Paul'un Peter hakkında söyledikleri, Peter'den çok Paul'u tanımamızı sağlar -Spinoza |
|
||||||||||
|
Ve zaman tıpkı diğer varlıklar gibi beni de azar azar sona doğru götürüyor. Kim kurtulmuş ki zamanın elinden sen ve ben kurtulsak. O ölünen ama dönülmeyen sona doğru. Her varlığın yaptığı ve ettiği ile baş başa kaldığı o büyük güne doğru gidiyoruz işte. Bilmem yakındır bilmem uzaktır. Bambaşka bir mekana ve zamana doğru gidiyorum artık. Tümden yok olup gitmek yok ki. Zaman giderek yaşlanıyor, ben giderek yaşlanıyorum. Bir kere geldiğimiz bu dünyada sen yoksun ya. Yaşasam ne yaşamasam ne diyerek avutuyorum kendimi. Yaşamadan yaşlanan var mı ki şu kainatta. Yaşarken acı çekmeyen, ayrı düşmeyen, bir ömür boyu yana yana, bıkmadan usanmadan var mıdır ki yarini. Ah yar ah yarim. Şimdi ben sensiz yarım, hayaller solmuş, araya kapanmaz yarlar girmiş. Kapanmayacak yaralar düşmüş gönlüme. Zaman aldığı emri kusursuzca yerine getirmeyen çalışan, varlığı görünmeyen muhteşem varlık. Benimde seninde bu zaman denen varlığın bir yerinde bir bölümünde bir zerresinde karşılaşmamız bir sevgi yaşamışlığımız var. Kim bilir zamanın hangi bölümündeydi. O günden bu güne zaman aktı gitti. Bir sel gibi silip attı sanki geçmişimizi. Sanki seninle hiç mesut yıllarım olmadı. Sanki o bakmaya doyamadığım gözlerini görmemişim. Hiç kıyamadığım ellerini almadım avuçlarıma. Nasıldı bir sevdaydı yaşadığımız unutturdu sanki zaman. Hangi kabahat hangi suç yüzünden bu felaketler geldi başıma bilemez oldum. Kim bilir beklide zaman bizi saklıyor bir yerinde. Yine sen yine ben ve yine yana yana büyük sevmelerimiz. Belki biz yine o yerde mutlu iki kişiyiz. Ah bir dönebilsek o parçaya o zaman dilime bir erişebilsem. Elimizi uzatıp bir yakalayıp hiçbir daha bırakmasam. Ölsem ama dönmesem, bırakmasam sevgi dolu günlerimi. Mutluluklarımı koynuna bıraktığım zaman, usul usul akıyor yatağına doğru. Bizler sırtında gidiyoruz işte, akıyoruz ölüme doğru. Zaman geçiyor, bulutlar geçiyor ,varlıklar geçiyor, her şey geçip gidiyor bu dünyadan. Her şey fani. Peki bu acılarımda fanimi. Gün olur onlarda geçip gider mi sevdiğim. Bunca çektiğim acılarımda gün gelip geçip gider mi sevdiğim. Gitsin de gelmesin bu kara günlerim. Ne kadar susadım aydınlığa gülmeye bir bilsen. İçten doya doya gülmek, içten mutluluktan kana kana ağlamak istiyorum. Ağlamak, ağlamak, ağlamak… Yüzüm ölümü hatırlatıyor bana. Kefen bezine dönmüş bir sima var görüntümde. Bilirsin işte, sorarlar işte halimizi. Hastayım deyip geçiştirmeye çalışsam da, inanmıyorlar bana. ben diyemiyorum işte. Dilim varmıyor onsuzum kimsesizim demeye. İçimde bir büyük dert, bir de kefen gibi beyaz bir yüzüm var. Kanı çekilmiş, umutları uçup gitmiş bir insan yüzü var yüzümde. Ne zaman aynaya baksam, heyhat ki yüzümde dahi seni görüyorum. Sanıyorum ki birisi gülerek bakacak gözlerimin içine. Biran durduktan sonra yokluğunu yeniden hatırlıyor beynim. Dün mutlu eden bugün en derinden üzüyor. Ve ben bunun adına aşk diyorum. Unutulmaz doyulmaz bir aşk diyorum. Hala aşk diye inanıyorum. Aşk için senin için hala yanıp yanıp tutuşuyorum. Sevmenin en güzelini yaşamak isterken, sevginin en acısını yaşıyorum. Ne yazık ki hayat, insana düşlemediklerini, düşünmediklerini de getiriyor. Şimdi zaman bana ömrümü üzülmekle geçireceğim bir çirkin armağan getirdi. İçi dışı güzel insan dediğim sen çaresiz dertlere düşürdün beni. Oysa bir zamanlar sevmek güzeldi, sevilmek ise bambaşka güzeldi. Sevginin gülüşü güzeldi. Sevgilinin gülüşü güzeldi. Aslında ne sen güzeldin ne de ben. Güzel olan sevgiydi. Onun saflığı masumluğuydu. Bazen seni hatırlamaya çalışıyorum. Kaç zaman geçti bilmez oldum. Nasıl yaşadığımı ne yaptığım bilmeden yaşadım. Avare misali. Hayal meyal bir yüz, hayal meyal bir gülümseme düşüyor aklıma. Elbette benimde gülümsediğim günlerim oluyor. Bazen gülümsüyorum bir şeylere. Ama niçin neye gülümsediğimi unutuyorum. Bazı anlar acı, bazı anlar tatlı bir gülümseme dudağımda beliriyor. Bazen de gülüşlerin geçiyor gözlerimin önünden. Uzanmak yakalayıp bir daha bırakmamak istiyorum. Ama acı bir gülümseme ile hayal olan gözlerinin ardından baka kalıyorum. Yarım yamalak tamamlanmamış buruk gülümsemelerle yaşıyorum işte. Neredeyim nerelerin dibine düştü şimdi zavallı ömrüm umutlarım inan bilmiyor, dertlerin içinde inceden inceye eriyorum. İnceden vuruyor hasretin beni. Sonrası mı? Boşver. Bir acı gülümsemede sen bırak gökyüzüne. Acı bir gülümseme yolla bulutlara. Bedeli çok ağır ve çoğu zaman dayanılmaz bir acım var. Bir tek cümle hayatımı düzeltemeden yeniden yıkıyor. Hangi bedeli ödesem de bu acıdan kurtulsam bilemiyorum. Kalbim ne zaman sulh ve sükuna erer ki. Bilinmeyenlerin içinde eriyip gidiyorum. Peki şimdi sen nerelerde ne hallerdesin bilemiyor, göremiyorum. O çok sevdiğim sen, can attığım, canımı attığım, canımdan vazgeçtiğim, canıma can katıyor dediğim sen. O büyülü sevdiğim. Şimdi neredesin? Bir kez duysam bende pişmanım sensiz bu hayat çekilmiyor dediğini. Bir duysam bende deliler gibi özledim dediğini. Ah bir duysam ne kadar çok sevildiğimi. Bir duysam da dünyama ışık doğsa. Nereye gittin ey sevdiğim. Hangi çileyi doldurmam için bırakıp gittin beni. Hiç düşünmedin mi benimde senin gibi etten kemikten bir insan olduğumu. Taş mı sandın ki dayansın yüreğim. Taş olsa dayanamaz ki büyük bir sevdaya. Peki sen ne haldesin. Bazen de olsa ben bilemesem de göremesem de duyamasam da özler misin yine. İçli ahlar çekip neredesin diye sorar mısın kendine. Dert de mi, kederde mi yoksa huzurlar içinde misin. Yoksa sende benim gibi derinden derine üzülüp ağlar mısın. Bitmeyen çileler içinde eriyip gidiyor musun? Sen sevdiğim sen. En çok sevdiğim, acısından dahi vazgeçemediğim sen sevdiğim. Sen de benim gibi dertlerle içli dışlı olma isterim. İsterim ki mutluğu en güzeliyle yaşayasın. Sevmekten, sevilmekten, kana kana yanmaktan mutlu ol. İç dünyasında benim gibi, inim inim inleme sevdiğim. Sen kalbini sevgiye aç. Her varlığı doya doya sev. Benim gibi gönül kapılarını kimseciklere kapatma. Matemler tutma. Yıkılmaz duvarlar örme yüreğine. Dert, hüzün uğramasın yüreğine. Ne çekersem çekeyim. Hangi çile içinde çürürsem çürüyeyim sen üzülme ağlama emi sevdiğim. Ağlama…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |