Herkesin derdi başka. -Orhan Veli |
|
||||||||||
|
Peynir fobisi vardı adamda. Galiba annesinin seçtiği yanlış ismin çağrışım yaptığı her türlü objeye alerjisi vardı veya onlardan ödü patlıyordu. Pekmezden de nefret ederdi. Hoş, peynir veya pekmez benim evime de hiç girmezdi, evime kolay alışmıştı bu yüzden ama peyzajda sorun çıkıyordu. Peyzaj resimleri yapan sakallı bir arkadaşım, evde kullanılmayan, küçük alaturka tuvalete, tuvaletin üzerine koca bir karton kapatarak yığınlarca peyzaj tablo dökmüştü. Oda Peymi için koca bir kabusa dönüşmüştü, odamın o küçük tuvaletin yanında olması durumu daha da kötüleştiriyordu. Bekareti elinden alınan bir kızın kafasına siyah torba geçirmiş annesi, annesinin çiçekli eteği, elinde birkaç kutu aspirin, nüfus cüzdanında adın xavier’ken, yanlış anlayıp zavallı yazmaları, kaldırımlar, kırık bir kumanda, sözcükler satırlar hep aynı dünya ve o, hiçbir şeyin farkında olmayan bir medyuma benzeyen. Librmadison doğuştan gelen bir hastalık değildir, daha çok sonradan gelişmiş bazı travmalar sonucu oluşur, hastalığın tetikleyicileri çok çeşitlidir, her türlü sert madde (duvarlar, kollar, bacaklar ve eller) ve her türlü yumuşak madde (bacaklar, göz yanlarındaki yumuşak kafa örtüsü, yanaklar veya hayatını yıkabileceğin bir sevgili) ve her türlü duygusal indi çıktı hastalığın gelişmesine ve vücuda yayılmasına yol açar. Peymi, benimle tanışmadan önce, evine her akşam üstü, annesiyle birer fincan çay içip, üzümlü kurabiye yemek için giden, oval yüzlü bir adamdı. Üzümlü kurabiye ve çay birlikteliğinin üzerinde garip etkileri olduğunu söyler dururdu, evin ortasına bir çift salıncak kurmak istediğini, mutfak tavanına yapışan yağ damlalarından, iskambil kağıtları misali evler yapmak istediğini, gazete kağıtlarından karşı apartmanın mor tavanlı balkonuna kadar uçabilecek aerodinamik’e sahip uçaklar tasarladığını hayal ettiğini anlatırdı.. Tanıştığımız gün, Dolunay sokağında bana bunları anlatırken ona aşık olmuştum. Gözlerinde yanıp sönen o kıvılcımlar ve gömleğinin iki kahverengi, açık düğmesi, parlak siyah ayakkabıları ve süveteriyle, o tok sesi, ve tüm bunlara karşılık anlattıklarının absürdlüğü ve tehlikesi bağlamıştı beni. İplerini boynuma, bacaklarıma, belime, başıma her yerine bağlamıştı sımsıkı düğümleyip, gitmeme izin vermeyecekti bir Perşembe gecesi.. 7 Temmuz 1980: Peymi’yle ilk kavgamız bu tarihe rastlar. –anne beni kurtar bu cehennemden, anne burası koca bir zindan, pembe parmaklıklı, içinden çıkamıyorum, kulaklarıma ve ağzıma kağıt tıkadılar anne, bağıramıyorum- Librmadison etkisini gösteriyordu.. Bendeki o ruh hastası, temizlikle kafayı bozmuş kadın, Peymi’nin ‘iç huzursuzluğu’ yanında eksi iki pound’dan az çekiyordu. -Neden bu kadar uzun konuştun ki arkadaşınla? -Peymim, eski arkadaşımdı, n’apayım, susturamadım da, konuştuk işte.. Neden böyle kızdın ki şimdi? -Ben orda yapayalnız kaldım ama eski arkadaşın benimle iki çift laf bile etmediği için. -Peymi üstüme gelme, arkadaşım diyorum işte, uzatma bu kadar, sırf kavga çıkarmak istediğin için . . … DUR PEYMİ. Gitti Peymi. Çok uzağa değil, oturduğumuz apartman boşluğundan –ki çok yüksek değildi zemin katta oturuyorduk, alta da bir kat daha iniyordu apartman- kendini aşağı attı, büyük bir hışımla hem de, arkasından ben de atladım ama Peymi’ye yaklaşamıyordum –karnımdaki kelebekler mide duvarımı ısırmaya başlamıştı- kısacık tırnaklarıyla yüzünü ve göz kapaklarını çizmeye çalışıyor, o da yetmeyince avuç içleriyle kafasının iki yanına sert bir şekilde vuruyor, çığlıklar atarak oradan oraya koşturuyordu. Üç dakika geçti. Yorulmuştu.. Çaresizlikle ağlayarak, aylardır durmamacasına kuyu kazıyormuşçasına bir yorgunlukla yere yığıldı. Kalbi çok hızlı atıyordu. Yanına oturdum, dudaklarımı alnına dayayarak ağlamaya başladım. Sabah uyandık. Apartman boşluğu güneşi yemişti, kapkaranlıktı. Evimde yemyeşil yapraklı cam çiçeklerinin üzerine bira döken Peymi ve ben, eteğine kusmuk bulaşınca makasla kumaş parçalarını kesip köpeğime şapka yapan arka oda sapkını. Boş bir evdik biz, hayatımızı doldururduk içine Peymi’yle. Peymi bir turşu kabı gibi dolduğundaysa her zaman, her zaman çok geç olurdu her şey için.. Patatesler, Dijon hardalları ve boş bir tabak.. Çiçekleri sularken, bu saydıklarımı masanın üzerine koyar, beklerdi Peymi. Çünkü eve gelmemi isterdi.. Çünkü ruhumu isterdi, ruhumu içine çekmek, sündürmek, yapış yapış bir şeftaliymişçesine her yanını tüylerle kaplamak, onu yemek isterdi. Vermeyince, kendini yerdi.. Bu da bir seçenekti. Bense karaciğerimde oluşan su fazlasından aşırı derece rahatsız olmaya ve bunu tahta iskemleler boyayarak kapatmaya çalışırdım çünkü boyamanın karaciğerime iyi etkisi olduğunu düşünürdüm.. Aklıma her zaman böyle grotesk sayılabilecek fikirler gelmezdi, bazen Peymi’yle hayatımızı nasıl sürdüreceğimizi düşünür, sonsuza kadar kağıt gibi incecik üzümlü keklerle doyamayacağımızı birbirimize anlatır, umutsuzlaşırdık. Bu yüzden son aylarda piyango bileti alırdık her hafta.. Biletleri bir hafta ben, diğer hafta Peymi seçer, biletleri hep aynı bakkaldan alır, biletleri almaya giderken hep aynı süveter ve pantolonu giyerdik. Baloncudan sarı ve yeşilin birbirine karıştığı kocaman bir balon alır, bileti seçip cebime koyduktan sonra gökyüzüne bırakırdım. Tanrı bir gün o balonu görecek, piyango bileti aldığımı anlayacak, bana acıyacak – ki korkmamaya başlamıştım artık acınmaktan evde deterjan dışında içilecek hiçbir şey kalmadığında- ve bana sonsuza kadar sadece pembe peynir ve havyarla yaşayabilme kapasitesi verebilecek kadar fazla para getirecekti. Tanrı’yı Pavlov köpeği yerine koyduğumu biliyordum ama hiç olmazsa sonunda onu cezalandırmayı –birkaç bıçak darbesi yeterli olacaktı- veya ödüllendirmeyi –birkaç adet bisküvi- hiç düşünmemiştim.. Fakat piyango biletleri Peymi’nin librmadison’una fazla iyi gelmiyordu..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © peri sim eldivenoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |