' Önce melül melül bana koyun gibi bir baktı, sonrada ''Benim adım bile yok daha, oysa ki duyuyoruz ta ileride Anadolu diye bir yer varmış, orada bütün koyunların kınalı, sevimli, can kız gibi isimleri varmış. Şimdi biz bir yerde işte bunu protesto etmek için, sahiplerimizi, çobanımızı protesto etmek için, böyle döndük durduk, ama bir işe de yaramadı gibi sanki, aynı tas aynı hamam, devam ediyor her şey, hiç bir değişiklik yok hayatımızda.'' |
|
5
|
|
|
|
Ferhat ile Şirin, hüzünlüde olsa geçmişten gelen güzel bir aşk hikayesidir. Kavuşamamışlardır, böyle biliriz. Hikaye bu ya bir de kavuştuklarını düşünün. Farzımuhal Ferhat dağları delmiş de o yöreye su getirmiş. |
|
6
|
|
|
|
Gazete de böyle bir ilan gördünüz mü, ne yaparsınız? Apışıp kalırsınız, hatta apışıp kalmak da kesmez sizi, hayretleriniz bile şaşar da, fena mena olursunuz... Tabi böyle bir ilanı da hiç bir gazete basmaz, basmak istemez, direk erkeklerin kişilik haklarına saldırı olduğu için. Lakin bizim yan komşumuz Afitap Abla, kocasından bıktığından mıdır, nedir, böyle bir ilan hazırlamış da, gazeteler bunu basar mı basmaz mı diye bize danışmaya gelmiş... |
|
7
|
|
|
|
Benim gibi sizin de uyku probleminiz varsa, üç beyazın size de çok kıyakları olacaktır. Deneyin bakın pişman olmazsınız... Yoğurdu biliyorsunuz zaten biz Türklerin dünya mutfağına en büyük armağanı. Biraz sulandırdınız mı ayran oluverir. Ayran oldu mu, sizde ’’Ayranım bile yok içmeye.’’ diyemezsiniz. Hanım da bildiği için üç beyaz tutku mu, mutlaka evde bulundurur... |
|
8
|
|
|
|
Bahçelievler’de Ulubatlı Hasan İlkokulunun basamaklarından çıkıp, o 1-A sınıfına girdik destursuz. Baktım ki benden önce bir dolu çocuk gelmiş, öğretmenimiz ile hasbihal ediyor, esprili söylersek konuşuk ediyorlar... Biz de oturduk bir sıraya... Güzeldi ilk günler, Ali Ayşe’ye topu atar, ara sıra Ali ata bakar, ata biner günlerde öyle gelir geçerdi... |
|
9
|
|
|
|
Kapısında bir bira firmasının reklamı olan ufak bir meyhane. Şöyle kapıdan bir kafamı uzatayım bakayım, içeride neler var? Baktım içeride bir iki eleman temizlik yapıyor. Kapısı da çok ilginç gaydırlı guydurlu, yani Amerika’da ki Kovboy Filmlerinin kapısı gibi gıcırtılı... Hele bir de yağlamadılarsa bayılırım o kapının gıcırtısını dinlemeye... |
|
10
|
|
|
|
Kim demiş kediler korkmaz diye, kediler bir şey anlamaz diye... Sadece miyav miyav mı derler zannediyorsunuz siz insanlar biz kedileri... Korkuyorum gerçekten, hem de çok korkuyorum aç kalmaktan. Artık esnaf abilerim, o altın kalpli bana her gün ciğer alan ve can ciğer kuzu sarması olduğumuz abilerim, bana ciğer almaz oldular. Neymiş efendim ''Pahalılık varmış da eskisi gibi kazanamıyorlarmış hıh! Bahane bunlar. bana ne bana ne alıştırmasaydınız bizi.'' |
|
11
|
|
|
|
Gün içinde ki hareket kabiliyetleri ve enerjileri müthiştir çocukların. Birçok ana baba ''Oğlum yorulmadın mı pestilin çıktı az dinlen.'' dese de, çocuklar bu laflara hiç kulak asmazlar. Benim için en yaramaz çocukla bile iletişim kurmak çok da zor değildir. Bir çikolata, bir sakız, ufak bir çikletin ucundadır bu iletişimin sırrı, tatlı dil ve güler yüzü de unutmamalı tabi ki. Sizlere de tavsiye ederim elli yüz kuruşun ucunda tatlı bir muhabbet. Şimdilerde kocaman delikanlı olmuş dünün bir dolu akraba eş dost çocuğu, hep benim onlara aldığım çikolataları ve gazozları, yeri geldiğinde anlatıp anlatıp dururlar aile ortamlarında, dost sohbetlerinde...
|
|
12
|
|
|
|
Mahalle aralarında tahtadan potalar, şakır şakır basket oynuyoruz bizler, Beyaz Gölgenin verdiği gazla. Tabi bu arada Atatürk Spor Salonunda da şakır şakır basket maçlarına gidiyoruz, bizimkilerle Amerikalıların birlikte yaptığı maçları hayranlıkla izliyoruz. Okulda da bir sürü uzun boylu arkadaş var, teneffüslerde şakır şakır basket oynuyorlar. Biz durur muyuz, biz de oynuyoruz, oynamaya çalışıyoruz. Boyumuz kısa ama, hırsımız tavan yapmış durumda. Benim boyumda ya da benden bir iki santim uzun olan arkadaşım potaya elini değiyor. Ben de zıplıyorum 1. 70 boy ile ama ramak kalıyor. Bir şeyler yapıp bacak kaslarımı kuvvetlendirmem lazım.
|
|
13
|
|
|
|
Köyümüz bir zamanlar hocasız kalmıştı. Yeni bir hoca bulmak için yapılan çabalar hep boşa gitmişti. |
|
14
|
|
|
|
İletişim Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi Hikmet, yanında yine ikinci sınıf öğrencisi Nejad, yanlarında sınıf arkadaşları Necla olduğu halde ellerinde cep telefonları bir şeyler ile uğraşıyorlardı. Hikmet kız arkadaşına mesaj yazarken, Nejad akıllı telefon ile oyun oynuyordu, Necla da yine erkek arkadaşı ile mesajlaşmaya çalışıyordu... Onların beş on metre kadar ilerisinde aynı fakültenin dördüncü sınıf öğrencisi Furkan, yanında aynı sınıftan Ayşegül ile Esma ve diğer tarafta İbrahim. Hepsinin elinde akıllı telefon dedikleri alet, bir şeyler ile uğraşıyorlardı. Aralarında çok fazla konuşma olmadığı gün gibi ortadaydı. Sadece çok mecbur kalıp da birbirlerine soru sorduklarında gelen cevap nadiren evet, hayır ya da çoğunlukla baş sallamaktan, kaş göz oynatmaktan ibaretti... Aralarında beş on metre mesafe olmasına rağmen birbirleri ile konuşmak yerine mesaj atıyorlardı...
|
|
15
|
|
|
|
Önce çamaşırlar, çamaşır makinesinden itina ile çıkartılacak. Bu arada hanıma saçma sapan bir espri yapılacak. O da şöyle ki ’’Geçenlerde katıldığım çamaşır makinesinden çamaşırları çıkartma Balkan Şampiyonasında altın madalyayı yine ben götürdüm.’’ Tabi hanım buna gülmeyecek ya da yarım ağızla bir tebessüm bırakacak ortaya zoraki... Maksat Kocası ki bendeniz oluyorum, üzülmesin... |
|
16
|
|
|
|
Masa Tenisi oynarken tak tak tak diye ses çıkaran pinpon toplarının ses çıkarmaması ya da daha az ses çıkarması için neler yapılmalıdır diye de genel müdürlüğümüzün birimlerinde toplantı üstüne toplantı yapılmakta ve bu duruma bir çözüm aranmaktadır... Pinpon toplarına susturucu takılması da seçenekler arsında olup bilahare değerlendirilecektir... |
|
17
|
|
|
|
- Ünlü İş adamı İsmail Kalıngöbek ile birlikte olduğunuz söyleniyor, bu konuda neler söyleyeceksiniz?
- Ne birlikteliği yahu! Biz sadece arkadaşız, hatta kardeşiz, kardeşten de öte yaaaniii!
- Ama geçenlerde çok lüks bir lokantada baş başa yemek yemişsiniz... Gözlerinizin içine içine bakıyormuş İsmail Bey o sırada...
|
|
18
|
|
|
|
Çok çabaladılar aramıza ayrılık tohumları ekmek için, başında çok direndik ama, neticede ayrıldık işte. Artık onların kendi dünyası var, benim kendi dünyam. Mutlu muyuz kendi dünyalarımızda? Hem mutluyuz hem de mutlu değiliz. İki arada bir deredeyiz. Hayat bizi çekip götürüyor, bakalım nereye kadar sürükleyecek bu ayrılıklarımızı... |
|
19
|
|
|
|
Bizim büyükamcaoğlu güzel akerdeon çalar. Biz de; benim birader, küçük amcaoğlu ve ben oynarız akrabalarla birlikte, çoğu zaman Artvin Halk Oyunları, bazen çarliston, arada Şeyh Şamil öyle yapar çıkarız düğünleri. Rahmetli babamdan kalma bir güzel meşgale diyelim. O da zamanında çok oynamış gençlik yıllarında...
|
|
20
|
|
|
|
Geçenlerde köye gittim. Arkadaşımı ziyaret ettim. Tabii meşhur ağacımızın altında oturup sohbet etmek istedim. Ama ne göreyim, dut ağacımız adeta yerinde yoktu. Neredeyse tamamen kesilip budanmıştı.
Arkadaşa “Bu ne hal? Ne oldu bu ağaca?” dedim. Arkadaşım güldü: “Hiç sorma! Bir bilsen ağacın başına neler geldi.” dedi. |
|
|
|