Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Sen gideli hayli zaman oldu. Yokluğunda kaç gün geçti, kaç defa güneşin hüzünlü boynunu büküp battığını izledim bilmezsin. Batmayan ne var ki şu dünyada. Her şey fanilik için yaratılmış yer yüzünde. Batmayan tek şey aşk ve aşkın samimi çocukları kaldı. Dilden dile anlatılan ölümsüz sevdalar kaldı. Dünya döndükçe unutulmayan sevdalar kaldı. Bir onlar ölmedi fani dünyada. Onlar önce ayrılığı öldürmüşler, öldürmüşler gönüllerinde ayrılık denilen, sevdaların azrailini. Senin acıların olmasaydı elbette unuturdum seni. O acılar ki hayatımın değişmez bir parçası oldu. Sen o acıları getirdin ömrüme, o acılar her seferinde seni getirdi karşıma. Ne zaman seni ansam üzülürüm ey yar. Yine de sen üzülme, mutluluğun anahtarını bul isterim. Ve senin için neler istemedim ki ben. Hep sev, hep sev ve sevil istedim. Rabbimizi çok sev, rabbimizin dostlarını, anneni, babanı, kardeşlerini, dostlarını, tabiatı, hayvanları bitkileri her şeyi çok sev istedim. Ama yar olarak benden başka sevme istedim. Hep sev sevil ve daima gülümse istedim. Yaşamın biricik gayesi olan sevdalı gülümsemeni istedim. Sevdaya hiç küsmeyen gönülle hayata ve hayatın içindekileri sev istedim. Yokluğunda kaç gün battı bilmem. Nerede nasıl tükettim yaşantımı inan hatırlamıyorum çoğu zaman. Sanki yaşlanıp hafızasını kaybetmeye yüz tutmuş yaşlı insanlara döndüm. Sanki yaşamadan geçiyor zaman. Bir çok insan akıp zamanın gittiğin biliyor. Ben onun bile farkına varamıyorum artık. Ne uykuda tat var nede başka bir yerde. Kim ne haldedir inan bilmiyorum. Bildiğim tek şey, senin yokluğunla birlikte mutluluğunda yok olduğunu bilmek. O son sözün, beynimi her gün kemirir durur. Hayatıma dair ne varsa her şeyi kemirip tüketti. Bu büyük ayrılık cümlesini keşke hiç duymasaydım. Bir insan intikam düşünür gibi nasıl kirletebilir bir başka insanı. Aklımı almayan bir şeyi yine aklımla yenmeye çalışıyorum. Ne kadar da zavallı bir duruma düştü bu aklım. Bu büyük cümle, bir tek şeyi anlattı bana. Bu benim hasretli bekleyişim asla mutlu bir sonla bitmeyecek. Ömrümde bir kez dahi olsun yüzüne dahi bakmayacağım senin. O hiç bıkmadan usanmadan baktığım o gül yüzüne bir kez dahi olsun beklide göremeyeceğim. Görsem de bakamayacağım. Büyük bir uçurumdan düştüm sanki. Kaç yerim param parça olmuş, kaç büyük yaram var artık bilemiyorum. Hayat öyle veya böyle devam ediyor. Bu sürüp giden hayatta halim hiçte iyi değil. Ya sen ne haldesin? Beni kedere salan bir soru cümlesi daha yeniden üzüyor beni. Nerdesin ne haldesin? Görememek bilememek azap veriyor yeniden bana. Kendi kendime acılar icat ediyorum. Ve o düşüncelerde oluşan o acıları dindirmek için sanki neredeyse şeytandan dahi medet umacağım. İnsanoğlunun en büyük düşmanından dahi medet umacak duruma düştüm. Oysa şeytan kimi mutlu etti ki beni mutlu edecek, aklımda gönlümde karşı çıkıyor. Rabbimizden umudunu ancak Rabbimize inanmayanlar keser. Benimse sebebini bilmediğim tuhaf bir umut var içimde. Mutluluğu tekrar bulacağıma dair küçük bir umut. Tekrar mutlu olacağım insanlara varlıklara tebessüm edeceğim günleri özlüyorum. Şu an elbette mutsuzum. Hem de hiç bilemeyeceğin kadar mutsuz ve huzursuz. Halimi bilemezsin, düşünemezsin dahi. Düşünsen de anlayamayacağın bir yerdeyim. Bildiğin bir yerde, bilmediğin bir halde hayat oyunumu oynuyorum. Geçmiş her gün biraz daha uzaklaşıp gidiyor o meşhur ayrılık vaktinden. Bir şeyler var geçmişimde kalan. O bir şey, dünde hiç kalmıyor. Sanki hep yarın gibi, hep karşıma çıkıyor. Sevsen de sevmesen de ben geldim diyor. Arsız yüzsüz bir varlık gibi hayatımın baş köşesine geçip beni yönetiyor sanki. Masal misali bin başlı devler gibi, her gün hayatımda o ayrılık adı verilen dev. Her kolunda ayrı bir acı ile saldıran bir dev. Sen ve ihanet. Dikilip duruyor karşıma. Yarın olup giriyor günlerime ömrüme. Keşke hayatımda şu keşke lafları hiç olmasaydı. Keşke bir nefeste seni unutabilseydim. Kaç kez kendime affet gitsin, unut acın bitsin dedim. Olmadı, olmadı işte. Koskocaman bir nafile cümleydi benim için. Faydasız beyhude bir cümle. Hiç sevmesem de, sevemesem de, kara günleri yad etmekle geçiyor ömrüm. Devasını bulamadığım ince bir hastalığın içinde çürüyüp yavaş yavaş eriyorum. Gözlerim sevgiyi görmez, kulaklarım kahkahanın hazzını unutmuş. Varlıkların rengi silinmiş. Yavandan daha yavan, amacı huzuru kalmayan çöle döndü ömrüm. Hiçbir insanın paha biçmediği uzun büyük kum yığınları gibi enkaza döndüm. Çektiğim onca acıdan sonra, hiçbir varlığa ayrılık yazılsın istemem. Ve sen sevdiğim. Umduğundan büyük sevdalar yaşa isterim. İsterim ki ömrünü gerçek güzellikler için sarf et. Benim gibi geçirme ömrünü. Gerçek sevgiler için emek sarf et. Unutma ki sevgi aşk en güzel varlıktır. Sevgiyle emekle her geçen gün büyüyen bir nur. Ahmet Öztürk
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |