..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gerçek sanat, gizlenmesini bilen sanattır. -Anatole France
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Soyut > güliz dülgeroğlu




24 Kasım 2005
Yazar ve Hayal Gücü  
güliz dülgeroğlu
Bir yazarın yaratırken yaşadığı sancılar... Başa bela bir H harfi..


:CDEE:
Bugün gökyüzü turuncu ve hava durgun. Penceremin önündeki büyük ağacın bir tek dalı bile kıpırdamıyor. Bu sıradışı durağanlık, nesnelere tuhaf bir netlik kazandırıyor. Öyle ki, yaprakların üstündeki damarları bile rahatça görebiliyorum. Dışarıda ürpertici bir sessizlik var, herkes uyuyormuş gibi. Oysa saat daha erken ve hava yeni kararmaya başlıyor. İlerleyen saatlerde bu turuncu bulutlar muhtemelen yerlerini yıldızsız bir geceye bırakacaklar.
Telefonum çalmıyor. Dışarıdaki sükunetle anlaşma yapmış gibi, ses çıkarmaktan korkuyor. Bu durumda ben de, her hareketimi uyumu bozmamak için titizlikle planlıyorum. Bardağı masaya tüy gibi yavaş bırakıyorum, parmak ucunda uysal adımlar atıyorum ses çıkarıp birilerini rahatsız etmekten kaçınarak. Ama yalnız yaşadığımı hatırlayınca, kendimi delirmeye yakın bir yerlerde buluyorum. Ve günlük-olağan yaşantıma kaldığım yerden devam etmek için, daktilomun başına geçiyorum.
Lanet olsun, daktilo! Dünyada en çok ses çıkaran yazım aracı olmalı. Bu deli saçmalığından önce, yarım bıraktığım öykümü yazmaya devam etmek istiyorum ama bir türlü parmağım H harfine basamıyor. Sanki bastığım anda kocaman bir H, dairemi yıkıp üstüme düşecek ve bu gürültüyle evrenin dengesi bozulacak, bunun sonucunda çıkacak bütün savaşlardan ben sorumlu olacakmışım gibi geliyor.
Tedirginlikle karşımdaki canavar daktiloya bakıyorum. ‘Eskiciden aldığımda oldukça masum gelmişti’ diye düşünüyorum. Evet, biraz eski ve pis olabilir ama hiçbir zaman bir canavarmış gibi görünmemişti bana. Şimdi ise, insanların huzurunu kaçıracak, nükleer bir bombanın etkisine eşit desibele sahip bir savaş makinesi gibi duruyor önümde. Ne yapmam gerektiğine karar vermem gerekiyor bir an önce. Yoksa aklımdaki H ile başlayan o güzel cümleyi unutup kaçıracağım. Ne kadar saçmaladığımı fark edip bir şekilde cesaretimi kazanana kadar kendime geçici bir çözüm buluyorum. Bir kağıt alıp aklımdaki cümleyi oraya yazıyorum. Bu paranoyak delilik geçene kadar hikayeme, kağıt üstünde devam edebileceğime karar veriyorum. Ama işte şans o ki, bende de tuhaf bir alışkanlık var. Daktilodan kağıda geçtiğimde, bu tek düze kalem tutma eylemine alışkın olmayan kaprisli parmaklarım, beynime “yazamıyorum” şeklinde sinyal gönderiyor. Bu sinyali algılayıp, maalesef haklı olduğuna karar veren kortex, iletildi ve kabul edildi raporunu parmaklarıma gönderiyor. Ve bu durum karşısında saçmalayan parmaklarım, kalemi yazım aracı olarak kullanmak yerine, hokkabazlık yapıp çevirmeye başlıyor. Beynim buna içten içe gülerken, açıkçası ben hiç de eğlenmiyorum. Şu kahrolası öyküyü bitirmem gerek diye düşünerek konsantre olmaya çalışıyorum. Ama bedenimin benden bağımsız yaptığı tüm hareketler algılarımı karıştırıyor ve konsantre olmak ne kelime, düşünemiyorum bile. En sonunda pes ediyorum ve kalkıyorum. Ayaklarımın, yürümek için sözümü dinlediğine ve el parmaklarımı örnek almadığına seviniyorum. Mutfağa gidiyorum, uzun bir gece olacağı için kendime bir kahve hazırlıyorum. Su ısınırken, camdan dışarı bakıyorum ve bu ölümcül sessizliğin nedenini arıyorum. En azından canlı bir varlık görmek için bakıyorum. Bir dolu kuş görüyorum, çatının üstünden uçuyorlar, sessizce! Nedir bu gezegenin derdi? Ben miyim acaba?
Sıcak kahve gibi kokan 'sıcak kahvemi' alıp masama geri dönüyorum. Çünkü sıcak kahve ancak sıcak kahve gibi kokabilir. Yazmak için canavarın karşısına oturuyorum. O sırada caddeden bir kamyon geçiyor, hızlı ve gürültülü bir motor guruldaması duyuluyor. Yazmanın tam sırası. Hey, şuna bakın! İşte uslu bir daktilo diye buna derim! H harfine basacak parmağımı kaldırıyorum ve bir kere de basıyorum. Kesik ve tok bir ses sonrası sayfada öylece bir H beliriyor. Geçen kamyondan ve ilk parmağın hareketinden cesaret alarak, yanımdaki boş sayfaya not ettiğim cümleyi bir kerede daktiloda yazıyorum. Cümle bittiğinde, istemsizce duruyorum ve sanki bir şeyi beklermiş gibi şüpheyle havayı dinliyorum. Tavan hala tepemde. Daha nükleer savaş çıkmamış. Şikayetçi olan yok gibi. Evren hala dengede görünüyor. Paranoyakça saçmaladığımı kendi yüzüme bir kere daha gururla vurduktan sonra yazıma geri dönüyorum.
Evcilleştirdiğim daktilo mu, yoksa zihnim mi merak ediyorum. Sanırım asıl canavar olan, hayal gücüm. Küçükken, gece yatağıma uzandığımda, araba farlarının perdenin arasından geçip karşımdaki duvara yansımasını izlerdim. Bir süre sonra, duvardaki gölgelerden hayal ürünü olan şekiller çıkarırdım. Ki bunlar nedense her zaman şirinlikten uzak imgeler olurdu. Mesela yarasalar görürdüm, tabi bu küçük yaratıklar vampirleri çağrıştırdıkları için sabaha kadar boynuma sıkıca çektiğim yorganın içinde terleyerek uyumak zorunda kalırdım. Evde yalnız kaldığım zamanlarda, üst kattaki komşunun sifon sesini olası bir saldırı paniği ile karşılayıp, ekmek bıçağıyla bütün evi dolanırdım. Daha da kötüsü o kocaman bıçağa sarılıp uyurdum. Bir sabah parça parça ve kanlar içinde uyanmadığım için ya da sabaha uyanabildiğim için kendimi şanslı saymalıyım.
Belim ağrıyor. Dik oturmak için omurgamı zorluyorum. Sonunda şu hayal gücüyle ilgili zırvalıkları bir kenara bırakmaya karar verip, daktiloma bir bakış atıyorum. Yazmak için parmaklarımı harflerin üstünde gezdiriyorum. O sırada dışarıdan, hızla geçen bir arabanın sesi geliyor. Tanrım, ne şans, işte yazabilmek için ihtiyaç duyulan suni ses, penceremden içeri doluyor ve daktilomun sesini üstüne yukardan bir tente düşermişçesine örtüyor.
Kendi kendime gülmeye başlıyorum, ilginç değil mi sanki bütün cümlelerim H harfi ile başlıyor. Örneğin: harf, hayret, haykırmak, hâlâ, hatır, hayat, havlu, hain, hasret, hatun, hayırsız, hata, hamam, haysiyet, hastalanmak, hırsız, hilekâr, hınzır, haham, hitap, hareket, hakaret, hamarat, huysuz, huzurlu, humus, hukukçu vs… Bu harfle ilgili bir iletişim sorunum var sanırım. Parmağımı “H”ye götürüyorum, çünkü yazacağım öykünün cümlesi şöyle başlıyor!: “Haykırmak istedi, bütün gücüyle bağırdığını bilse de ağzından sadece cılız bir inleme çıktı. Hayretin ilk şoku ve hissetmediği bacaklarına rağmen hatırı sayılır bir hareket çabasından sonra ellerini havluya dolayıp kendini küvetten dışarı çekti. Hâlâ hayattaydı.”
Cümleler aklımda ardı ardına oturuyor. Tam h harfine basmak üzereyken bir dolu köpek kapının önünde toplanmış, kavga etmeye başlıyor. Ayağa kalkıyorum ve camdan dışarı bakıyorum. Aşağıda birbirine uluyan bir sürü kocaman köpek var ve biraz önceki sessizlikten eser yok. ‘Bu demek oluyor ki, istediğim gibi, gönül rahatlığıyla ses çıkararak yazabilirim’ diye düşünüyorum ve koltuğuma geri dönüyorum. Kahrolası H harfi bana daktilomda durmuş göz kırparken, cümleyi tekrar aklımdan geçiriyorum. Parmaklarım yerlerini alıyorlar ve daha yazmaya başlayamadan bir asker geçirme töreni caddeyi kaplıyor. Ardı ardına korna çalan araba konvoyunun sesi tüm odamı dolduruyor, arabalar bir bir üstümden geçip salondan çıkıyorlar ve ben bu gürültü içinde düşündüklerimi söylesem bile duyamıyorum.
Bir kalem kağıt alıp geçici çözümümü uyguluyorum . Gürültünün biteceğini umarak bir süre bekliyorum. Ama hayır! Gezegenimiz benimle dalga geçmekte ısrarlı bugün! Önce yazma yetimi benden çalmak için yarattığı ölümcül sessizlikle beni paranoyak bir deli yapıyor ve sonra yeni bir taktik geliştirip beni üçüncü bir dünya savaşının ortasında gürültüyle baş başa bırakıyor, bir de üstüne bir şeyler yazmamı bekliyor. Sonunda dayanamıyorum ve yenik düşerek hain H harfinden vazgeçiyorum. Onun yerine uyumayı tercih ediyorum ve yatağa uzanıyorum. Sabah olduğunda daktilomun başına oturup bu aptal gezegenden öcümü almak için onu yerin dibine sokacak bir hikaye yazmayı planlayıp kendi kendime zevkle kıkırdayarak, sıcacık yorganın altında, deliliğimi üstüme çekiyorum ve uykuya dalıyorum. 02.10.05


.Eleştiriler & Yorumlar

:: hepsi birbirinden güzel
Gönderen: ceyda pınar / brussel/Belçika
16 Ağustos 2006
gerçekten hepsi birbirinden güzel yazılarınızın, yazmayı sakın bırakmayın.. daktiloyla değil ama :) Tebrikler...

:: yaratici
Gönderen: arda cakil / new york/ABD
15 Haziran 2006
diger hikayelerinizi de okudum aslinda fazla yorum yazip tekrar tekrar ayni seyleri soylemem gereksiz belki ama sadece dayanamadim bu yuzden tebrik ederim, sevgiler arda.

:: Eğlenceli ve sürükleyici
Gönderen: baris c. / İstanbul/Türkiye
24 Mayıs 2006
Gerçekten okurken çok eğlendim her ne kadar karamsar bir havada olsa da sonuçta o kadar güzel anlatmışsın ki o kocaman H harfi sanki tavan yıkıldı da benim başıma düştü.. İlk sayfada okurların seçtiği yazarlar var ya, işte sende benim için ordasın. İlerde çok iyi bir yazar olacağını düşünüyorum.

:: paranoyak deli
Gönderen: can paktin / istanbul/Türkiye
15 Mart 2006
derrida der ki: " biri, 'işte bunlar canavarlarımız' dediği anda derhal canavarları evcil hayvanlara dönüştürmüş olur." ayrıca paranoyak olmak delilik yerine 'aşırı duyarlı olmak' şeklinde düşünülürse kişinin kendisi için daha sağlıklı olur. ve kendinden başka rahatsız edecek kimsenin olmamasına rağmen başkalarını rahatsız etmemek için o kendini rahatsız edişlerinin sancısının orta yerinde başka işlere kendini vermeye çalışmanın karmaşasının ve kandırmacasının kare kare, imge imge yansıması gözlerimizin arkasını önündeki beyaz ekrandan daha renkli kılmaya yardım etti. yani yansımalarını bize tuttuğun için teşekkürler.

:: cok hos..
Gönderen: tuba artar / İstanbul/Türkiye
16 Ocak 2006
yazdiginiz hersey bir filmin sahneleri gibi canlandi gozumun onunde. bir solukta okudum ve cok hosuma gitti. tebrikler.

:: tebrikler
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
13 Ocak 2006
Yazmayı sürdürmelisiniz.Çünkü gayet güzel yazıyorsunuz.Tarzınızı çok sevdim........Bir yazar, yazarken zorlanıyorsa, büyük bir doğum gerçekleşiyor demektir......:).........Devamını dilerim.Sevgiyle kalın...Kâmuran ESEN

:: zor iş zor
Gönderen: cem kilic / İstanbul/
10 Ocak 2006
yazmak ne zor işmiş.. :) allah kolaylık versin ne diyim? h harfine dikkat... sevgiler.

:: etkileyici
Gönderen: Deniz Altıparmak / İstanbul/Türkiye
18 Aralık 2005
Sanki daktilonun sesini duyabilecekmişim gibi geldi. Metaforlar, derin bir konu olmasına rağmen, eğlenceliler. Samimi bir deneme..




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın soyut kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Kaşın Yarılması
Perilerim Sende Kalsın

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Cennet'ten Düşüş
Törensiz Gömülmüş Bir Aşk
Madame Butterfly
Kuyunun İçinde
İlişkiler ve Kırıkları
Yas Yağmuru ve Şemsiye
Yalnızlığın Senfonisi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Keşke [Şiir]
Düşündüm Bulamadım [Deneme]
Kartonpiyerli Dusler [Deneme]
N. K (60) Eski Eşini ve Bir Araba Satıcısını Bir Kutu Viagra İçirerek Hunharca Katletmekten Aranıyor! [Deneme]
Kim - Sessizlik [Deneme]
Başlığı Siz Koyun [Deneme]
On Dokuz Dönüm Yalnızlık [Deneme]
Kışamrak Rib Kşa [Deneme]
Okuyuculara Duyurulur! [Deneme]
İzedebiyat Kardeşini Seç ile Kardeş Olsun Mu? [İnceleme]


güliz dülgeroğlu kimdir?

Yazar Tanıtımı öykülerinde ve denemelerinde bulunmaktadır.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © güliz dülgeroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.