Aşkın aldı benden beni. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Bir akşam uyandığımda, zencefil ağacındaki sütleri toplamaya çıktığımda aklıma, ömrümü nerede nasıl harcadığımı yazmak çizmek karalamak geldi. Her insan gibi benimde bir masalım var. Olmalıydı bir masalım. Mutlaka illaki olmalıydı. Olmazsa akranlarım arasında utanç duyacaktım. Nasıl ki şimdi ki zamane gençlerinin kız arkadaşın var mı? Diye sorulduğunda yok denilmekten korkuyorsa gençlerimizi, benimkide böyle bir şey işte. Her ne kadar hanlarım halılarım yalılarım olmasa da bir masalım var. Biraz sonra sizlere anlatacağım olaylar tamamen benim masal ürünümdür. Gece ekip gündüz biçtiğim bir mahsul. Ve de lisanslıdır. Olaylar zincirinin, edebiyat, müzik ve fizik dünyası ile alakası yoktur. Şimdiden tarih, coğrafya, matematik, biyoloji, geometri, uzay ilimleri, v.s. gibi ilimlere verdiğim tahribattan dolayı özür dilerim. Benim masalım, dedemin dedesinin, dedesinin anlattığına veya salladıgına göre, fillerin çifte koşulmaya yeni başlandığı, bir tarih sayfasının açılıp, diğerinin bir daha açılmamak üzere kapatıldığı, Aristonun kutuplarda yılın fizik adamı seçildiği ve meşhur Çin setinin yıkılmaya başladığı fi tarihinde, nüfusu beşyüz milyona yaklaşan, kenar Asya’nın küçüçük şirin mi şirin, Ferhat mı Ferhat bir köyünde dünyaya gelip demir atmışım. İlk orta ve son okulumu bu şirin köyde okuyup adam olmuşum. Sınıf mevcudumuz binikiyüzelli kişi idi. Her sene sınıfta ve okulda en sonuncu olarak kimsenin üzülmesine ve rekorumu kırmasına müsade etmedim. İlk evliliğimi ondört, ikinciyi ondörtbuçuk, üçüncüyü onbeş, dördüncü evliliğimi onbeşbuçuk yaşında yaptım. Düğünüme, kainatın tüm gezegenlerinden etkili ve yetkili kişiler katıldı. Düğünde iyide hasılat elde ettim. Düğünde geleneksel olarak kırk deve kesildi, kırk güreş yapıldı, kırkta penaltı çekilip, kırk kişide asıldı. Ailemin maddi durumu oldukça zayıf idi. İki fabrikamız, marsta bir taş ocağı, venuste iki petrol kuyusu, gobi çölünde ikimilyon dekar arsamız var. Ne memleketimin tokisi, ne caponların, nede Arapların tokileri arazilere el atmadığı için, mecburen onbeş sene ssksız, emekli sandıksız, bağkursuz çalıştım. Tamı tamına dakikası dakikasına tam onbeş sene karpuz ağaçlarını soğukların altında timsah ve aslanlara karşı korudum. Altımdaki son model tank ile hırkızlara mani oldum. Türkü şiir hikaye roman oldum. Ama o yıllarda karpuzlar daha ağaçlarında olgunlaşmadan kurtanıp buhar olup uçtular. Büyük zarar elde ettik. Bir milyon dekar bahçeden sadece iki karpuz sapasağlam elimizde kaldı. Onu da biz kahvaltıda ekmek arası yapıp yedik. Para, altın, döviz ve bilimum değerli evraklar kazanmak için, memleket dışına çıkıp iş aramaya karar verdim. Biran önce aileme ve memleketime maddi ve manevi destek olmalıydım. Dünya ekonomisinde doktor, avukat, öğretmen, mühendis, üniversite hocası, müzik ve beden eğitmeni, şarkı ve söz yazarı, yönetmen v.s gibi konularda iş aramaya başladım. Lidyalıların iş, işçi, dişçi ve dahi bulma kurumuna müracaat ettim. On dokuz sene sonra iş buldular bana. İkiz kulelerde çaycı olarak işe başlamayı kabul ettim. Bu aldığım en şahane haberlerden biriydi. Çünkü her gün haberlerde trafik ve alkol kazaları görmekten artık haberleri izleyemez olmuştum. Velhasıl ayakkabıları çıkarıp topukları yağlayıp düştüm otoban yollara. Hiçbir köprü ve geçit yol ücreti vermeden yürüyerek atlas okyanusuna kadar vardım. Benim zamanımda yüzmek için oksijen tüpü olmadığı için, hemen bir marketten oniki kiloluk mutfak tüpü alıp sırtıma takıp atladım okyanusa. Büyük okyanusu kurbağlama ve sırt üstü yüzüp geçerek kırılmayacak incitilmeyecek ve horlanmayacak rekorları kırdım. Ejderhalarla yan yana yüzerken hep zengin olacağımı hayal ettim. Nede olsa ikiz kulelerde işçiydim artık. Şilinin güneyinden geçerken bi ara tüpümün bişeye değdiğini hissettim. Baktığımda bir geminin ağır ağır batmaya başladığını gördüm. Yıllar sonra neptünde okuduğum bir spor dergisinide bu geminin titanik olduğunu anladım. Yanımda sevimli bilgin köpeğim tüberküloz da vardı. Hemen acilen denize düşen yolcuları kurtarmaya başladık. Tahminen gemide 1500 kişi vardı. ben iki kişiyi tüberkülöz ise 2139 kişiyi kurtardı. benim hala anlayamadığım gemideki insan sayısından daha fazla kişiyi nasıl kurtarmıştı tüberkülöz. Galiba bazı kurtardıklarını tekrar denize atıp yeniden kurtarmış. Başka bişey gelmiyor aklıma. Gemi faciası olayının, Allah’tan suçunu kabahatini bana yüklemediler. Ama bilir kişi raporu, beni sekizde kırk haksız bularak, 21 adet Nobel, 41 adet kan film festivali, 84 adet cirit şampiyonluğumu, ve 18 süper kupamı iptal etti. Gerekçeli kararı ise hala açıklamadı. Neyse benden olsun, nasıl olsa yenilerini kazanırım diyerek tam altı ay yirmi bir gün ağladım.. Padişah seçimlerinin son gününde karaya ayak bastım. Dağa doğrusu basamadım. Ayaklarım şiştiği için seke seke ikiz kulelere gidecektim. Bi anda tam onbin kişilik bir askeri gurup beni yaka paça yakalayarak seçim sandığına götürdüler. Verdiğim oy ile İramses 173. kez kral seçildi. Ve gece üç buçukta iş başı yaptım. Ben ikiz kulelerin tekinde çalışacağımı düşünürken, diğer binadaki capon arkadaşın emekliye ayrıldığını ve o kuleye de benim bakmam gerektiğini söyledi sekreter abi. Kabul ettim. İki kuleye de ben servis yapacaktım. Bu da maaşımın iki katına çıkacağını bir daha inmeyeceğini gösteriyordu. Hemen kaloriferi yakıp, çayı ayranı kolayı ve kahveleri demledim. Bilgisayarımın başında msn den siparişleri bekliyordum. Yıllık net birmilyon beşyüzbin yeniselçuklu lirası alacaktım. Bu arada msn ye 497. kattan demli bir ayran siparişi geldi. Koşarak bir dakika içinde söylenen yere vardım. Ve yeni bir ikiz kuleler rekoru kırdım. İlk günler olduğu için göze girmeliydim. Nasıl olsa ilerde siparişleri sallar sırt üstü yatardım. Döndüğümde, kalorifere attığım okunmamış gazetelerden ağır bir gaz kokusu içeriye yayılmıştı. Ne yazık ki ben o gaz kokusunu görememiştim. Cep telefonumum tuş aç kilidine basınca büyük bir patlama çatlama yıkılma oldu. Ortalık bir anda toz toprak oldu. Bu yıkılmanın yanında eşantiyon olarak etrafta bulunan 153 adet süper bina da yıkıldı. Allahtan gündüz kondulardan bir çoğu sağlamdı. Benimse zararım sadece 153 demli kolalarım dökülmesiydi. Bu olay üzerine biraz hüzüne kapıldım. Yinede şükrettim. İletişim Araçlarım olan diz üstü diz altı ve diz yanı bilgisayarlarıma bişey olmamış, sadece cep telefonumdaki konturlarım sıfırlamıştı. Bu olay yüzünden büyük İskender hindistana savaş ilan etti. Bir anda borsası alt üst olan Sümerlerde mısırlılara karadan havadan denizden, karanın altından, denizin üstünden taaruza geçti. Bu olayı bahane eden san Marino parlementosu altın ve elmas üretimine son verdiğini dünya kamu oyuna beyan etti. Bu patlamanın ardından en büyük zararı futbolda gören, Filipinler adası Madrit, Münih, Konya, Sincan İmparatorluklarına savaş ilan etti. Savaş kararı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğü girdi. Bu cephelerde kırk bir sene başarılı olamayınca, Lüksemburg ordusundan yardım istedi. Bir kalorifer patlamasının nelere sebep olduğunu çok iyi biliyordum artık. Moralim acaip bozulmuştu, tekrar yürüyerek memleketime dönmeye başladım. Bi ara savaşın olduğu kanın kilolarca aktığı bir ülkeden geçtim. Buraya kanlı ada, daha sonrada kanada ismini verdim. Verdim ve bi daha almadım. Aman onların olsun ya. Neyse uzun bir ırmağı koşarak geçtim. Amma da uzun olan bu ırmağada amazon ismini verip yürüyerek memleketime döndüm. İlk önce mısırlılar ile Hititler arasında barışı sağlayıp kadeş antlaşmasını imzalattım. Bu anlaşma ile bonservisi yedi milyar mısır lirasına Hitit kralını babillilerle evlendirdim. Acilen tekrar memleket dışına çıkıp çin seddinin yıkımı çalışmalarına katıldım. İğne ile bir yılda tam yarım metre yer söktüm. Buna karşılık sekiz kamyon pirinç kazandım. Hala yiyoruz. Gide gide Çinlilere döndük. Gözlerimiz çekildi iyice. Neyse çin dönüşü moskovaya uğrayıp cengizhan ile biraz hasbihal ettim. Ancak memleketimden yükselen duman işaretinden durumun hiçte iyi olmadığını anladım. Sırbıstan veliahtı Avusturyalı bir kızı kaçırmış. Bunun yüzünden Fransa bize savaş ilan etti. Kızın çeyizini vermediniz diye. Oysa ikisi de birbirlerini aslı ile Ferhat gibi sevmişlerdi. İki gönül bir olunca samanlık seyran olur dedim ama inanmadılar. En sonunda bu atasözümüzü ortadan kaldırmak için bizim samanlığı yaktılar. Kızın çeyizi olarak ferhatı yanıma aldım. Ve memleketimden dağları oyarak Fransaya su götürdük. Ben anladım ki el kapısında çalışmak zor ve güç oluyor. Bazen küçük sorunlara neden oluyordu. Hemen çöldeki arsalarımıza doğal gaz, biraz petrol, sulak yerlerine de tuz ektim. Gece tuzlarımızı otlayan pers hayvanları yüzünden Perslilere savaş ilan edip, onları aşağı ayrancı yakınlarında bir buçuk kamyon sopa çektim. Ben savaşa karşı biriydim. Yinede her ihtimale karşı acilen on bin adet savaşan ufo üsleri kurdum. Buyuk Mezopotamya kralından yakacak yol ve ev kirası istedim. Sağ olsun imparator hanımın bileziklerini bozdurup yardım etti. Böylece en büyük sorunum olan, büyük hun imparotoru metehana kira borcumu ödedim. Ayrıca Atilla’ya da otopark borcumu ödedim. Hayat artık yavaş yavaş rutine binmişti. Birde benim meşhur köpeğim Tüberkuloz var. Küçük yaşta yanıma alıp büyütüp yetiştirmiştim. Tam yedi tane yabancı dil biliyordu. Kuşça, aslanca, koyunca, v.b. gibi dilleri çok iyi öğrenmişti. Çağın gerektirdiği bütün bilgileri öğretmiştim ona. O benim sağ kolumdu. İnce narin zayıf yapısına rağmen çıktığı tüm ağır siklet boküs maçlarını kazanmıştı. Ve yine yakın bir zamanda beş yıl sonra, tam oniki kişi ile aynı anda yine ağır siklet bokus maçına çıkacak. Şimdiden antremanlara başladı. Sevgili köpeğim aynı zamanda çok iyi bir avcı idi. Bir seferinde frigyalı emir şerefine verdiğim av partisinde herkesi hayranlıklara sürüklemişti. Havaya nişan alır, otuz mızrağı aynı anda fırlatır, ardından mangalı ve domates ve biberleri havaya fırlatırdı. Ördek ve kazları havada vurur daha yere düşmeden kızartıp masalardaki her bir tabağa düşmesini sağlardı. Dünya da ayak basmadığı hiçbir yer bırakmamış, ilk dünya coğrafya kitabını yazdı. Ee nede olsa benim köpeğimdi o. Artık bende köpeğim de sorunlarla uğraşmaktan iyice bunalmıştık. Kendimize iyi bir iş bulup veya kurup sıradan insanlar gibi yaşamak istiyorduk. Tüberkuloz kendisine bir futbol takımı satın aldı. Şimdi orada stadın temizliğinden sorumlu. Bense hala iş arıyorum. Acaba diyorum yeniden ikiz kulelerde mi çalışsam ne? AHMET ÖZTÜRK
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |