Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
Nisan ayındayız ama ocak ayının en çetin günleri kadar soğuk günleri yaşıyoruz.Kaloriferin sıcaklığından yetinmeyip başka ısınma yollarını deniyoruz.Üşüyoruz hem de düşünemeyeceğiniz kadarüşüyoruz.Sözlerin çok soğuk sevgili Nisa ,titreyen bedenime buz kesilen ruhumu da ilave ettin sözlerinle. Kendimi göremiyorum sevgili . Sormuş olsan eğer beni bana ,ben kendimi ifade edecek kadar bilgiye sahip değilim. Tanıyamıyorum kendimi. O halde sen tanıtabilir misin ya da banim aynam sen olabilir misin sevğili okurum? Göster bana tüm gerçekliğimle beni ki kendimi tanıtmaya uygun ifadeler bulmuş olayım. Her an benle beraberken hiçbir şeyime aşina olmadığım gibi sözlerime de müdahil olamıyorum.Benden belki güzellikleri duymakta zorlanabilirsiniz ya da beklemediğiniz sözleri sarf etmiş olabilirim.Yalnız kırılmak yok sevgili Abay.Eğer yaşamayı becerebiliyorsak kırılmadan ve hatta eğilmeyi aklımızdan geçirmeden yaşamayı halletmeliyiz.Neler düşünebilir şu zavallı beynimiz hiç umulmadık anlarda,bir koltuğa iki karpuz sığmaz ama bir anda birden fazla şeylerle meşgul olduğumuz olmuyor mu,aslında susmuyor muyuz konuştuğumuz anda,korkusuz görünmeye çalıştığımız anlarda yüreğimizin güm güm attığını hissetmiyor muyuz?Cesaret aslında korkunun sonucudur,derler.İnsan her zaman yüreğinde korku taşır.Yarının ne olacağı düşüncesi korkunun ta kendisi değil mi?Peki biz yarınımızdan emin miyiz ya da nefes alıp vermenin mütemadiyen olduğunu mu düşünüyoruz?Bütün bu soruları cevabı bir noktaya ulaşmıyor mu?Merkezinde tedirginliğin ya da korkunun bulunduğu nokta.Yaşamak her an bu türden olumsuzluklarla yüzgöz olmak demekse eğer bunu başarabilmek başarıların en güzeli olsa gerektir.Kim istemez bu güzelliğin tadına varmayı ve muzaffer edayla mutluluğun kucağında ruhunu teslim etmeyi.Ciddiyet biraz Abay,her şeyi ciddiye al ki karşılaşmanın muhakkak olduğu ufak sorunlar karşısında bocalamayasın. Kaç gündür ne yapacağımı düşünüyorum ama bir türlü bulamıyorum. İçine girmem gereken yerin kapısı önünde duruyorum ama bir türlü kapıyı tıklatamıyorum, birilerinin gelip kapıyı açıp onun sayesinde içeriye girmekten başka çare olmadığını düşünüyorum her yolu deneyecek güce sahip olduğum halde. Kendi başıma yapabildiğim bazı şeyleri tek başıma yapmaktan çekiniyorum.Daha da doğrusu korkuyorum.Emin değilim hiçbir şeyden,tedirginlik ruhumun en ince noktasına kadar nufuz etmişken benim tek başıma bir şeyleri yapabilecek cesaret göstermem mümkün mü?Bunu da bilemiyorum.Her sorunun cevabını biliyorken ayağa kalkıp cevap verme cesaretinden yoksun olduğum için hep unutulanlardan oluyorum.Belki de çok güzel cümleler kurarak meramımı anlatabilirken söze başlayamamanın verdiği eziklikle her bir derdin ya da her bir sorunun karşısında yenilginin acısına alıştırmak zorunda hissediyorum kendimi ve öyle de oluyor.Oysa artık öyle olmayacak sürekli ben konuşacağım siz dinleyeceksiniz. Susmalısınız ve başlamalıyım söze.Ortam sakin ama yine de başlayamıyorum söze .Soru sor ki sevgili Abay cevap vererek başlamış olayım .Seni eleştirmeliyim ve cevaplarımla kırmalıyım kalbini ki nefret tohumları oluşturarak bunları muhabbete dönüştüreyim.Çünkü bazen sevginin tohumu nefretmiş.Hayır nefret etmiyorum sadece sevmek için bir yol olarak görüyorum bunu.Bütün insanlar için bu duyguyu beslediğimi düşünüyorum ama nedense insanlardan karşılık göremiyorum bir türlü.Ya da kendimce öyle yaptığımı zannediyorum.Biz sevgiyi bilmiyoruz ve kaş yaparken göz çıkartıyormuşuz da haberimiz yokmuş belki de. Bir an sustu.Aslında konuşan da yoktu ortamda.Ağızları bıçak kesmiyor,öylesine sesiz bir ortam sadece -nasılsa ben de bilmiyorum -sessizliğin sesinin yankılandığı bir ortam ,dedi.Herkes sağının solunun önünün ve arkasının emniyette olup olmadığına bakıyor,ama hiç kimse belki de felaketin ruhumuzun derinliklerinde gelebileceğini düşünmeye yanaşmıyor.Ansızın hariçten gelen bir darbeyle aldığımız veya alıyor olduğumuz son nefesin tadını çıkaramadan veda etmek zorunda kalabiliriz.Yerçekimi kanununun hakim olduğu dünyamızda biz bu kanuna aykırı hareket ederek bazı şeylerin gidişatını bize nazaran olumsuz olarak değiştirebiliriz.Fakat bütün bunların bizim kendimize yabancılaşmamızdan daha vahim olmadığı gerçeğini düşünmekten ne kadar da uzak oluşumuzu hiç düşünen var mı,diye sözüne devam etti. Boş verin her şeyi yaşamanın tadını nasıl çıkarabiliriz onu düşünelim.Çünkü bugün dünün geri gelmediği gibi yarın asla bugün yaşanmayacak.Hangi renk ya da nasıl bir fırça kullanmalıyım hayatın tasvirini yapabilmem için?Sadece siyahın kısmen de beyazın hakim olduğu asra mahkum olmuşken ben farklı renkleri nasıl kullanabilirim,insanlar arsındaki sınır kalın çizgilerle belirlenmişken,biz kelimesinden ziyade ben ve başkaları kelimeleri hakimken ben nasıl hassas fırça kullanabilirim?Bütün bunlara rağmen yine de hayatı tasvir edebilir miyim bilemiyorum.Çünkü tasvir edilemeyen suratlardan korkulduğu gibi tasvir edilemeyen hayattan da korkulmalıdır;ama o oldukça iyi bir mutasavver.Seni çiziyorum işin keyfini en ince ayrıntısına kadar yaşayarak.Ama her an farklı biri oluyorsun.Sadece anın resmini çizebiliriz.Ve çizdiğimiz hiçbir resim gerçekle alakası olamayan gerçek dışı değil midir?İsterse kelimelerle örülmüş güzel bir resim çizebilir.Bütün renklerini diyorsun oysa bütün renk yoktur sevgili kardeş iki renk var.Siyah ve beyaz.Hayat ne kadar modernleşmiş olsa da siyah beyaz resimlerden farklı değil.Her gün albüm sayfalarında maziyi hatırlatan nostalji niteliğinde.Anlamadan ya da değerini vermeden mazi sayfalarında kaybolan anların bizi yıpratmasına mı yanalım yoksa belli olan sonun daha da belirginleşmesine mi? Dışardan bakıp imrendiğim kişiler var etrafımda .Tebessümü suratlarının kimliği haline getiren insanlara gıpta ediyorum.Tebessüm ruhun gıdasıdır tıpkı müzik gibi ama kahkaha kişinin ar damarlarındaki çatlaklığın sesidir.Gülelim,tebessümü bırakmayalım ancak kahkahadan kaçınalım ki kendimizi zedelemiş olmayalım.Ki insan en hassas yaratıktır.Bir kere bozuldu mu eskisi gibi olması neredeyse imkansızdır. Önümde uzun bir yol etrafı ağaçlık sadece önümde kıvrılan yılan misali yol bana eşlik etmekte ve nereye gittiğini bu yolun nerede bittiğini bilemeyen meçhulün kıskacında kendini kurtarmakta zorlanan ama bir o kadar da yalnızlığını yaşamak isteyen ben.Kaçmak mı demeliyiz uzaklaşmak mı henüz isimlendiremedim bunun adını.Yeni ümitlere gebeyken yüreğim,başkaları için kendisine düşünmediği iyilikleri düşünmeye yönelmek gibi saf duygulara hazırlanıyorken kişiliğim kaybolan bir kişi psikolojisi taşıma mecburiyetinde kaldım.Beklediğim birileri olmalı ve beni bu kayboluşun kıskacından kurtarabilecek birileri.Bu yolun ilerisi hangi sürprizlerle doludur bilinmez ancak her ne olursa olsun imdat çığlıklarıma cevap verecek bir sese hasretken kulağım seni düşünebil miyim bilemiyorum.Etrafımdan bihaber nereye , ne yöne gittiğimi bilemez bir halde divane ayaklarımın emrindeyken aklımın bir köşesinde de seni taşıyabilme becerisine sahip olabilir miyim bunu da bilmiyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ibrahim bektaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |