"Usun ve deneyimin aksaçlılarınki gibi, ama yüreğin masum çocuklarınki gibi olsun." -Schiller |
|
||||||||||
|
Unutulmaya yüz tutmuş albümleri çıkardım sandıklardan, tozlanmış resimleri gördüm.Çocukluğuma ait bır sıyah beyaz fotograf o donemde çekilmiş .Çizgili pijamalarla, yelekli bir erkek çocuğuymuşum , hala gözlerinde bugünün saflığı dolu . Galiba o günden bu güne değişmeyen tek şey gözlerim olmuş Ne günlerdi onlar, o gün için macera, bugün ise anlatılan ne acıklı dönemlermiş. Ne kayıpmış ömrümüzde.İnsanların birbirini kasıp kavurduğu bir dönemde çocuk olmayı öğreniyordum. Adını sonradan beynime kazıdığım isimleri ilk o zaman duymuştum. Silah, jandarma, polis, politika hep o zaman girdi yaşamıma. 12 eylülün çocuğuydum çok sonra anlıyordum o günlerin ne olduğunu da... Çünkü çocuksu oyunlarım vardı. Jandarmaydım, polistim, kaçandım , kovalayandım. Çünkü gördüklerimi oyunlarıma döküyordum. Ve aşkı da o zaman çocuksu tanıyorduk oynadığım kız arkadaşımdı Aşk. Ona duyulan özlemdi. Birlikte geçirilen saatlerde oynanan çizgi oyunuydu. Kör ebe, Aç kapıyı bezirgan başıydı aşk. ama adının aşk olduğunu şimdiki gibi bilmiyordum. Tanımıyordum. Ekmek 25 kuruştu, gofret 1 lira bir aspirin 2.5 liraydı. Hayat bir çocuğa göre çok ucuzdu. Annemin başı ağrıdığı gün, karların içinde kaybetmiştim 2.5 lirayı, o zamandan kalma karlara karşı bir soğukluğum vardı. Birde Asprin alamadığım için, anneme karşı elimden gelmeyen ezikliğim.Delice bir dünyaydı hayat, kavgalar silah sesleri, gün ve gün koşturmalar ve kovalamacalar oluyordu. Ben çocuksu bir oyun sanıyordum hayatın henüz bilmediğim gerçeklerini., yine annemin kulaklarımda çınlayan sözleri ne sağcıyım, ne solcu yoldan geçen yolcu yumdu. Bilmeden tamam anne dediğim. O zamanlar, aşk ne demekti, nerden alınırdı. Onu bilmiyordum çocuk zamanlardı. Mavi uzun, kulaklarıma inen annemim ördüğü başlık vardı hep kafamda. Anne eli gibi sıcak tutuyordu beni. Bu sevgi, olabilir miydi. Fakat yine hayat kendi oyununu oynamaya devam ediyordu. Çocuk halimle müdahale edemediğim günlerdi. Bayramları bile hatırlamaz olurduk. Oysa bayramlar bizim para kazanma zamanımızdı, şeker topladığımız, el öptüğümüz, pırıl pırıl bayramlıklarımızı giydiğimiz günlerdi. Ama şekerli, çikolatalı günlerdi cebimize doldurduğumuz.Geçici sevinçti, kandırmacaydı. Gece gelen kurşun seslerini teksas, tommiks, hikayeleri zannederdik. Ve hep örümcek adamın yada mandrakenin kötülerle savaşacağını beklerdim. Bilmiyordum polislerin her iki günde bir arkadaşımın babasını niçin gece yarısı evden alıp götürdüklerini. Polis, jandarma ve komşumuz ama kızgınlık vardı. Aralarında sürtüşme niçin olduğunu bilmiyordum çocuksu dünyamda. Eski sinemanın bahçesinde oynamaya başlardık. Polisliği, abim ve ablamın gelmesine kadar geçen zamanda. Okulu merak ederdim. Gizlice giderdim okul bahçesine niçin beni içeri almıyorlar diye ağlardım. Yaşın küçük derlerdi. Niye ben büyüğüm derdim. hatta ben yüze kadar saymayı biliyordum o zamanlar, aşıdan korkmuyordum. Çat-patta patlatabiliyordum korkmadan.. Kalem açmayı da biliyordum. Ama okula niye alınmadığımı bilmiyordum. Ağlamalar ve sızlamalar fayda etmiyordu. Annem bir gofret parası verince susuyor, sevinçten okulu da unutuyordum. Babam hep uzaktı bana. Belki ev halkının hepsine de uzaktı ama ben daha çok içerliyordum yalnızlığımı. Aslında o zamandan kalma bir alışkanlıktı her şeyi kendi başına bulmayı öğrenme teorileri, maytapları tellere bağlayıp patlatmaktı keşifler. Annemin buradan bir yere gitmeyin dediği yerlere gidip dönmekti maceralar. Yunus balığı Fliperı seyretmekti televizyonda siyah beyaz dünyada, bir çocuğun dünyasını birleştirmekti. Ve ben ne zaman onu görmeye gideceğim diye düşlerdim. Devrim kelimesi bile o günden kalmıştı aklımda arkadaşımın ismiydi. Ve kalemlerle onu çizmeye kalkışırdım kağıtlara, acaba jandarmalar duysa beni de götürürler miydi. Sen düzene karşı geliyorsun devrim yapıyorsun diye. Yine bir kış günü o adımı koyan dedemin. Aramızdan ayrılışı çok acı gelmişti bilmesem de nere gittiğini, Ve hep gelecek diye bekleyişim çocuksu yollara göz dikişim ama dedemin gelmeyişi, anneme her sorduğumda dedem nerde diye. gelecek oğlum derken gözlerinden akan yaşlara anlam veremeyişimi şimdi çözüyorum.ilk kaybedişimdi o hayatta sevdiklerimi.ve sonra bir gece baskınını hala unutmuyorum. Amcamın Kıbrıs’tan getirdiği oyuncak tabancamı almışlardı ne olur ne olmaz diye. O zaman bir daha öğrenmiştim çocukça kaybetmeyi dedemin ölümünden sonra bu ikiydi çocukça yüreğime ağır gelen. Bu acıların tohumuydu ekilen. Bir çocuk bedenine ağır, bir çocuk yüreğine maceraydı o günler anlam veremediğimiz, ama bir o kadarda heyecanlıydı. Caddelerde jandarmalar gezerken ben onu hikaye kitaplarımdaki dünyama benzetiyordum. Kimin niçin savaştığını ve niçin ağladığını bilmiyorum. Komşumuz zeynep teyzenin oğlu için neden göz yaşı döktüğünü de bilmiyordum. Özo gelin filminde de böyle ağlamıştı Zeynep teyze yusuf askerden dönmediği zaman özo gelin içinde böyle ağlamıştı. Ama 12 eylülle yada o günle bağlantısını kuramıyordum. Çocuktum 12 Eylül’de ilk Demirel, Ecevit adı bile o zaman kazınmıştı beynimde. Bugünlere geldim aynı isimler hala yine zirvede, Bahçe duvarının üstünden atlamaya çıkardık. Ve o kurşunun ağabeyimin saçlarını yalayıp geçişini görmek vay be diye sevinç çığlıklarıydı korkusuzca oyundu çünkü her şey bize göre, bizde elimizle tabanca yapıp dışın dışın diye ateş ediyorduk. Şimdi bakıyorum geçen günlere her şey daha normal olmasına karşın, çocuksu dönemlerimde daha mutluymuşum 12 eylül yaşanan en acımasız günler olsa da geçmişte. Ben hep bir çocuksu yön buluyordum o geçen günlerde. Komşu kızı sevgi ablanın, Murat ağabeyle yazdığı mektupları taşırdık. Çok gizli derlerdi ve büyük bir sorumlulukla taşırdık ne için yazılmış olduğunu bilmediğimiz mektupları, Oyun gibi gelirdi. Sonra iki ailenin görüş yüzünden sağ ve sol yüzünden kavga ettiği günleri de gördük anlam veremediğim ne için kavga ettiklerine. Murat ağabey mahalleye gelirken sevgi ablanın elini bırakıyordu.köşe başında. Aşk’tı bu galiba ama yasaktı 12 eylül’de Şimdi hala aşk kelimesi gelince dilime hep yüreğimin bir köşesini korku kaplıyor acıtır diye, yasak diye, 12 eylül değil şuan günlerden ama öyle öğrenmiştik ya bir kere, hep dönüp dolaşıp geliyor bir yerlere. Şimdi zaman geçti ve öğrendik galiba Aşk her zaman güzeldi 12 Eylül'de bile. Doğan ORMANKIRAN.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Doğan ORMANKIRAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |