İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
-M.Necati Özfatura’ya- Ne zaman ay düşse göklerden denize Hep seni hatırlarım... Ne zaman inceden inceye yağsa bir kar Ne zaman iskeleye yanaşsa bir vapur Hep sana gelmek isterim… Ne olur söyle dede; Gemin hangi limanda? Hangi limanda gemin? Bugün sana geliyorum dede. Bilsen nasıl sevinçliyim. Bilsen nasıl kıpır kıpır yüreğim. İnce ince yağan bu kar ne güzel... Kar iyi ki var… İyi ki yağıyor… Yoksa nerden alırdı rengini o güzel sesin? İnce ince yağan bu kar ne güzel… İyi ki var bu kar… İyi ki yağıyor dede… Ne tuhaf, insanlar ne kadar da karsız… Ne tuhaf, insanlar ne kadar da ıssız… İnsanlar ne de sensiz… Hepsi seni bulsun isterim... Ama bilmiyorlar ki dede Gemin hangi limanda? Bilmiyorlar Hangi limanda gemin? Ben, denizi boşaltmak için her gece dağlara su taşırken gemimle… Ve her uyuduğunda ay gökyüzünde, nedense hep Hz. İbrahim’i hatırlardım. Bu ay derdim, yalnızlığını bunca bilirken ve bunca bilirken ıssızlığını, ben nasıl farkında değilim. Bu ay bilirken bu kadar yalnızlığını, nasılda yıldız ve feleklerle birlikte sema edip dolanır? Bu ay ne zaman düştü denize ve ben onu çıkarmak için ne vakit başladım boşaltmaya bu denizi hatırlamıyorum. Fakat bir gece ay uykudayken birdenbire denize düştü ve kayboldu göklerden. Sonra öğrendim ki ay, senin nurlu yüzünde her gece yarısı namazla birlikte doğarmış. Ne tuhaf, insanlar ne kadar aysız… Ne tuhaf insanlar ne kadar yalnız… Hepsi de ne kadar sensiz İsterim hepsi sana gelsin Ama bilmiyorlar ki dede Gemin hangi limanda? Bilmiyorlar Hangi limanda gemin? Hem, onlar bilmiyorlar ki dede, aysız olduklarını… Onlar bilmiyorlar ki dede, karsız olduklarını. Onlar bilmiyorlar yalnız olduklarını. Çünkü onların çevresinde hep birileri var. Dostları, hayranları, kitapları, anne- babaları, dayıları, alayları… Onlar hep birileriyle beraberler. Onlar için hayat, kendilerini, gelecekteki kendi kıyılarına vurmak üzere içine koyulup denize atıldıkları bir cam şişe hükmünde. Onlar için hayat; kendi kendini taşıyan bir gemi gibi en sonunda yanaşır ölüm sahiline. Onlar bilmiyorlar ki dede ölümsüz olduklarını. Onlar bilmiyorlar bu gemiyle nereye vardıklarını? Onlar için hayat; durgun suya atılan bir taşın sudaki halkaları gibi genişler ve dalga dalga yayılır. Küçük bir azar ve kaş çatış bile zamanla gönül umanında çalkalanıp kayıplara ulaşır… İnsanlar ne de kayıp İnsanlar ne de yalnız Hepsi ne kadar sensiz İsterim hepsi sana gelsin Ama bilmiyorlar ki dede Gemin hangi limanda? Bilmiyorlar Hangi limanda gemin? Ne zaman yalnız bir yıldız görsem gökyüzünde Yusuf’un gördüğü o rüyayı hatırlarım. Hani bir gece yıldızlar gökten düşmüşlerdi ya denize? Rüyam deniz, deniz kâbus olmuştu gecelerimde. Ben, kuyudan Yusuf’u, denizden ruhumu çıkarmak için her gece su taşıyordum dağlara gemimle. Sen, beni bulmak için ağlayıp dualar ediyordun Yakup Peygamberin yaşlı gözleriyle… Dede… Ne tuhaf kuyulara sığarda bir Yusuf, sığmaz albümlere bizim hayatımız… Rüya, kuyu, zindan ve yıldız… Ne tuhaf… Sığmaz albümlere rüyasız, kuyusuz, zindansız ve yıldızsız hayatımız… Yıldızlar… Yıldızlar nerde dede? Yeşil sarıklı bir kuyruklu yıldız ne zaman doğar seherimizde? Dalgalar vurur mu kıyıya cezbe ile… Ve bir sabah, bir kayıkçı belirir mi iskelemizde? İnsanlar ne kadar yıldızsız İnsanlar ne kadar rehbersiz Hepsi ne kadar sensiz İsterim hepsi sana gelsin Ama bilmiyorlar ki dede, Gemin hangi limanda? Bilmiyorlar Hangi limanda gemin? Ne zaman elime bir kalem alsam, kendimi Hz. Davud’a verilen emrin içinde sanırdım. Ben… Ben ne zaman Meryem oldum bilmiyorum dede. Ne zaman patladım bir kuyruklu yıldız gibi Yahudi kralının göklerinde! Bir Meryem mahcubiyetinde eğilirken başım önüme, zaman bir ejderhanın alevden nefesi gibi yüzümü kavurur. Pencereme konan bir serçenin kanat sesinden bile ürkerken, ilhamat bir Cebrail kanadıyla beni sonsuza savurur. Benim kelimelerim işte böyle dökülürken suskunluk denizine... Senin yazıların, ak elleri suya değmeden yazı yazan Hz. Zekeriya peygamber gibi arşivler dolusudur. Ben… Ben bu çağa ne zaman düştüm bilmiyorum dede. Fakat senden öğrendim kalbimin kendimden sakladıklarını. Sen her sabah el değmemiş bir huzur ve mutlulukla yüreğime konuk oldun. Odam, ruhum, dualı nefesin koktu. Odam sen koktu… Selâmlar sen koktu… Kelâmlar sen koktu… Kelimelerim sen koktu… Yazım, avazım senden bir ülfet Sadece himmet… Hey! Beni yazar sananlar Yanıldınız! Yanıldınız! Bugün sana geliyorum dede. Hep yanında kalacağım. Bilsen nasıl sevinçliyim. Bilsen nasıl kıpır kıpır yüreğim. İnce ince yağan bu kar ne güzel... Kar iyi ki var… İyi ki yağıyor… Yoksa nerden alırdı rengini o güzel sesin? İnce ince yağan bu kar ne güzel… İyi ki var bu kar… İyi ki yağıyor dede… Ne tuhaf insanlar ne kadar da karsız… Ne tuhaf insanlar ne kadar ıssız… İnsanlar ne de sensiz… Hepsi seni bulsun isterim Ama bilmiyorlar ki dede Gemin hangi limanda? Bilmiyorlar Hangi limanda gemin? Bilmiyorlar Hangi limanda… Bilmiyorlar… Bilmiyorlar… Saliha Malhun www.sanatalemi.net
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Fazıl Akçil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |