..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yüzleşme > serhat




11 Aralık 2005
Hurdalık  
İki çınar bir gölge

serhat


Anlatayım...


:BGHC:
HURDALIK

İKİ ÇINAR BİR GÖLGE

Düşler ve düşüncelerin derinliklerinde yüzen, sakin bir ada gibi görünen aklınızın derin koridorlarından sesler getirmişçesine durmuşsam ve şimdi burada bir anlatıcı durumundaysam; Size, görmüş, yaşamış ya da belki yaşamakta olduğum bir bahçe kenarından, ışıksız sokağın dönemecinde vardığım geniş bir hikayeden, kısa bir zaman önce denize doğru giden patikada karşılaştığım hüzün heyelanından ya da görkemler büyüten bir anımın zamansız gölgeler arasında dalgalanan yumuşak süzülüşünden bahsederek, aslında sizin de zamanınızı boşa harcamış olabilirim.
Belki, beni gözlerinizle izlemenizin ve sessizliğinizle dinlemenizin devamını sağlayabilmek ve biraz da olsa anlattıklarımın sizde alacağı ifadeleri görebilmek için bu anlatımıma sizlerin de hoşuna gidebilecek bir takım detaylar ekleyip, hikayenin bir ucunu da size değdirip, kendinizden bir şeyler bulabilecek durumlara yönelip de sözlerime karşı alakanızı da artırabilirim.
Ama o zaman, bütün bu anlatmakta olduklarımın benden ve anlatabilirliğimden çıkıp sizin de anlatacaklarınıza bulaşarak, karman çorman bir laf kalabalığına dönüşmesine göz yummuş olurum. O anda birbirlerine istif istif yığılan, sürtünme, bükülme ve titreme gürültüleri çıkaran ve anlatılası yolundan her seste daha da uzaklaşan savruk konuşma parçalarının yaralı ve yamalı kelimelerine karışmış oluruz da kendimi birden kargacık burgacık inlemeler eşliğinde kendi içinde sürekli toparlanmaya, düzenlenmeye çalışılan, kırık dökük, tozlu ve çürük yığınlarına yeni yığınlar boşaltılan uçsuz bucaksız bir kelime hurdalığında bulabilirim.

İçi geçmiş, beli bükülmüş, sesten düşmüş, gözden kaçmış nice kelimeler de yine başka başka kelimelerden ibaret daha büyük kelimelerce bir nevi taş ağırlığı karşılığında balya balya oradan oraya taşınırken, ben nereye gideceğimi ve şimdi size nasıl anlatacağımı bilmez bir halde bu karanlık ve karmaşık alanda bir yönsüzlüğe doğru koşarım ; kopuk bir harfin kıvrımına dolanır, bir ünlemler duvarına çarpıp yere yığılır, uğultular ve sürtünme sesleri arasında derinlerine doğru karartılar akıtan bu büyük meydanda ebedi bir kararsızlık gibi duran yalnızbaşına kalmış bir virgülün dengesizliğine takılıp düşe de bilirim. İşte o zaman biz, hepimizin karışmış, sıkışmış, bulanmış sesleriyle çın çın öten bu geniş kelime çöplüğüne mütemadiyen her gün aynı anda gelen ve insanların sokaklarından, insanların kapı önlerinden, insanların varillerinden, insanların geniş çöp alanlarından, insanların evlerinden ve insanların içinden gelip gelip de torbalarca torbalar kusan ve martıları leş kargalarına ulayan dev kamburlu, boğuk bağırtılı kamyonlara dönüşürüz çünkü. Önünden geçtiğimiz rutubetli ve zamanların sürtünmesiyle kararmış duvarların diplerinde, ezbere tekrarlana tekrarlana defalarca üzerinden geçilmiş yağlı kafiyelerin, kırık uyakların, zoraki hecelerin üzerinde, içtenlikle söylenmemiş bir sözün mahcubiyetindeki beyhude voltalar dolanmaktadır.
Birinin bir diğerinin ardından kendi sesini yırtarcasına seslenişinde takılıp kalmış, çağıran durmadan çağıran, delirmiş bir harfin kudurmuşluğu ve bütün bunlarla birlikte dağ dağ yığılmış kelime hurdalarının keskin kenarlı aralıklarında nereye sığınacağını düşünen, kaygıyla etrafına bakınan ve belki de aslında sükunet hayaliyle yanıp tutuşan, sürekli aranan herhangi bir söze kurtuluş umuduyla uzanıp da tutunamayabilir ve yine karşınızda konuşurken işte böyle tökezleyebilirim.
Birbirleri üzerine kendi sonlarına doğru öylece bırakılmış ve sanki baktıkça sonsuza doğru öylece kalacakmış gibi kaskatı kesilmiş heceler, ekler, edilgenler, boşluğa doğru umutsuz bir seslenişten kopmuş da yaralanmış birkaç harf, beklentilerle sarmalanmış bir karşılaşma ifadesi, umutsuz bir dilek, bir nesne, bitmemiş bir tamlama, neyi bağladığını bilmeyen bir bağlaç, korkulu bir cümlenin görünen ya da duyulan bir kısmı, hangi harf olduğu belirsiz bir ölüm hırıltısı ve tabi ki bu büyüyen karmaşaya daha da garip bir çalkantı katan, bu hurdalıklardan beslene beslene bu yığınların bekçileri haline gelmiş köpeklerin ve bütün dillerdeki, bütün sözlerin ve bütün seslerin köpekleşen yanlarıyla sürekli kendini tekrar eden kelimeleri de serserice dolaşmakta olur bu hurdalıkta.

Bir dönem bir yerlerde hunharca kullanılmış, eskitilip de bütün dillerin enkazlarının eteklerine savrulmuş kolu bacağı kopuk, anlamından sapkın, saparken yorgun düşmüş, düşerken bir daha kalkamamış bir takım kelimecikler ortalıkta sürüne sürüne yaşamaya çalışmaktayken diğer tarafta, içi dışına çıkmış, yanından geçen bir küfre yapışıp da pörsümüş, bir yalanın altında gözleri dışarı kanlar içinde fırlamış, niyetsiz bir davet cümlesinin içinde büzüşüp de çelimsizleşmiş, uç kısımlarında kurtlanmalar başlamış, ağır kokular içinde yatan ölü kelime tepelerinin böcek kaynayan vadilerinde, ter içinde kendine soru olabilecek kelimeler arayan nice umutsuz cevaplar da koşuşturmaktadır.

Hatta bulundukları her yerin, düştükleri her durumun, seslendirildikleri her olayın şeklini alan, ikiyüzlü kelimeler de kılıktan kılığa dolaşmaktadır, aynı şehirlerdeki insan kalabalıkların içinde seyirten, silik karartılar gibi… Bu durumda siz de belki benim gibi, üzerlerine ızdıraplar, yakarışlar ve yaralanmalar dökülmüş bu kelimelere üzüle üzüle her birini bu berbat tarlalardan kurtarmak ihtirasıyla dolanır durur, kimse görmeden oranıza buranıza mahcup ve masum kelimeleri saklamaya çalışır, kolunuza, sırtınıza ve omzunuzdaki gözyaşından rutubetli kamburunuza bu muhtaç kelimeleri doldura doldura veda yoluna çıkmanın bir yolunu aramakta olursunuz.
Sonra birileri de bir ara sizden, bütün bunları anlatmanızı ister de siz yine böyle benim gibi anlatacaklarınızı bir türlü bulamadığınız kelimelerin hüzünleriyle süslediğiniz bakışlarınızla mahsun bir suskunluk edası olarak sunmaya kalkarsınız da susarsınız.
Hatalı yerde istenmeden kullanılmış az hasarlı dolaysız sıfatları, belirsiz zamirleri, sahipsiz tamlamaları, etkisiz özneleri ve daha birçok isimlendirmeleri toplayıp toplayıp sıkıştırarak geri dönüşüme taşıyan ama ismi olarak taşıdığı kelimeyi de bir türlü bu çöplüğün dışına taşıyamayan, sırtları nice seslerin acı feryatlarıyla kararmış biz kelime taşıyıcılarının boğuk kükreyişleriyle gidip gelip boşaltım yaptıkları iri iri titreyen kelime öğütücülerinin sesleri de duyulmaktadır. Öyle ki varlığından ötürü bir isme mazhar olamamış da az kullanılmış kelimeleri tuz buz eden bir yüklem bozumu gibi öylece kararsızca debelenen onların duruşlarını da kelime öğütücüleri olarak anlatacağımdır.

Bu öğütücüler yaşantımızın herhangi bir anında, düştüğümüz bir belirsizlik durumunda, hiç tanışmadığımız bir kararsızlık sığınağında, korkudan tir tir titrediğimiz bir kaygılar silsilesinde ya da doğruya koşup yalanlarda boğulacağımız karmaşık bir tutulma sırasında bütün heybetleri ile yanımızda bitiverip de hep beklenen meşru kurtarıcılarımızmış gibi bir tavırla o ana kadar olan tüm hallerimizi, tüm seslerimizi ve nihayet kayalara çarpıp da darbenin şiddetiyle binlerce parçalanan su köpüklerinin kayaya vuran sessiz gölgelerinin çaresizliğiyle dilimden düşen tüm kelimelerimi kocaman ağzıyla içine çekip de yutarak toz haline getirir ve bu kelime tozlarından yepyeni devasa bir kelime doğurur da o ana kadar dile gelemeyen yanlarımızı dahi sustururcasına her şeyi birbirine katarak ve sizi de beni de bir nevi rahatlatarak dilime ve dudaklarıma kocaman bir SUSUYORUM kelimesini yapıştırır da ben anlatacak ve anlatmış olduklarımdan oluşacak olan, yüksekliği pek kestirilemeyen bu susuyorum kelimesinin gölgesine ilerleyerek, gölgesindeki seslerden, şehirlerden, şehirlerdeki uğultulardan, uğultulardaki kelimelerden, kelimelerdeki ağızlardan, ağızlardaki niyet ve dileklerden, dileklerdeki “bu hengameden, bu durumsuzluktan ve bu hurdalıktan kurtulma” hayallerinden, hayallerdeki hüzünler ve güzelliklerle büyüyen düşler ve düşüncelerin derinliklerinde sakin bir ada gibi görünen aklınızın derin koridorlarından sesler getirmişçesine durmuşsam ve şimdi burada eğer bir anlatıcı durumundaysam; Size bir yere geldiğimi söylüyorum. Geniş, iki çınar bir gölge

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Güzel ama.......
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
21 Nisan 2006
Sevgili Merdivenci; Daha kısa cümleler kursanız, daha rahat okuruz...Sevgiyle kalın....Kâmuran Esen

:: öneri
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
21 Nisan 2006
Merhaba Sevgili Serhat Merdivenci; Daha sık nokta kullansaydınız, daha rahat okuyacaktım.Cümleler çok uzun geldi.Zorlandım......Sevgiyle kalın...Kâmuran Esen




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yüzleşme kümesinde bulunan diğer yazıları...
Birkaçından Biri

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kestanemtrak
Kestanemtrak - 2 -

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Kıyının Ölümü [Şiir]
Batık Şiir [Şiir]
Çımacı 2 [Öykü]
Çımacı [Öykü]
Şehrin Patikalarına [Öykü]
Kedi... [Öykü]
Güneşi Denizlere... [Öykü]
Yüksek Gözyaşı Mahkemesi [Öykü]
Geldim... [Öykü]
Keneset [Öykü]


serhat kimdir?

giyecek kelimem kalmadı. .


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © serhat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.