..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > ibrahim bektaş




25 Eylül 2007
Aynanın Yansıttığı Gerçek - 5  
ne düşünüyorsa odur kişinin aynası

ibrahim bektaş


Takip edebilirsin yeniden güleceğim emin ol kardeş.Bu belki birkaç dakika sürebilir.Peki sabredebilir misin,beklemeye dayanabilir misin,bir delinin saçmalıklarını dinleyecek kadar cesaretli misin?Kendince elbette diyorsun ama kimse eremedi bu nihayete ve bil ki sen de eremeyeceksin belki de.Merhaba birader,merhaba kardeş,merhaba canan,yaren…ne kadar çok tanıdığım varmış bu yerde ve herkes merhaba diyecek kadar bana tanıdık geliyor her ne kadar cevapsız kalsa da yürekten söylediğim,derin manalar yüklediğim merhaba kelimesi.


:BBBJ:


Aynanın Yansıttığı Gerçek-5
Açalım açılalım ve her şeye rağmen natürel olalım.Düşünülemeyecek kadar acı bir durum bu,ama sen düşün.Düşünmek tür değiştirmek mi acaba?Her ne şey olursa olsun yine de sen düşün sevgili Abay. Bugün yine uykusuz geçecek gibi gecem.Uzun uzun çalan telefon.Susturun şu telefonu.Babamın ölümünün altmış beşinci gecesi Almış beş gece ve altmış beş gündüz.Gariban yaşadı ama rahat öldü zavallı.Azraille karşılaşıp tebessüm eden ve sanki hoş geldin der gibi kısa bir anlık kafasını öne eğip hayat son noktayı koyan birine ilk kez tanık olmuştum.Ne yapmalıyım kendim için mi ağlamalıyım yoksa babam için mi bilemiyorum.Bildiğim en önemli şey yaşamanın yeni zorluklara gebe olması ve bu zorlukların babamı değil beni bekliyor olamasıdır.Geride kalan günlerin hiçbiri farklı şeyler getirmedi bize.Hep aldığımız her nefesin karşılığını vermekte zorlanmaktan başka bir şey olmadı.Ne zaman ki maziyle barışık yaşadık işte o an mutluluğun tadını çıkartır gibi oldum ve değerin geçmiş olmadan hiçbir şey ifade etmediğini öğrendiğim ya da hatırıma getirddiğm anlar mutluluğa ulaşır oldum.Beklemek yasaktı bizim evde yağmurlu günlerde cam kenarında ve bilirdik şimşeğin-siz yıldırım diyebilirsiniz-cam kenarlarını sevdiğini.Ve babamın bağırtısı …Her şeyi bu olsa hayatın. Analaymıyorsunuz değil mi?Anlayamazsınız.Ne lisanımız aynı ne da bakışlarımız .Hep birbiriyle çakışan iki doğru gibiyiz.Ama ey yüreğime kelepçeler vuran,aramıza siz ve biz ;sen ve ben zamirlerini engel olarak çıkartan aklım!Daha kaç zaman devam edecek bu ahvalım?
Takip edebilirsin yeniden güleceğim emin ol kardeş.Bu belki birkaç dakika sürebilir.Peki sabredebilir misin,beklemeye dayanabilir misin,bir delinin saçmalıklarını dinleyecek kadar cesaretli misin?Kendince elbette diyorsun ama kimse eremedi bu nihayet ve bil ki sen de eremeyeceksin belki de.Merhaba birader,merhaba kardeş,merhaba canan,yaren…ne kadar çok tanıdığım varmış bu yerde ve herkes merhaba diyecek kadar bana tanıdık geliyor her ne kadar cevapsız kalsa da yürekten söylediğim,derin manalar yüklediğim merhaba kelimesi.

Ölemezsin sen ama küçük de değilsin.Doğan her insan ölecek yaştadır. Ölümün rengi değişiktir ve hangi renk ölüm isterdiniz sevgili okurum?Yaşamak elimizde değildir ama ölümün rengini kendimiz düzenleyebiliriz.Aslında yaşadığımız her gün, yaptığımız her şey ölümü renklendirmek için vurduğumuz bir fırça darbesinden başka bir şey değildir..Gönül ,kapısı açık ev gibidir.Her an bir hırsız giriverir açık kapıdan içeri ya da kendimiz boş bir anımıza rastgelir ve buyur ederiz birilerini içeri..Aşk geliyorum demez sevgili okurum.Ansızı gözgöze geldiğimiz bir çift göz,ruhumuzu yerinden hoplatacak tatlı bir söz veya muhabbeti doğuran nefret kıvılcımları aslında davetiyedir de belki haberimiz yoktur bütün bunlardan.Her şey beklenmedik değil midir,haytın bizi götürmek istediği yöne gitmek mecburiyetinde değil miyiz?Siz de sevgili dostlarım kendinizin olmayan bir haytı yaşamıyor musun? Filmi sardırsam acaba tanıyabilecek miyiz kendimizi ve de hatırlayabilecekmiyiz bize yaşatılanları?Bu sebeptendir ki Azrail’le dahi savaşacak kadar çıldırmıştı.Yenildi ve öldü.Yeni tanışmıştık kendisiyle.Her fırsatta beni taktir ettiğini dile getirirdi.Sadece kendisinin güleceği espriler yapar ve kendisi gülerdi.Başkasını rahatsız etmeyen espriler.
Sen de kimsin?Koymayın yaşlıları buraya ve ölümü hatırlamak istemiyorum. Durmayın askerlerim sallayın kılıçlarınızı ve yiğitlik er meydanında olurmuş.Ne demek unuttuk kılıçlarımızı evde.Gömelim kendimizi toprağın en alt katmanına o halde.Yağmur yağmadan yapmalıyız işerlimizi ve ıslanmadan evlerimize dönmeliyiz.Olsun yine de açın şemsiyelerinizi.Fikirdaşlar savaştı ölene dek yalnız lider firar etti er meydanından.Ki hep böyle olmuyor mu?Savaşan gariban ölen yine gariban kahramansa hep lider…
Tedbiri alalım taktiri Allah’a bırakalım.Bugün rüyamda beni yanına çağırdı babam;ama ben gitmedim.Çünkü yeni bir hikaye yazmalıydım.Ve bu ilki oluyor babama karşı gelişimin.Bunu gelmemesinin sebebi yapmamalı ilham.Başlamalıyım yeni hikayeme ve yazmalıyım yazılmayanları, hayatın karmaşasını,yaşamın aslında tekdüze olmadığını,yenenleri ve daha çok yenilenleri ki ibretlik olsun.
Aslında her şeyi kendimizden çok başkaları için yaşıyor değimliyiz.Başımızı yastığımıza her koyuşumuzda şöyle biraz düşünecek olsak bugün yarımın için ne yaptım sorusunun cevabı yanıtsız kalmaz mı,sabahın ışıklarıyla gözümüzü kendimiz için değil başkalarının rahatı için açıyor değil miyiz?Susuzluktan yandığımız halde bardağımızın boşluğundan bihaber akan çeşmeyi israftır deyip kapattığımız olmuyor mu?Ben kendimi anlamış olduğumu zannederek başkalarını anlamaya ve başkalarına yeni açılımlar getirmeye çalışırken sen beni her şeyden vazgeçirdin ve bedenimin bürüdüğü o koskocaman muamma ile karşı karşıya bıraktın ki bunun üstesinden gelebilir miyim sevgili Nisa?Zamanın neresinde olduğumu düşünmeden ya da kalan süre hakkında hiçbir malumatım yokken beynimin bir hışımla paçavra gibi bir kenara atılmasına sebep olan bu soruyla uğraşabilir miyim?
-Soru sorma sırası hep sende mi olacak,Sorulan her soruda biraz daha ezilen ve ezilmekle kalmayıp biraz daka tükenen,dut yemişl bülbül misali konuşmaktan korkan ban ne zaman gelecek kelimelerle oynama vakti bulacak sevgili Nisa?
Eskiden sorulan her soruda kendimi daha değerli hissederdim.Ya da bana yönelen her soruyla koltuklarım kabarır kendimi daha bir şeymişim zannederdim.Oysa ne kadar da acizmişim,ne kadar da gerçekleri görmekten uzak görürkörmüşüm.Doğrudur bir sihirli değnek gibi sen geldin ve beni değiştirdin hiç olamayacağım şekilde.Ama kaldıramıyorum sevgili Nisa.Kendimi tanımanın bu kadar zor olduğunu düşünmezken ben çıkışı olmayan ya da bulmanın er kişiye mahsus olduğu labirentte kayboldum.”
Yağmurdan kaçmak benim haddime mi?Arap kızı camdan bakmalı ve bakıyor.Bana ne camdan,arap kızından.Ben yükseklerden bakmalıyım ve ben yükseldikçe siz küçülmelisiniz ki anacak işte o zaman daha iyi tanıyabilirim sizleri .Ne pencere ne kapı arkası…Bütün özgür insanların mahkumiyetini ben çekerken ilave bir engeli kaldırır mı bedenim emin değilim.O halde kaldıralım bütün engelleri ve yüzyüze sevelim biribirimizi riyasız bir sevgi olmalı benimkisi. Aşkımı anlatmalıyım sizlere.Ve yarın gitmeliyim çağrılan yere.Bu günün işini yarına bırakmanın cezası ne olur?Kaldıramayacağım ceza katlanamayacağım cefadır.Çağır ilhamını ve başla hikayene.Katibim gelsin.Sen katibim olur musun sevgili Nisa?
“Vakit öğle vakti.Günün tam ortası.Her zamanki gibi sıcak bir yaz günü.Etrafta insanlardan kaynaklanan hareketlilik
…Esnafların bağırtıları….Minarelerden tek ağızdan çıkan yüceler yücesinin yüceliğini tasdik eden sesler…Devamında köpek ulumaları-ki köpekler hep böyledir ,sanki ezanı tekrar eder gibi;ama yine de hep düşünmüşümdür bu hayvanların neden böyle yaptığını-…Önünden geçtiğim dükkanlardan saatin kaç olduğunu öğrenmeye çalışıyorum göz ucuyla etraftaki dükkanların cemakanlarını süzerek..Tezgahtarların meşguliyetlerini,sıkı pazarlıkları,müşteri bekleyen dükkan sahiplerini,kahvedeki boş boş oturan insanları izliyor;arkadaşların muhabbetlerini üstünkörü kulak veriyorum,irade dışı da olsa istemeden araba seslerini dinliyorum kulağı tırmalayan ,insanın içini ürperten,insana kötü şeyler olmuş hissini anımsatan araba seslerini.Gerçi hiçbir dükkan ,işletme sahibi ya başkalarını düşünmekten uzak bencilliklerinden, dar kaldırımlarda istenmeyen kalabalığa sebep olmamak için kaldırımdan geçecek saatsiz insanları düşünmemiş Sonuç olarak hiçbirinde saatin kaç olduğunu göremiyorum.Mecburen suskunluğumu bozup sormaktan hiç hoşlanmadığımhalde saatin kaç olduğunu sormalıyım birilerine.
Cevaptan saatin tam gün ortasını gösterdiği anlaşılıyor .Belki soruma uygun ve tam cevap vermekten kaçınabilirsiniz ama siz benin yüreğime bakın.Saatim yok,içtiğim sigaranın parası başkasının ama bilirsiniz ben dünya malına pek önem vermem.Hem dostluk paylaşılması imkansız şeyler dışında hayaller de dahil her şeyi hiç tereddüt etmeden paylaşmak değil midir?
Kahvedeki insanların zamanı boşa geçirişlerini izliyorum biraz da onlara acıyarak. Düşünmenin pek de rastlanır bir şey olmadığı asrımızda ben yine de düşünüyorum hem de tıpkı ‘başkalarının günahına ağlayan’ adam gibi.Gerçi yapabildiğim pek fazla bir şey yok bundan başka.Olsun bunu yapamayan da var .Düşünme yetisinden mahrum,diğer mahllukattan farklılığını kaybetmiş,hayatın yemek-içmekten ibaret olduğunu sayan milyonlarcalarını görmüyor muyuz?
Çiftlik Caddesi boyunca yürüyebilirim ve çarşı iznimi bu şekilde etrafı izleyerek ve izlediklerimi kendimce yorumlayarak sona erdirebilirim dedim kendi kendime.Ama bu sadece benim fikrim, bakalım nerelere gideceğiz ve de nerelerde vakit geçireceğiz bilemem.İnsan hiçbir zaman tam bağımsız olamıyor,bazen birilerinin ardından sürükleniyor bazen de birilerini ardından sürüklüyor.Sürüklenmek ya da sürüklemek….Hayatın tamamını ifade etmiyor mu?Sürüklemek ve sürünmek sesteş kelimeler gibi ses benzerliği taşımıyor mu aralarına , bireysel mi takılmalıyız,lidersiz kendi bildiğimiz doğruların önderliğinde mi yaşamalıyız işte o zaman ne sürüklenmiş ne de sürünmüş mü oluruz?Peki yine de aklımızın peşinden sürüklenmiş olmaz mıyız,eğer öyleyse bunun neresi tam bağımsızlık?Bir yaprak na zaman rüzgarın yönünü değiştirebilmiş,bir insan ne zaman kaderine hükmedebilmiş,hayat ne zaman yaz boz tahtası gibi bireyin isteğine göre değişiklik arz etmiş?
Tekrar dönsem mi acaba anlamadığımı söyleyerek sorumu bir daha sormak için?Belki de bana gülecektir.Ahmak olduğumu zannederek alaycı bir ifadeyle sorumun cevabını üstünkörü geçiştirecektir.Ya da seviyemin düşük olduğunu düşünerek cevabı basitleştirecek,basit örneklerle tekrar anlatacak ama işte o zaman da ben sıkılacağım ama sıkıldığımı söylemeye imkanım olmayacak.Siz konuyu anlatırken ben başka şeyleri düşünüyordum bu yüzden anlayamadım benim içim tekrardan anlatma imkanınız var mı,diye durumumu açıkça izah etsem kızar mı acaba?Ben hiçbir zaman duygularımı ifade etmek konusunda başarılı olamadım ki.Kendi kendime anlatmaya tam karar vermişken anlatılması gerekenler için ne zamanı kollayabiliyorum ne de ilk cümlemin ilk kelimesini zihnimde araştırma çabalarını bir türlü bitirebiliyorum.Seni ne kadar seviyordum ama ne sen sordun beni seviyor musun diye ne de ben söyleyebildim seni seviyorum cümlesinin şöyle ballandıra ballandıra.Artık her şey bitti ve gidebilirsin istediğin uzaklığa kadar.İsmini ve isminin çağrıştırdığı simanı da tekrar getirmemek şartıyla götüreceksen.
“Gah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi / Gah inerim yeryüzüne seyreder alem beni” Tepeden bakıyorum hepinize.Yine de tanıyamadığım kişiler var arnızda.Ne zaman sahici olacaksınız ve ne zaman kendiniz olmayı başarabileceksiniz.Sen yükseldikçe küçülüyorsun ; yükselmen ancak ve ancak bizim kollarımızın yardımıyla olabiliyorken bizi nasıl unutabilirsin,dedi birileri.Sessizlik…cevapsızlık….Yükselmek alçaktakileri hatırladıkça değerlidir, dedi diğerleri.Yine sessizlik….yine cevapsızlık…

“Cumhurbaşkanı’ndan Yine Veto”,”Hükümetten Çatlak Sesler Gelmeye Başladı”,”Futbol Terörü”…Haber başlıklarında bunlardan başka ifadeler bulunmuyor.Güzel yurdumdan güzel manzaralar .Sırf Ebucehil inadının peşinde sürüklenen,iyiyi güzeli ayırt etmeden kötüden çirkinden kısır bir döngünün içine yaşamaktan utanmayan insanların volta attığı mukaddes vatanım.Gerçi bunlar hiç de içaçıcı değil ama bizim insanımız muhabbeti kine,gerçeği yalana,saygıyı çıkar ilişkisine dönüştürmekte hiçbir zaman da acemi değil,hatta bu konuda uzmanlaştı.Şu güzel günü bunlarla çekilmez hale getirmeye hiç mi hiç niyetim yoktur.Yönümü çeviriyorum gazetelerden ve televizyon ekranından.Keşke bu kadar kolay olsaydı şeytandan ve bizi felakete sürüklemeye ahd etmiş nefsimizden yüz çevirmek,açlıktan ölüme terk edilen Afrikalıyı,evladının-annesinin-kardeşinin sebepsizce kurşunlanmış cesedini kucaklayıp gözyaşına boğulmuş insanları görmemek keşke bu kadar kolay olsaydı…
Site Camii’nin altındaki kahvelerin önünden etrafı izlemeye devam ederek yürüyorum.Camii altındaki kitapçıları ve hediyelik eşya satan dükkanları geziyorum her hangi bir şey alacak bir kuruş param olmadığı halde.Birkaç kitapçıya edebi derginin olup olmadığını soruyorum,satılmadığını gerekçe göstererek dükkanında bulundurmadığını söylüyor.Doğrudur dedim,ülkemin asıl sorununun bu olması gerektiğini düşündüm.Evet sadece düşündüm. Mutsuzluğumuzun nedenini,şiddetin,düşmanlığın sebebini ,insanlarımızın sevgiden yoksun oluşunu,kalplerin katılaşmasını …..düşündüm sadece.Yeni çıkan kitaplara bakarken Minik Dualar grubunun okuduğu insanı duygulandırıcı ve ruhu okşayıcı ezgileri dinliyorum.Minik yüreklerden çıkan kocaman sevgi sözcükleri…
İkinci sigaram.Abay’ın kim bilir altınca yada yedinci sigarası…İ.Polat Palu şivesiyle heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor.Sevdasından ve sevdalısından bahsediyor. Ben de yine suskunluk .Benimkisi de Ebu Cehil inadından başka bir şey değil.Dar , ara kaldırımlardan ana caddeye geçiyoruz birbirimizin ayağına basarak.
--”Özür dilerim kardeş”.
Bir türlü yapamadım hem etrafı izleyip hem de önüme bakarak kimseye çarpmadan yürümeyi.Ama ben ancak bakış açımın görebildiği kadar görebilirim dünyayı ,ötesi benim menzilimin dışında kalıyor.Ben bu toplumun bir mensubuyum ve sadece bana gör denilen yerleri görebilirim.Sınırlıdır benim hayatım.Gör derler görürüm,sus derler susarım ,hele kes dediklerinde girecek delik ararım.Çok abartıyorumdur,belki de çok karamsar….O halde asıl yapamadığım o değil “Bir koltukta iki karpuz taşınmaz” özdeyişinin ifade ettiği mecazi anlamı kavrayabilmek ki aczi yetim.Hiç konuşmadığımı susmakla bir şeylerin hallolunamayacağını ifade eder sözler sarf ediyorlar.Bilmiyorlar ki en etkili sözlerin suskunken ve susmaya karar vermişken söylenebileceğini.Hayatın konuşarak ve tartışarak değil düşünerek ve düşündüklerimizi doğru yorumlayarak anlaşılacağını bilmiyorlar.
Cadde boyunca mağaza ve dükkan isimlerini takip ediyorum gözlerimle:Relax, Zali, Cibran, What, Papi,Explorer…Hemen hemen yarıdan fazlası yabancı kelimeden oluşan mağaza ve dükkan isimleri….Dünya küçük bir köy kardeşim. Her şey aynı, herkes farklı olmaktan kaçıyor. Halkımız çoktan Avrupa birliğinin daimi üyesi olmayı başarmış diye düşünüyorum. Relax, Zali, Cibran, What, Papi,Explorer …kelimeleri göstermiyor mu bizim Fransızdan ,İngiliz’den dana Avrupalı daha İngiliz olduğumuzu.Tıpkı bazı roman kahramanlarının birkaç yabancı kelime bilerek ve piyano çalarak modern olduklarını ve batılı yaşam tarzına sahip olduklarını düşündükleri gibi bizim bazı insanımız da aynı durumda değil mi?Peki lisanımızdan bazı kelimeler bir İngiliz’in ya da Fransız’ın iş yerinin ismi olarak kullanılmış mıdır ? Çok olduğumun farkına varır varmaz beyninden geçen duygulara set çekmem gerektiğini ve hayalperestliğin hiçbir faydası olmadığını düşündüm,gerçekçi olmaya karar verdim.
Ünlü oğulları tatlıcısına girdik birer porsiyon tatlı yedik devamında ikram olarak getirilen bir bardak çay yudumlarken kısa aralıklarla sigaradan çektiğim nefes…Yaşamak benim için bu anlarda değerli ,dudaklarımdan dökülen “Hüseynik” türküsü her şeye rağmen mutluluğun iliklerime kadar işlemesine yardımcı oluyor.
Sahil yoluna iniyoruz caddenin sonundan.Aylardır bulunduğum kentin hiç görmediğim yerlerini görüyorum,tanımadık ve tanıdık insanlarla karşılaşıyorum.Dilencilerin bol keseden dağıttıkları hayır duaları….Vermezsen arkandan bağırdıkları sesiz beddualar...
-Frenerbahçe-Beşiktaş maçına iki, Sivassipor-Malatya maçına kesinlikle bir yazmalısın.Yoksa kaybedersin ,boşuna oynamış olursun.
-Tamam söylediğini yazarım;ama kaybedersem parasını senden alırım.
-Ya kazanırsan ….
-…..
Sahilden esen serinletici rüzgara sırtımızı vererek ilerliyoruz sahil kenarında.Havanın serinlemesi,Güneşin batıya doğru ilerlemesi gitme vaktinin geldiğini anlatıyor bana.Başkasının hatasıyla meşgul olmanın ve başkası yerine düşünmenin bedeli:Mutlu başlayıp hüzünlü biten bir gün…




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın bireysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aynanın Yansıttığı Gerçek - 2
Aynanın Yansıttığı Gerçek - 4
Aynanın Yansıttığı Gerçek - 1
Ayananın Yansıttığı Gerçek - 3

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Umut Ya da Hiç [Şiir]
Her Şey Bitmedi Henüz [Şiir]
Fuzuli ve Aşk [Deneme]


ibrahim bektaş kimdir?

kendini tanımaya çalışan ve bu yolla aslında tüm insanlığı tanıyacağını zanneden biri

Etkilendiği Yazarlar:
benden önceki tüm yazarlardan kendim için bir şeyler almışımdır


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ibrahim bektaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.