Ağlamak da bir zevktir. -Ovidius |
|
||||||||||
|
Var mısın, yok musun? Nasıl görüyoruz? Işık güneşten yola çıkıp dünyaya ulaşıyor. Sonra yeryüzüne çarpıp geri yansıyor. Bazen de ışık bir lambadan yada bir ateşten çıkıp cisimlere çarpıp yansıyor. Yansıyan ışığın bir kısmı gözlerimize çarpıyor ve gözlerden içeri giriyor. Gözün arka tarafında bulunan sinir hücrelerine çarpıp onları uyarıyor. Uyarılan sinir hücreleri beyindeki görme merkezine sinyal gönderiyor. Sonra sanki beyindeki sanal sinema perdesinde tekrardan oluşturulan bu sanal görüntüleri birisi izliyor, izliyormuş hissi oluşuyor. İçerideki izleyici sizin “Ben” dediğiniz kişi oluyor. Nasıl duyuyoruz? Aynı ışığın hikayesi gibi bu kez de sesler dışarıdan kulağımıza kadar geliyor. Kulaktan içeri giren ses dalgaları kulak zarına çarpıp zarı titreştiriyor. Kulak zarına bağlı sinir hücreleri uyarılıyor. Uyarılan sinirler beyindeki duyma merkezine sinyaller gönderiyor. Beyindeki duyma merkezinde bu sinyaller sanal sese dönüştürülüp içerideki “Ben”’e sanal olarak dinletiliyor ve kişi dışarıda oluşan sesleri duymuş oluyor. Nasıl tat alıyoruz? Dilimize değen maddelerdeki kimyasallar dilimizdeki tat alma sinirlerini uyarıyorlar. Uyarılan tat alma sinirleri sinyalleri beyindeki tat alma merkezine gönderiyor. Merkez gelen uyarılara göre oluşturduğu sanal tat hislerini içerideki “Ben”’e ulaştırıyor. Nasıl koku alıyoruz? Burnumuza gelen kimyasal maddeler burnumuzdaki koku alma sinir hücrelerini uyarıyor. Uyarılan hücreler sinyalleri beyindeki koku alma merkezine ulaştırıyor. Merkez gelen sinyallere bakarak sanal koku oluşturup bunları “Ben”’e koklatıyormuş gibi yapıyor. Dokunma hissi nasıl oluşuyor? Derimizin çeşitli yerlerine değen cisimler değdikleri yerlerdeki sinir hücrelerini uyarıyor. Uyarılan sinir hücreleri beyindeki sanal gövde üzerindeki izdüşüm yerlere sinyaller gönderiyor. Beyindeki sanal gövde üzerinde oluşan uyarıları “Ben” hissetmiş oluyor. Beyindeki görme merkezi bir travma sonucu hasar aldığı zaman insan görme yetisini yitiriyor ama rüya görmeye, hayal kurmaya devam edebiliyor. Beyindeki duyma, koku alma, dokunma, tat alma merkezleri hasar alıp çalışamaz duruma geldiği zaman hayalinizde bu sanal duyumsamaları halen gerçekleşebilirken dışarıdan gelen sinyaller vasıtası ile olanları gerçekleştiremez oluyorsunuz. Şimdi geldik sorumuza; Peki ya ön alıcılarda (göz, kulak, dil, deri, burun) bir bozulma meydana gelirse ve dışarıdan gerçek uyarılar gelmeden beyne sanki uyarı gelmiş gibi sinyal gönderirlerse yada beyindeki merkez noktalar düzgün çalışmaz ve uyarı gelmeden sanal görüntüler oluştururlarsa sistemde bir arıza olduğunu nasıl tespit edebiliriz? Tabi ki en iyi yöntem yanımızdaki birine sormaktır. “ Şunu sen de görüyor musun? “ Yanımızdaki kişide görüyorsa o cisim vardır. Görmüyorsa halusinasyon görüyoruz demektir. De… yanımızda gerçekten birisi olduğunu, kendi kendimize konuşmadığımızı nasıl kanıtlayabiliriz? Kendi kendimize dokunduğumuzda gerçekten bir vücudumuz olduğunu nasıl ispat edebiliriz. Beyinde olduğunu söylediğimiz “Ben” aslında orada değilse ve hepsini “evreni hayal eden” bir büyük “Ben” hayalinde oluşturuyor ise böyle olmadığını kendine nasıl kanıtlarsınız? Cevap: Bunu asla yapamazsınız yada en azından şimdiye kadar kimse bunu böyle olmadığının ispatını yapamamıştır. Bu soruya aranan cevap felsefenin doğum sebebidir. Düşünüyorum öyle ise varım diyenler “idea” düşünceden yola çıkarlar. İdealizim’e sarılır. İspat edemeden “maddi varlığım kesindir”’e inananlar materyalizim inancına sarılır. Cevabı hiçbir şekilde ispat edemem ama varmış gibi hissettiğim için ona uygun yaşarım diyenler varoluşçuluk, existansiyalizm’ciler ise bir inanca sarılmadan yaşarlar. Bilmediğimiz her şer sırdır bize… Gerçekte sanal bir varlığımız olduğuna inanışın yani idealizmin birkaç çeşidi vardır. En kabası ve düşünce yönünden sığ olanı ispat edemediğimiz geçici bir maddi bedenimiz olduğuna ve onun içinde maddi olmayan bir “Ben”, “Ruh” bulunduğuna ve bu maddi bedenin ve ruhun başka büyük bir ben tarafından oluşturulduğuna inanış şeklidir. Buna inanmak için fazla düşüncelere dalmaya karmaşık zihinsel gelişime ihtiyaç duyulmaz. Birileri anlatır, yazar siz de karşınızdakine inanırsınız. Daha gelişmiş bir düşünceyle biraz daha entelektüel bir zihinle varılabilen sonuç ise şöyledir. Aslında hiçbir zaman maddi bir bedenimiz olmamıştır. Ve aslında tek bir “Ben”den başka kimse de olmamıştır. Evrende tek bir “Ben” vardır ama biz sanki kendimizi ondan ayrılmış hissetmekteyizdir. Bir gün gelecek tekrar tek bir büyük “Ben” olduğumuzun farkına varacağız. Araştırın “Bir ben var benden içeri”, “Enel Hak” anlayışı, “Nirvana’ya ermek”, “Yaşam ölüm döngüsünün kırılması” v.b. konular. Birinci sığ, basit düşünüş tarzında “ikilik” vardır. “yaratan” ve “yaratılanlar” . İkinci düşünce şeklinde “ teklik” vardır. yaratan ve yaratıldığını sananlar aslında tek bir büyük “Ben” in parçasıdır çünkü sinyaller gerçekte gelmiyor ise ortada benden başkası olamaz. Peki benim “Ben”imden den başka aynı bölünmüşlük yanılgısına düşmüş diğer büyük “Ben”ler de var olsaydı ama sinyalizasyon sistemindeki arızadan dolayı onlarla hiç iletişim kuramasaydım. O kendi içinde birçok “Ben” olduğunu sanan diğerlerinden hiç haberim olmasaydı? Yani kendi içinde her biri bir evren barındıran bir çok Tanrı’nın olması ve bu Tanrı’ların birbirlerinden hiç haberlerinin olmaması da mümkün değil midir? Düşünün bakalım. Bilmediğimiz her şer sırdır bize… Sonuç: Bir şeye inanmaya başladınız mı gerçeği aramaktan vazgeçmiş olursunuz. İster idealizmin ister materyalizmin söylediklerine inanın inanç inançtır. İnsanın cevaplarını bilmediği bir soruna karşı söylenmiş doğruluğu ispatlanmamış cevapları (teorileri) doğru kabul etmesine inanç denir. Dünyada ispatlara dayanan tek bir din vardır. O gerçek dinin adı da “Bilim” dir. Bizler halen gerçekten var olduğunu ispat edemediğimiz ve içinde maddeleşmiş bedenlerimizin bulunduğunu sandığımız maddi bir evrende yaşadığımızı hissediyoruz. Yapabileceğimiz tek şey aramaya devam etmek ve cevapları bulana kadar madden varmış gibi davranmamızdır. Şimdilik çıkışımız “varoluşçuluk”tadır. Satre ve Camus’ya selamlar. Not: Burada tespit edilmiş ilginç bir olgudan da bahsetmem gerekir. Her iki gözümüzün de ortalarından geçen sanal bir çizgi ile yukarıdan aşağı iki bölüme ayrıldığını düşünün. İşte bu her iki gözün de ortasından geçen sanal dikey çizginin sağ taraflarına gelen görüntüler beyninin sağ yarım küresindeki görme merkezine, sol taraflarına gelen görüntüler beynin sol yarım küresindeki görme merkezine gönderilir. Beyindeki iki görme merkezini de birleştiren beynin tam ortasından geçen sinir hatları demeti bulunur ve böylece beyinde tek bir görüntü oluşturulur. Gerçekten yaşanan örneğimizde bir kişinin trafik kazası sonucu beynin her iki tarafındaki görme merkezlerini birbirine bağlayan bu sinir hattı kopmuş. Oluşan durumu daha iyi anlayabilmek için şunu da bilmeniz gerekir: Beynin konuşma merkezi beynin bir yarım küresinde iken, yazma ile ilgili merkezi diğer yarım küresindedir. Kazayı geçiren kişi bir süre sonra iyileşir ama kopan sinir hattı öyle kopuk olarak kalmıştır. Sonra bu durumdan kişinin beyninin nasıl etkilendiğini araştıran doktorlar bu kişinin sağına bir elma soluna bir armut koyarlar. Ve şimdi ne gördüğünü söyler misin derler. Adamın cevabı elma olur. Daha sonra elma ile armudun yerinin değiştirmeden hastaya şimdi ne gördüğünü yazar mısın derler. Adam armut yazar. Sanki adamın içinde iki tane “Ben” birbirinden habersiz yaşıyor gibi olmuştur… Ne kadar biliyoruz? Bilim ve inanç? Bilim yada inanç? Bilinç kuşağı geliyor… mu? Bilinç Kuşağı Dersleri –5’in sonu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ilker uğurlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |