..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sanat hem bir coşma, hem bir yadsıma işidir. -Camus
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > ilknur DİNÇEL




23 Mayıs 2009
Silahların Gölgesinde Bir Adam ve Bir Aşk...  
Sözüm ona, kollama...

ilknur DİNÇEL


"Hayır Nejat bey, teşekkür ederim ama gitmem gerekiyor. Akşam nasılsa tekrar geleceğim" derken sanki gizli bir randevu veriyordu Aytuğ komisere. Kelimelerin özgürlüğünü kullanarak, ikisinin anlayabileceği cümleler kuruyordu. Bi rataftan gitme hazırlıkları yaparken bir yandan da akşam onu görüp göremeyeceğinden emin olmak istercesine aynı şifreli cümleleri Aytuğ`dan da bekliyordu sanki farkında olmadan.


:AIGB:
Mesleğinin balayında, tabir-i caizse çiçeği burnunda bir komiserdi genç adam. Meslekte yeni olmasına rağmen, ardı arkası kesilmeyen başarıları konuşulur hale gelmişti tüm teşkilatta. Terörle Mücadele departmanında adından sıkça söz ettiren bir komiser olmuştu kısa sürede. İşine olan aşkı, derin vatan sevgisiyle birleştiğinde önüne geçilemez bir güç kazanıyordu sanki... Yüzünü bile görmediği şehit babasına dair hiçbir şey yoktu hayatında ama kolaylıkla takip edebileceği adımlarının izlerini sürmek zor gelmiyordu genç komisere.
Planlanan son operasyonu düşüne düşüne hırsızlık bürosundaki arkadaşının yanına gidiyordu yavaş adımlarla. Kapıyı çaldı, "girin" sesini beklemeden içeri girdi. Arkadaşı meşguldü. Kapkaca uğramış genç bir bayanı sakinleştirmeye çalışıyordu.
Genç kadın şoka girmiş ve çok korkmuştu. Bir an için de olsa başını kaldırıp kapıya yöneltti gözlerini. Ağlamaktan şişmiş, mahmurlaşmış yosun rengine çalan gözleri genç komiserin deniz mavisi gözleriyle çarpıştı. Bir süre tanıdık bir simayı incelermişcesine bakıştılar. Genç komiser başıyla selamladı genç kadını. "Merhaba hanım efendi, ben komiser Aytuğ" derken hayranlığı sesine yansımıştı sanki. Oraya neden geldiğini bile unutan kadın "Merhaba Aytuğ bey, ben de Burcu" dedi.
Bu karşılaşmadan ziyadesiyle memnun oldukları ses tonlarına iştirak ettiğinden "memnun oldum" formalitesine gerek duymadılar.
Resmiyet içeren formalitelere ve sözcükleri gereksiz tüketmeye niyetli olmadıkları genç adamın arkadaşının gözünden bile kaçmamıştı. Genç kadın şoku atlatmış gibiydi ve hatta neredeyse kapkaca uğradığı için kendisini şanslı hisseteye bile başlamıştı.
Aytuğ komiser hala bir eli kapıya yapışmış halde ayakta olduğunu fark etti ve yavaşça kadının tam karşısında ki koltuğa oturdu.
Oraya neden geldiğini unuttuğu için " Nejat öylesine bir uğramıştım. İşin yoksa bir çay içeriz diye düşünmüştüm ama zamanın yok sanırım. Ben daha sonra tekrar uğrarım." diyebildi heyecanını bastıramadığı titrek sesiyle.
Nejat komiser gülümsedi ve "Hanımefendi bu sabah talihsiz bir olay yaşamış, onu çözmeye çalışıyoruz. İfadesini aldık, Burcu hanımın işim bitti sayılır. Beklede sana bir çay söyleyeyim. Burcu hanım siz de bir çay alırmıydınız?" dedi Nejat komiser arkadaşına yardımcı olduğu için yüzüne hınsız bir tebessüm takınarak.
"Hayır Nejat bey, teşekkür ederim ama gitmem gerekiyor. Akşam nasılsa tekrar geleceğim" derken sanki gizli bir randevu veriyordu Aytuğ komisere. Kelimelerin özgürlüğünü kullanarak, ikisinin anlayabileceği cümleler kuruyordu. Bi rataftan gitme hazırlıkları yaparken bir yandan da akşam onu görüp göremeyeceğinden emin olmak istercesine aynı şifreli cümleleri Aytuğ`dan da bekliyordu sanki farkında olmadan.
"Aaa Nejat bak ne diyeceğim. Hani uzun zamandır gitmek istediğimiz bir film vardı ya, bu akşam ona gidelim. İtiraz istemem abicim. Akşam almaya geliyorum seni, işin bitene kadar da beklerim." diyebildi Aytuğ komiser. O an aklına başka birşey gelmemişti.
Oysa akşam için başka bir planı vardı ama o an bunun hiçbir önemi yoktu...
Genç kadın artık gidebilirdi. Birlikte başlattıkları bu ikisine özgü şifreli kelime oyunundan memnun bir şekilde yerinden kalktı.
Önce yardımlarından dolayı Nejat komisere teşekürlerini bildirdikten sonra Aytuğ komisere döndü. "Görüşmek üzere Aytuğ bey" dedi tekrar görüşeceklerinin sözünü veriyor olduğunu vurgularcasına.
"Görüşürüz Burcu hanım..."
Ve böylece kelimelerde kısa olan ama anlamda uzunca bir yolu işaret eden bu konuşma sona ermişti.
Genç kadın taksiden indi ve koşar adımlarla evine doğru ilerledi. Bir an önce kendini odasına atmak için can atıyordu. Teleşlı telaştı anahtarlarını çıkardı ve titreyen elleriyle zorda olsa kapıyı açmayı başardı. Hemen odasına girdi ve ilk işi dolabında ki tüm elbiseleri yatağının üzerine sermek oldu. Aynanın karşısına geçti, ne giyeceğine bir türlü karar veremiyordu. Bu halini farkettiğinde
aynadaki sersemlemiş yüzüne baktı ve kendi haline gözleri yaşarıncaya kadar güldü. "Sanki hırsızlığa uğradığım için polise değilde hoşlandığım insanla ilk randevuya gidiyorum" dedi kendi kendine... Yine güldü...
Zorda olsa ne giyeceğine karar verebilmişti vermesine ama bu kez de saçlarını nasıl yapması gerektiğine karar veremiyordu.
En sonunda doğal görünmesi ve gülünç olmaması için; beline kadar inen, sarıya çalan dümdüz saçlarını salmaya karar verdi.
Genç kızın cephesinde bunlar olmaktayken genç adam da pek farklı sayılmazdı. Bir yandan dolabını karıştırırken bir yandanda hiçbir şarkıyı çağrıştırmayan, biraz ordan biraz burdan kırptığı melodileri birbirine birleştirip ıslık çalıyordu. Hiçbir anlamı olmasa da bu çıkardığı seslerin, mutluluğu ve heyecanı temsil ettiği gayet net bir biçimde duyula biliyordu.
İkisinin de evden çıkışı neredeyse eş zamanlıydı. Emiyetin kapısında karşılaştılar ve sanki hiç haberleri yokmuş gibi,
bu sıradan bir tesadüfmüş gibi şaşırmış pozları verdiler.
"Burcu hanım!!!"
"Aaaa Aytuğ bey, siz hala buradamısınız???"
"Nejat ile bir planımız vardı akşam için, onu almaya geldim"
"Anlıyorum"
"Çok şıksınız, sizinde bir planınız olmalı akşam için"
"Teşekkür ederim, sizde öylesiniz ama benim bir planım yok. Bu hırsızlık işi çok canımı sıktı ve bu konuyla ilgilenmekten plan yapamadım desem yeri var"
"Şey....eğer arzu ederseniz..." derken konuşmayı en can alıcı yerinde kesen Komiser Nejat`tı...
"Erken gelmişsin abicim, benim biraz daha işim var"
"Olsun abicim sorun değil. Ben beklerim." dedi sinirli sinirli.
Aslında Nejat`ın bir planı vardı bunu yaparken ama henüz Aytuğ bunu bilmiyordu. Bir süre bekletti Burcu ve Aytuğ komiseri. Kasıtlı bir bekletiş olduğunu henüz ondan başka kimse bilmiyordu. Bu uzun bekleyişin ardından "Abicim daha çok bekleyecekmiyiz? Biletler yanacak!" dedi aytuğ boğulmuş ve kendisinin bile güç duyduğu sesiyle.
"Kusura bakma Aytuğ, ben çıkamayacağım sanırım. Başka biriyle git istersen, yanmasın biletler."
"Abicim bu şimdimi söylenir?" diye sitem ederken birden Burcu ile çarpıştı yine gözleri. İşte o an anlamıştı Nejat`ın ne yapmaya çalıştığını.
Gözeri parladı birden. Herşey iyi hoştu da bunu Burcu`ya nasıl söyleyecekti? İşte tamda bu noktada Nejat`ın ikinci bir yardımı girdi devreye.
"Burcu hanım işlemleriniz tamamdır. Burada bir işiniz kalmadı, artık gidebilirsiniz, bir gelişme olursa ben bizzat sizi bilgilendireceğim."
dedi ve Aytuğ`a dönüp gizlice göz kırptı. Aytuğ komiser bir anda kıpkırmızı kesildi.
Buraya kadar herşey yolundaydı. Bir tek bunu Burcu`ya söylemek kalmıştı geriye. Eşit adımlarla koridorda yürüdüler beraber.
Kapıya geldiklerinde Burcu Aytuğ`a baktı "Görüşmek üzere" dedi mahsun mahsun.
"Görüşürüz" dedi Aytuğ komiser... "(görüşürüz de nasıl?)"
Yavaş adımlarla arabasına doğru ilerleyen Burcu`ya uzun uzun baktı ve topladığı cesaretiyle bir nefeste sesleniverdi!
"Burcu hanım!!!"
"Buyrun Aytuğ bey"
Koşar adımlarla Burcu`nun yanına geldi.
"Düşündüm de, belki bu akşam bana eşlik etmek istersiniz. (lütfen evet de, lütfen, lütfen...)
Hem planınız da yokmuş. Ne dersiniz?"
"Bilmem ki..." (evet, evet, evet... (: )
"Bunu evet olarak kabul ediyorum. Buyrun arabam şurada..."
Yol boyunca ne kadar da çok şey konuştular. Hayatlarını özet geçtiler neredeyse. Daha bir saat olmasına rağmen birbirleri hakkında neredeyse her şeyi biliyorlardı. Daha doğrusu bilmeleri gerekenleri seçip çıkarmışlardı bu uzun soluklu konuşmanın içinden.
Mesela; evli olup olmadıkları, hayatlarında biri olup olmadığı... Şimdilik bilmek istedikleri tek şey buydu ve sonuç tam da duymak istedikleri gibiydi...
Sinemaya girdiler, çıktıklarında hatırlamayacakları bir film izlediler. Hatırlamayacaklardı çünkü; film boyunca boş gözlerle perdeyi izlemekten başka bir şey yapmadılar... Film boyunca derin düşüncelere daldılar. Sık sık göz göze geldiler, sık sık birbirlerine bakarken yakalandılar ve sık sık utanarak tebessümle bu utanmışlığı halı altı etmeye çalıştılar... Çıktıklarında film hakkında hiçbir şey konuşmadılar sözleşmişcesine... Anlamlı ve güzel bir sessizlik hüküm sürmeye başladı gecenin karanlığında... Sakin adımlarla yürüyorlardı ki mırıltıya benzer bir ses böldü huzurlu sessizliği. "Ben çok acıktım. Bir yerlerde birşeyler yemeye ne dersin?" fikri Aytuğ`dan çıkmıştı.
"Oluuur, hem bende acıktım sanırım" dedi genç kız ve gülüştüler.
Yemekten sonra genç komiser istemeye istemeyede olsa evine bıraktı genç kızı. HEr zamanki klasik sözlerle ayrıldılar.
"Çok güzel bir geceydi, teşekkürler"
"Asıl teklifimi kabul ettiğin için ben teşekkür ederim, benim içinde çok güzel bir geceydi. İyi geceler"
"Size de iyi geceler Aytuğ Bey"
Aytuğ eve geldiğinde bu güzel akşamı düşünmeye vakti olmadığını, yarın ki operasyon için çalışması gerektiğini hatırladı ve sabahın ilk ışıklarına kadar ince ince operasyonu tekrar gözden geçirdi. Herşey istedikleri gibi olursa, hiçbir sorun çıkmadan, tereyağından kıl çeker gibi kolayca bitirecekti bu operasyonuda tıpkı diğerleri gibi.
Bir kaç saatlik uykunun ardından erkenden uyandı. Savaşa gidermişcesine özenle hazırlandı ve emniyetin yolunu tuttu.
Operasyon için herşey hazırdı. Ekip toplandı ve malum bölgeye doğru yola koyuldular. Bölgeye geldiklerinde herkes yerini aldı.
Aylardır yakalamaya çalıştıkları bir grup terör örgütü ile karşı karşıyaydılar ve tehlikenin farkındaydılar.
"Kapıyı açın, polis..."
Açılmayan kapı içeri de çatışmaya hazırlanan bir grup olduğunun sessiz kanıtıydı sanki. Nitekim öyle de oldu... Çatışma başlamıştı...
Silahlar karşılıklı patlamakla kalmıyor bazıları hedefe isabette ediyordu...
Bu uzun soluklu ve gürültülü çatışmadan sonra silah sesleri kesilmişti kesilmesine ama 30 kişilik ekipten 5 kişi ağır yaralıydı ve bunlardan biri de Aytuğ komiserdi. 8 kişilik örgüt üyesinden de 3 üye yaşamını yitirmişti. Ekip arabaları, ambulanslar, telsizler ve koşuşturmaca içinde ki tüm gürültüler giderek azalıyordu Aytuğ komiserin algılarında. Gözleri kapanmaya başlıyordu, gücünün tükenmekte olduğunu hissetti ve yolun sonuna geldiğini düşünürken önce babası sonra Burcu düştü aklına...
Bir haftalık derin uykudan ve hatırlamadığı ameliyatlardan sonra ilk kez ışıkla karşılaşıyormuş gibi araladı gözlerini. Uyuyarak geçirdiği bir haftaya rağmen ölesiye yorgun hissediyordu ki kendisini. Neler olduğunu düşünüp kafasında şekilendirme çabasındayken birden Nejat komiser içeri girdi.
"Ooooo paşam uyanmış. Nasılsın bakalım? İyisin iyi..."
Derken neşe doluydu sesi.
Aytuğ cevap vermedi. İlk sorusu "Burcu biliyor mu olanları?" oldu.
"Bir kaç defa emniyete geldi. Gelmeyeceğini söylememe rağen saatlerce gelmeni bekledi. Sonunda kıyamadım söyledim."
"Keşke söylemeseydin! Peki hangi hastanede olduğumu da söyledin mi?"
"Hayır"
"Söyleme sakın"
"Ama neden?"
"Nedeni yok abicim, söyleme diyorsam söyleme"
"Peki peki kızma, yorma kendini..." derken bilmiyordu Burcu`nun onu takip ettiğini ve hastane odasının kapısında Nejat`ın çıkmasını beklediğini. Nejat odadan çıktı ve Burcu ile karşılaştı.
"Burcu Hanım!!!"
"Özür dilerim Nejat Bey ama öylece bekleyemezdim. Nasıl, iyi mi?"
"Neden kendin girip bakmıyorsun?"
Gülümsedi ve bir hamlede kendini odanın içinde buldu genç kız. Aytuğ şaşkındı, beklemiyordu, hiçbir şey söylemeden bakıştılar yine bir süre. Kaybetme korkusunun getirdiği yeni bir cesaret emrediyordu genç kızın dudaklarına bu kez.
"Sana bir şey olacak diye çok korktum! Neyse ki iyisin..."
"Gördüğün gibi iyiyim. Neden buraya kadar geldin ki? Hiç gerek yoktu." derken kendiside şaşırmıştı söylediklerine.
Genç kız anlam veremese de onca yaşnanlardan sonra bu asabiyetin normal olduğuna karar verdi ve usulca yatağın ucuna emaneten oturdu.
"İyi görünüyorsun, kısa bir süre sonra çıkmana izin verecekmiş doktorun."
"Neden seni ilgilendiriyor ki bu? Bu kadar yakın olduğumuzu sanmıyorum!"
"Aytuğ neyin var senin? Ben sadece..."
"Sen sadece ne?"
"Geçmiş olsun! Rahatsız ettiğim için
üzgünüm...hoşçakal"
Odadan çıkarken güçlükle zaptettiği gözyaşları odadan çıkar çıkmaz deli gibi akmaya başlamıştı. Sevdiği adamın onu istemediği düşüncesi, onu kahretmeye yetmişti. Gözyaşları içinde hastaneden ayrılırken Nejat ile karşılaştı. Nejat seslendiyse de duymamazlıktan geldi. Kimseyle konuşmak istemiyordu. Neler olduğunu merak eden Nejat tekrar Aytuğ`un odasında aldı soluğu.
"Burcu`nun hali neydi öyle? Neler oldu? Ne söyledin de kıza iki gözü iki çeşme ayrıldı buradan?"
"Onu umutlandıran herşeyi yokettim hepsi o kadar..."
"Aytuğ sen iyimisin dostum? Sen değilmiydin, ilk gözlerine baktığımda varlığımı unuttum diyen? Şimdi ne değişti, neden böyle davranıyorsun kıza? Ameliyatta kurşunları çıkarırken kalbinide mi çıkarmışlar yanlışlıkla?"
"Ben ciddiyim Nejat. Onu hayatımda istemiyorum. Ben bunca ateşin ortasındayken onu da hedef haline getiremem. Korkuyorum anlıyormusun, korkuyorum..."
"Peki onu seviyor musun?"
"Ordan bakınca hiç belli olmuyor mu? Dalgamı geçiyorsun Nejat? Tutuldum diyorum sana, anlamıyor musun?"
"O zaman saçmalıyorsun! Bu işi yapan tek kişi sen değilsin ki! Her mesleğin kendine göre bir tehlikesi vardır. Bizimkisi biraz daha riskli hepsi o... Ama riskli diye de bütün bir ömrü yalnız geçirecek halimiz yok!"
"Burcu başka abicim, Burcu başka... bunu sana ne ben anlata bilirim, ne de sen anlaya bilirsin. lütfen sadece bana yardımcı ol ve ona benden haber götürme. Bir süre sonra unutur zaten..."
"Nasıl istersen Aytuğ..."
Günler hızla geçti ve Aytuğ artık iyileşmeye başlamıştı. Haberi yoktu ama Burcu hergün Najat`ı arıyor ve durumu hakkında bilgi alıyordu. Bir gün Nejat dayanamadı ve olup biteni, Aytuğ`un neden ona böyle davrandığını bir solukta anlatıverdi. Konuşması bittiğinde, Burcu`nun telefonu çoktan kapattığını farketti ve kısa bir süre sonra hastane kapısında karşılaştılar...
"Bana şans dile Nejat..."
"Bol şans Burcu..."
Koşarak, ikişer üçer atlayarak çıktı merdivenleri ve odanın kapısına geldiğinde derin bir nefes aldı.
"Allah`ım yardım et bana" dedikten sonra kapıyı açıp içeri girdi. Aytuğ uyuyordu. Yaklaştı, doya doya seyretti sevdiği adamın yüzünü.
İlaçların etkisiyle derin bir uykuda olan Aytuğ hiç hissetmedi sevdiği kadının yanına kıvrılıp yattığını. Saatler hızla geçti ve artık gece yarısı olmuştu. Aytuğ gözlerini açtı ve Burcu`nun iki büklüm yanına kıvrılmış olarak uyuduğunu gördü. Gülümsedi, saçlarını okşadı, üzerini örttü ve sarıldı sevdiği kadına... Sabaha kadar sessiz sessiz uyuyan sevdiğine içini döktü. Onu ne kadar çok sevdiğini, neden onu kendinden soğutmaya çalıştığını itiraf etti durdu tekrar tekrar...
Sabaha karşı son bir kez öprü sevdiği kadını, teninin sıcaklığını bir kez daha hissedemeyeceğini biliyor olmanın verdiği hüzünle doldu gözleri... Son bir kez daha sarıldıktan sonra kaşlarını çattı, kızın uyanması için huzursuzlandı durdu, bir yandan da söylenip duruyordu. Genç kız gözlerini açtı. Sıcak bir tebessümde pişirilmiş, taptaze bir günaydın beklerken sevdiği adamın sert ses tonu ile karşılaştı.
"Ne işin var senin burada? Neden geldin yine? Sana gelmeni istemediğimi daha önce de söylemiştim!"
"Boşuna nefesini tüketme, herşeyi biliyorum!"
"Ne biliyormuşsun?"
"Beni neden kendinden uzaklaştırmaya çalıştığını..."
"Öyle mi? Nedenmiş peki?"
"Beni korumak için!"
"Hahh hhaahh haaa... sen de buna inandın öylemi? Çok komiksin gerçekten..."
"Hiç boşuna uğraşma, başaramayacaksın. Hiçbir yere gitmiyorum"
"Hayır efendim! Bal gibi de gidiyorsun..."
Bu inatlaşan konuşmanın ardından aşağıda bekleyen ekibe telefon etti. Bir kaç dakika sonra ekipten bir kaç polis odaya girdi.
"Nedim, hanımefendiyi evine bırakın. Sizi atlatmasına izin verirseniz çıranızı yakarım"
"Peki komiserim, derhal...Buyrun hanımefendi"
"Ben hiçbir yere gitmiyorum!"
"Hadi Nedim sen çık, kapının önünde bekle hanımı..."
"Emredersiniz efendim."
Nedim odadan çıktıktan sonra Aytuğ komiserin bakışları daha da sertleşmişti.
"Sabrımı zorluyorsun Burcu. Madem tatlı dilden anlamıyorsun o zaman aç kulağını ve beni iyi dinle. Seni sevmiyorum, seni istemiyorum. Bir kaç gün takılmak eğlenceli olabilirdi ama gördüm ki sen bu arkadaşlığı fazla ciddiye alıyorsun. Bana göre değil bu işler. Hiç hazetmediğim şeyler. Ben kim, ciddi bir ilişki kim... hah, mümkün değil. Hadi güzelim hadi, boşuna yorma kendini. Benden sana yar olmaz..." derken Burcu`nun gözlerinin içine bakıyordu. Onun gözlerine baka baka nasıl yapabilmişti bu konuşmayı hiç bilmiyordu. Burcu`yu da pes etmeye zorlayan, gücünü tüketen bu olmuştu zaten... Karşısında tükenen gücüne, acizliğine, gözyaşlarına rağmen nasıl edebilmişti onca sözü bir çırpıda! Sevmiyordu demek ki! Hem sevse böyle yapmazdı. Sevme kıyamazdı, kıramazdı... Ama o kırmıştı. Hem de hırçınca, alay edercesine kırmıştı... Gözlerini Aytuğ komiserin gözlerine dikmiş bunları düşünüyordu genç kız. Bir yandan da elinde olmadan ağlıyordu. Kendini aptal gibi hissediyordu. Kelimeler tükenmişti sanki, tek bir kelime bile yakalayamıyordu içinde ki muharebede gazi olurken...
Hiçbir şey söylememek belki de en iyisiydi. Gözlerini aldı genç komiserin gözlerinden. O an Aytuğ`da anlamıştı o gözlere bir daha asla geri dönemeyeceğini... Kırgındı genç kız, hem de çok kırgındı. En büyük isyanı suskunluğu olmuştu o kapıdan çıkarken...
Manasızdı tüm bu olanlar, anlam veremeyeceği kadar gereksizdi bu ayrılık... Daha başlamamış bu ilişkide duymayı beklediği ne çok şey vardı oysa, bu gün duyduklarının tam karşısında tezat oluşturacak...
Genç adamın pişman olması fazla zaman almadı. Genç kız hastaneden çıktıktan 5-10 dakika sonra telefonuna sarıldı ve genç kızı aradı ama o tanıdık ses "aradığınız kişiye şuan da ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyin" diyordu. Kızgın olduğu için telefonunu kapatmış olabileceğini düşündü ve ona biraz zaman tanımaya karar verdi genç adam... Kendini nasıl affettireceğini düşünürken Nejat girdi içeri. Yüzü bembeyazdı... Telaştı değildi ama şokta gibi bir hali vardı.
"Neyin var Nejat, iyi misin kardeşim?"
"Burcu`yu kendinden soğutmanın ve ondan ayrılmanın sebebi onu korumaktı değil mi?"
"Evet ama artık hatamın farkına vardım. Onu koruya bilirim. Onsuz olmak istemiyorum." derken ne kadar da neşeliydi sesi.
"Burcu burada..."
"Ciddimisin? Nerede, hadi söylede yanıma gelsin. Ona, onu ne kadar çok sevdiğimi bir an önce söylemek istiyorum."
"Zemin katta"
"Zemin katta ne işi var ki, sen benimle dalgamı geçiyorsun?"
"Az önce duyduğun o ambulans sireni Burcu içindi. Dalgın ve bitkin bir şekilde yürürken bir araç çarpıp kaçmış. Dayanamamış bünyesi, hastaneye getirilirken yolda can vermiş. Bravo abicim, çok güzel korudun gerçekten..." derken hıçkırıkları çok net duyula biliyordu Nejat`ın...
Aytuğ konuşmuyordu. O günden sonra hiç konuşmadı ve hala da konuşmuyor...

Birini korumak istiyorsak önce kendimizden, lafımızdan-sözümüzden, yaratacağımız olumsuz etkiden korumalıyız...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gözyaşlarına Vuran Ay Işığı Olmak İstiyorum
Aşkın Kozasından Çıkışı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yoldan Bile Çıkabilmeli... [Şiir]
Beklenen Aşk... [Şiir]
Gerçekse İşte Asıl Gerçek... [Şiir]
Sahte Masal [Şiir]
Hayatın Satır Aralarına Tutunmak... [Deneme]
Kabul Gecesi... [Deneme]
Bu Kaçıncı Hançer Kalbime Sapladığın... [Deneme]
Sen Kangren Olmuş Kolumsun Artık... [Deneme]
Benim Yüreğimde Aşk [Deneme]
Amaç Neydi Bu Aşkta... [Deneme]


ilknur DİNÇEL kimdir?

hayat akıp giderken avuçlarınızın içinden kendi duygu ve düşüncelerinizde yarattığınız benliğinizin dışına çıktığınız bir anda ortaya çıkıveren kelimeleri takip edip giderken yarattığınız eserlerdir sizi siz yapan

Etkilendiği Yazarlar:
ahmet altan


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ilknur DİNÇEL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.