Güzel birşeyin fazlası harika olabilir -Mae West |
|
||||||||||
|
Zil çaldı. Semih bey “Çıkabilirsiniz,” diyerek öğrencilerine izin verdi.tam üst kata öğretmenler odasına hızla yollanıyordu ki bahçe nöbetçisi olduğunu hatırladı. Bu sefer yavaş adımlarla binanın dış kapısına yöneldi. Kavga eden bir-iki ufaklığı ayırdı. Küfreden birkaçına söylendi. Çelme takan, saç çeken, ve oyunbozup top kaçıranlara nasihat verdi. Az önce uyardığı küfreden çocuk yine yapınca kulağından çekti. İkinci kademedekilerle pek uğraşmadı. Doğrusu bu ya uğraşmak içinden gelmiyordu. Sadece kaş çatmakla yetindi. Giriş zili çaldı. Önce okulun iki binasının arasındaki geniş alandakileri içeri aldı. Sonra binanın arkasında saklananlar var mı diye aramaya koyuldu. Arkalarda bulduğu beş-on taneyi de sınıflarına kovaladı. Şimdi bir sigara içebilirdi işte. Yukarı çıkmadan evvel öğrencilerine açıp okumaları için sayfa numarası verip başkan ve yardımcısını uslu durmayanları tahtaya yazmak için görevlendirdi. Geldiğinde elbette cezaları verilecekti. Öğretmenler odasına girdiğinde sandalyeye oturup dumanlı havadan bir nefes çekti. Sigarasını yaktı. Velilerin çocuklarıyla ilgilenmemelerinden yakındı. Öğretmenlerin üçü katıldı. Dördüncü pek tepki vermedi. Emekliliği yaklaşmış yani alışmıştı. Ama hepsi başını sallayınca ahengi bozmayarak o da başını salladı. Öğretmenler odasının kapısı gıcırdamaya başladı. Bu ses hepsinin midesinde bir ekşimeye sebep oldu. Evet bilmişlerdi. Gelen müdür yardımcısı Taner beydi. “Arkadaşlar zil çalalı beş dakika geçmiş ayıp oluyor ama.” Dördü bir şey demeden kalktılar ama çıkınca bu konuda bi-iki çift laflayacakları besbelliydi. “Hadi hocam,” dedi Taner bey. Dudaklarını ne bekliyorsun der gibi bükmüştü. Acayip bir karışımdı ifadesi: hüzün, ben haklıyım ve sen bunu biliyorsun. Semih bey bomboş ve aldırmaz baktı. Bu bir nevi karşı ataktı: ben senin bilmediğin bir şey biliyorum ve sen öğrenince bayağı bozulacaksın. “Ben nöbetçiyim.” Taner bey saatine baktı. Çıkıp kapıyı çekti: 'Tamam nöbetçi olabilirsin ama beş dakika iznin vardı o da bitmiş. Sadece tatsız bir durum yaşanmasın diye bunu söylemiyor ve gidiyorum. Hala üstünlük bende.' Semih bey hiçbir nefesini ziyan etmeden içtiği sigarayı söndürdü. Son çekiş dudağını yakmıştı. Çıkmadan önce pencereden aşağı öylesine baktı. Bakar bakmaz gördü ve görür görmezde kan beynine sıçradı. Duvara yaslanıp sigara tellendiren delikanlının yanına giderken katettiği yolu hiçbirzaman hatırlamadı. Her düşündüğünde onu gördüğü ve yanına vardığı an arası yoktu bu iki an zaman sekmesi ile birleştirilmişti sanki. Ve sağ eliyle oğlanın yakasını tuttu. “At şunu yere.” Delikanlı daha da kıstırdı eline sigarasını. Daha sonra atmakla bırakmak arasındaki kararı nezaman, nasıl, niye ve ne kadar sürede verdiğini hiç hatırlayamadı. “At dedim sana.” Daha da sıkı tuttu sigarayı ve ilk kez konuştu. “Ne karışıyosun be git işine.” Ağzından çıkan her kelimeye şaşırıyordu. Ama yüzünde şaşkınlık değil kızgınlık vardı. Ne tuhaftır ki Semih Bey de aynen böyle hissediyor ve görünüyordu. “Atarım atmam sana ne.” “Hangi sınıftansın sen?” Nasıl olsa öğrenirdi. “8D” Nasıl olsa öğrenirdi. “Adın ne?” Nasıl olsa öğrenirdi. “Mesut” Nasıl olsa öğrenirdi. Ve yeniden. “At şunu yere.” Ve yeniden. “Atmayacağım be.” Semih Bey delikanlının yakasını daha sıkı kavradı. Hızla ittirdi. Yaptıklarının her saniyesini beyninin içinden hayretle izledi. Duvarın orda olduğunu biliyor muydu yoksa bilmeden mi yapmıştı? Bunu kendine bile asla itiraf edemedi. Delikanlı yakasının bırakılmasıyla yere yıkıldı. Semih Bey, Mesut'un yere bakan kafasını yukarı kendine doğru çevirdi. Oğlanın burnundan ard arda iki kez kan boşaldı. Semih Bey onu kaldırıp kolunu omzuna aldı ve neredeyse yarı baygın halde sürükleyerek küçük okul binasına soktu. Tuvalete götürmek aklına geldi. Klozetin kapağını kapatıp Mesut'u üstüne bıraktı. (bu kısmı her zaman ayrıntılı anlatır ve genel hikayeye göre biraz uzun tutardı.) Eline defalarca su alıp delikanlının yüzünü ısladı ve yıkadı. O anda aklına gelen yüzlerce seneryonun her birinden film yapılabilirdi. (hislerini o anda anlamlandıramadı ama sonraları “Çok korktum.” bazende “Serinkanlıydım.” dediği oldu. Mesut önce yarım açtı gözlerini buradan gidinceye kadar da tam açamadı ya da açmadı. Hızla kalktı, sendeledi. Birkaç kallavi küfür savurdu. Semih Bey'i ittirdi. Sallana sallana yürüyerek çıkışa yöneldi. Öğretmen arkasından seslendi. “Bu sana ders olmuştur artık.” Aslında bunu söylemeyecekti. “İyi misin?” Mesut duymadı. Yine de söylemişti ve anlatırken bunu sorduğunu hep ekledi. Büyük binaya gidip anlattı. Müdür yardımcısı Nevzat Bey Mesut'un evini aradı. Annesi gelip Müdür Beyle konuştu. Kadın olanlar hakkında hiçbirşey bilmiyordu. Bu yüzden müdür onu çocuğun terbiyesizliği yüzünden haşladığında mahçup dinlemekle yetindi ve kafası eğik çıktı okuldan. Semih Bey ise son dersten sonra evine gitti. Mesut okuldan çıkarken avcunun yandığını fark etti. Tam açılmamış gözleriyle kontrol etti. Düştüğünde sigara avcunu yakmıştı. Bu görüntü ve içindeki his yüreğinde de bir ateş yaktı ve koştu. Eve girdiği gibi kendini salondaki çekyatın üstüne attı. Annesi kardeşleri başına üşüştüler. Ağzından zorla birkaç kelime alıp sonrasını akşama bıraktılar. (Mesut böyle olacağını biliyordu ama 'bilmekte olduğunu bildiğini' kendinden gizledi.) Okuldan telefon geldi ve annesi suratı asık geri döndü. Mesele artık akşama bırakılamazdı. Mesut her şeyi anlattı. Annesi müdüre veryansın etti. Bir sürü 'şöyle deseydin ya' 'böyle deseydin ya'lar konuşuldu ama aslında hepsi beklediler nihayet baba geldi. Ona da anlatıldı hiddetin kırmızı rengi babanın yanaklarını allandırdı. Karar verildi. Yarım uykular uyundu. Onların kafalarından geçen seneryoların nesi eksik onlardan da pekala film yapılabilirdi. Sabah sabah kalktılar yedi kişi yanlarında tahta, demir sopalar taş ve bıçak vardı. Semih Bey minibüsten müsait bir yerde indi. Minik öğrencilerinin günaydınlarına gülümseyerek karşılık verdi. Andımız okundu. Sınıflar köşelerine çekildiler. Her öğretmen ayrı bir dünya kurdu. Öğrenciler ise yazdılar, okudular, çizdiler bağırdılar, güldüler, ağladılar, parmak kaldırdılar, tuvalete gitmek için izin istediler. Semih Bey o gün nöbetçi değildi ama Mehmet Bey bahçe nöbetçisiydi. “Gel, laflayalım,” dedi. E, Semih Bey daha anlatmaktan bıkmamıştı o zamanlar. Beraber bahçede dolanırken lafladılar. Öğrencileri birlikte kovaladılar. Bahçe kapısı açıldı. Yedi artı üç kişi girdi içeriye. Aralarından birinin parmağının işaret ettiği kişiye ellerindekini gösterdiler. Semih Bey olduğu yerde kaldı. Ağzını bile açamadı. Önce taşlar değdi vücuduna sonra sopalar indi kalktı. Müdür Bey ve hademeler bahçeye koştu. “Sizinle işimiz yok karışmayın!” Müdür Bey telefona koştu. Hademeler 'yapmayın, etmeyin'lerle seyretti. Nihayet polis geldiğinde bahçede bağırıp çağıran beş kişi buldu ve üstü başı darmadağın, her yanı kanayan çiziklerle dolu ve baştan ayağa morarmış, boğazında bıçak yarasıyla bir kişi daha buldu. Yaralıya dikiş atıldı. Sonuçta Semih Bey itmemiş, rica etmişti. Mesut'un ailesi yanlış anlamış, böyle olsun istememişlerdi. İki taraf da şikâyetçi olmadı. Böylece kimse ne devleti yordu ne de devletle uğraşmış oldu. Semih Bey rapor aldı. Oğlan bir daha okula gelmedi ki zaten okulun kapanmasına üç hafta kalmıştı. Üç hafta boyunca öğretmenler odası. “Can güvenliğimiz yok.” “Aileler hiç ilgilenmiyor.” “Hiç on dokuz yaşında sekizinci sınıfa gidilir mi? Olmaz!” “Semih Bey nasıl?” “Yeni duydum Semih Bey nasılmış?” “Nasıl olmuş olay?” “Hepimiz tehlikedeyiz.” “Çocuk zaten geçende bir hafta nezarette kalmış.” “Nasıl bir baba çocuğunun aklına uyup böyle bir işe kalkışır?” “Bu Mesut'un bir kardeşi var görseniz örnek öğrenci.” “Anne-baba aynı değil mi?” “Aynı.” “Aynıymış.” “Demek ki insanın içinde olmasın kardeşim.” “Allah hepimizi korusun.” Bu minvalde sürekli konuştular. Zil çaldığını söyleyenlere kafa sallayıp sonra söylenerek sınıflarına gittiler.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ela Doğu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |