Yaşamım boyunca, ondan birşey öğrenemeyeceğim kadar cahil bir adamla karşılaşmadım. -Galilei |
|
||||||||||
|
Şaşırma ! hep aynı beste de sıkıcıdır kemanlar! Sevginin tomurcuğu aşk ! ah ihtirasına şarap döktüğümüz o göbek / içtiğimiz sonra tenin tuzunda eskitip! Mahzen kilidi dudak aramızda iki cümlede saklı..kaldırıp kirpiklerimizi bir nehir yaratmak her defasında / göz çukurumuzdaki sarnıç bozuk vanasıyla yanaklarımızda işgalci. Korku bentlerimiz tarumar, ceylanlar kadar ürkek, aç çocuklar gibi korkak, köpekler kadar pişmanlığa gömülmüş, tüm eski gidişlere sallanan mendillerle kara kışlar yaşar saçlarımız. Bütün bavulları doldurduk / elveda ayak izleri. Elveda tren camlarında kalmış nefesin buğusu Ve elveda beynimizde zonklayan son aşkın uğultusu.. Sana da elveda, kâğıt helvalarda kalmış çocukluğun sancısı. Belki her gidiş aynıdır. Her aşk, her öpüş, her söz, her şiir ve ucu yakılmış eski mektuplar. Belki resimler körlüğümüzden peydahlanan şekilsiz nesnelerdir. Sütçümüz, kapıcımız, annemiz, babamız, kardeşlerimiz ve hatta çöpçüler….ve belki başı eğik gezen tüm sokak kedilerinde saklıdır kederimiz. Aldanışlarımız ! bakacak yerimiz kalmadığından, bütün ormanları yaktığımızdan, saksılarımızda özenle beslediğimiz çiçekleri yanlış anladığımızdandır belki. Hep acıyan biz ! acılarımızla acıtan yine biz.. Muhatabımız kuşlar, böcekler, çiçekler ve bütün şefkati ile bağrını çığlıklarımıza açan gök değilse ! kim..? Bize göre bir siz var ise / size göre biz kimiz?..Cevap yine siz..! Her defasında oturduğumuz o topal sandalye ve parazitli sesiyle kulağımızı ısıran mahur bir beste merhemdir yaralarımıza. Bize ve size ahh dedirten notalı sözler, aslında unuttuğumuz bir iki cümledir. Yaşamımızı ve ilişkilerimizi güzel cümleler kuran birkaç ayyaşa emanet edecek kadar da cesuruz çoğu zaman. Biten bir aşkı şarkı ve şiirlerde sonlandırır, yenisini devrik şişelerin acizliğinde ararız. Bundandır her yeni aşkta kör ve her defasında sarhoş olmamız.. Çocukluğumuzda kırdığımız her cam bugün yüreğimize batar. Kısık bir isyanı tümden yaşarız. Ya yaşamayı bilmeyiz ya da aşkı anlatamamıştır dedemiz. Beceremedim itirafı mezar taşı gibi durur karşımızda. Neden diye hiçbir soru sorulamaz. O an bir mermi gibidir bütün kelimeler. Yaralar, yakar, kanatır. Hesabını yanlış yaptığımız bir atış döner gelir bizi vurur. Size göre biz / bize göre siz suçlusunuz. Aslında ! hepsi aynı iz… Yüreğimiz pabucu delik olsa da ve bir yerinden su alsa da en zayıf noktamız, yelkenlerimizdeki fırtınadan kaçmak istesek de çoğuz kez, gecikmiş bir halsizlikle dizkapaklarımızı öpse de çenemiz, parmaklarımızı kırarcasına yumruklasak da içimizi! boş.. Önemli olan güneşe dönüp – senin çocuğun kim, ben miyim- diye haykırmak. Ara sıra yanmak da hoş..! Evimiz ! ah o balkonunda sardunyalar, bahçesinde çocukluğumuzun salıncağı, bir iki menekşe ile dertleşmelerimiz, çatımızı gıdıklayan yağmurun sesi. Ne kadar da tarumarız değil mi? Ne annemiz var aklımızda ne de babamız. Sadece biz ve hep suçlular kabilesi! siz. Bütün kapıları, bizden bizi dilenen bir dilenciye aşk hatırına açmışız. Eşiğimizde, salonumuzda, banyomuzda, yatak odamızda ayak izleri ve sırlarımız, en özel yanlarımız ve belki de diş fırçamızda kalan iz. Ahh siz, ne melun, ne hayın, ne kurnazdınız. Bir kedi bile bakarken ardına, siz kapıyı vurup gitmiştiniz. Ne yatacak, ne oturacak yer, ne de bakacak bir boş duvar bıraktınız. Bizi nasılda bu çıplaklığa sattınız? Biraz ucuzda gitsek, biliyoruz ki suçlu biz../ aman üstünüze alınmayınız.. Bir iki şiirde aşkı yoğurduk, bir iki şarkı da pişirdik. Belki gündüz belki gece bolca da seviştik. Şairleri kıskandıracak cümleler kurup, kahvaltı ettik. Aynı bornozu kullanıp, aynı havluya yüzümüzü sildik. Terliklerimizi size olsun diye biraz büyük seçtik. Ayrılırken öpüştük, ilk birleşen ellerle en son vedalaştık. Sabahtı ! akşam gelemeyeceğinizi hesaba katmadık. Üç kez aradık, dördüncüde ulaşamadık. Bir terliğe, bir bornoza, en son da havluya baktık. Kirinizi son anda fark ettik. Üzgünüz biz ! ya siz..? Şimdi biz, bir iki sigara çakarız bu efkâra. Küllüklerde kalan kokunuzu soluruz. Belki pişmanlığa yatar, nefrete uyanırız. Her aşk aynıdır der geçeriz. Ya siz..? Kazıklı bir humma gibi titrerseniz güneşe seslenin – ben senin çocuğun muyum / beni sen mi doğurdun- diye haykırın, belki duyulursunuz..! Biz sizi duyarız ! ya siz..?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Levent Saral, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |