Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
Karanlığın içine doğru giderken yüreğim aşk denen o efsunlu kelimenin büyüsüyle dolup taşıyor. Aşk işte nasıl anlatabilirim ki halimi? Sessizim bugün, duygularımın parmaklarımın ucundan ayrıldığı bir haldeyim. Karanlık odamın penceresinden süzülen ışığın önündeyim, küçük bir kâğıt ve kalemimle. Her defasında bir şeyler yazıyorum ve yine her defasında siliyorum. Belki de son yazım olmasındandır diye avutuyorum kendimi. Yalnız kalacağım korkusu ile beklide yazıma bir türlü başlayamıyorum. Derin bir nefes alıp yine bir şeyler karalıyorum kâğıda, ama adından başka bir şey aklıma gelmiyor. Daha önce hiç böyle olmamıştı diyorum ve neden diye soruyorum kendi kendime. Şimdi arkana yaslanmanı –gerçi nasıl yaslanacaksın ki- ve gözyaşlarını boşa takıp hızlanmanı istiyorum bu yazıyı okurken. Frene basmanı istemiyorum ve çekip gitmeni. Sevdiğim aşkı anlatmıyorum sana sadece sınırları belirlenmiş aşk sunuyorum. Aşkı anlatmak, aşkın sınırlarını belirlemek olur diye söylüyor yüreğim bana. Sınırları belirli hiç kirlenmemiş bir aşk sunuyorum sana. Elini tutmak isterdim hep, gözlerimden bir buse kondurmak isterdim yüreğine, haykırmak isterdim pervasızca aşkımı insanlara ve ağlamak isterdim doyasıya. Sen konuşunca hayatın o anda durduğunu zannederdim, seni gördüğümde yıldızların ne kadar sönük kaldığını fark ederdim, güldüğün zaman yeni doğmuş bir bebeğin gözlerinde beliren yaşama heyecanını bedenimde hissederdim. Hayat senle güzeldi, aşk yalnız seninle yaşanmaya değerdi. Sihirli kelimeleri hep sana söylemek isterdim, ama olmadı. Kuşlara, ağaçlara, odamın boş duvarları defalarca kez duydu o kelimeleri ama sen… Seninle tanıştığımız ilk günü hatırlıyor musun? Ben hiç unutmadım, unutamadım. Bir Salı sabahı seni gördüğümde güneşin seninle yarışmak için bu kadar parlak olduğunu anladım. Sen ayrı bir güneştin ve benim üzerime doğmuştun o gün. Yanına yaklaşmak ve seninle konuşabilmek için aklımda bin bir türlü bahaneler oluşturmaya başladım. Neler düşünmedim ki neler… Ve tüm cesaretimi toplayıp yanına yaklaştım. Kalp atışlarımla sanki dünyayı titrettiğimi düşünüyordum. Kendi kendime ne oluyor bana dedim ve bir türlü aklımı toplayamıyordum. Bunun adı AŞK’tı sevdiğim sonra anladım. Hatırlarsan yanına yaklaştığımda yüzünü bana döndüm sanki sana geldiğimi anladın gibi baktım gözlerim içine. İşte dedim şimdi tam sırası; ama olmadı adeta lal olmuştum ve sen uzaklaştın gittin. O anda senle birlikte ferim de uzaklaştı gitti benden. Bu böyle olmayacak dedim kendi kendime, koştum yanına vardım ve içimden ilk geçen sözleri sana söyledim. Hatırlıyorsun değil mi keşke cevap verebilsen. “Müsaitseniz size aşık olabilir miyim” demiştim. Sen güldün ve uzaklaştın. Hiçbir şey anlamamıştım bu gülüşünden, hiç konuşmadan evime, sihirli kelimeleri sana bir türlü söyleyemediğim ama duvarlarıma defalarca kez haykırdığım o küçük odamdaydım yine. Uzun süre düşündüm seni, gözlerimin önünden gülüşüm bir türlü gitmiyordu. Ne yapacağını bilmeyen küçük bir çocuk gibi sessiz ve sakin bir şekilde sustum. Okadar derin bir sessizlik olmuştu ki nefes alıp vermemi bile kulaklarım işitir olmuştu. Bunun adı AŞK’tı Sevdiğim, ilk görüşte aşk dedikleri bu olsa gerek. Sonraları seni görmek için hep oradaydım, bana güldüğün yerde. Hiç konuşmadan seni izliyordum. Konuşmanı duyabilmek, sana yaklaşabilmek için her yolu deniyordum. Gülüşünü tekrar gördüğüm zaman ki halimi anlatamam bile. Ama bana gülüşün başkaydı, beklide içselleştiriyordum ama olsun yine de başkaydı benim için. Hiç konuşamadım seninle, ama sebebini bile bilmiyordum. Belki de bu rüyadan uyanmak istemiyordum. Uzun süre düşündüm konuşmayı ve karar vermiştim rüyadan uyanmak pahasına olsa bile. İçimdekine engel olamıyordum, AŞK buydu Sevdiğim. Her şeyimle hazırdım konuşmaya. Kelimeler dudaklarımdan dökülecekti ama ben onları yüreğimden yollayacaktım sana. Yine oradaydım; ama sen gelmedin. Bekledim, bekledim, bekledim… Gelmeyeceğini bilerek yine de bekledim. Çünkü bedenim değil benliğim istiyordu bunu. Sonra öğrendim neden gelmediğini herkes gibi. Hiçbir şey söylemeden yüreğim yürümemi söyledi sadece yürümemi ve yürüdüm, nereye gideceğimi bilmeden. Ne kadar yürüdüm bilmiyorum, aslında hiçte bilmek istemedim. Karanlığın içine giderken yüreğim AŞK denen o efsunlu kelimenin büyüsüyle dolup taşıyordu. Evimdeydim, yine odamda, penceremden sızan ışığın önündeydim. Bir mektup yazmaya karar verdim sana, okumanı o kadar ister(d)im ki. Karar verdim Sevdiğim, yarın getireceğim mektubumu sana. Sabah yine erken uyanacağım ve bana AŞK’ın ne demek olduğunu yüreğime düşürdüğün yere gideceğim ve sen gelmeyeceksin; ama bu sefer ben sana geleceğim. Önce bir çiçekçiye uğrayacağım sonra da bir kap su alıp yanında olacağım ve sana mektubumu okuyacağım. Biliyor musun Sevdiğim ilk konuşmamızda sihirli kelimeleri yine ilk sana söyleyeceğim. Fatih Mehmet Mirza
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Fatih Mehmet Mirza, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |