Yaşam ciddi, sanat neşelidir. -Schiller |
|
||||||||||
|
Küçük bir ilçede, ailenin ilk ve son kızı olarak dünyaya gelmişti Sibel. Annenin babanın memur olduğu yani orta halli bir ailenin biricik kızıydı. Ne maddi ne de manevi neredeyse hiçbir sıkıntı çekmeden bu yaşına gelmişti. Her ailede olan sıkıntılardı bazen dert ettiği. Annesi babası tartışır, hatta boşanacağız diye kararlar alıp sonra hiçbirşey olmamış gibi hayatlarına devam ederlerdi. Küçüklüğünde üzülerek hatırladığı üzücü olaylar neredeyse bu kadardı. Aile bağları güçlü bir sülalenin içinde büyümüştü. Teyzeleri, dayıları, halaları, amcaları vardı ve anne tarafıyla daha sık olsa da her iki tarafla da görüşülürdü. Zaten kan bağı olarak teyzesi ya da amcası olmasa dahi bunun eksikliğini yaşamazdı. Bu küçük ilçede herkes birbirini tanıyor ve herkes birbirine amcalık,teyzelik ve yeğenlik yapıyordu. Çarşıda gezinirken, ki çarşı denilen yer sadece bir caddeden ibaretti, ilk defa gördüğü biri "yavrum baban nasıl aa nasıl da büyümüşsün maşallah" diye lafa başlar ve bu bitmek bilmeyen bir muhabbete dönüşebilirdi. Ama bunu ne o ne de başkası yadırgardı, çünkü bilinirdiki kendisi hatırlayamasa bile mutlaka tanışıklık vardı bu kişiyle. Bazen dersaneye, bazen alışverişe bazen de arkadaşlarla buluşmaya giderken biri yolda görüp sohbete başladı mı içinden küfür eder "yeter be bu ne bana ne senin kızından mızından teyze" diyesi gelirdi. Başarılı bir öğrenciydi, babası ve annesi başarısızlığı kabul edemeyecek kadar hırslı ve çalışkandılar. Babasının sırf Ankara'ya gelebilmek için 3 kere üniversite sınavına girmiş olmasından çok etkilenmiş olacak, okumak istediği tek yer Ankara idi. Çalıştı ve şimdi istediği bölüm olmasa bile istediği şehirdeydi. Babasının uğruna 3 senesini verdiği Ankara. Kar kaplı futbol sahalarında top koşturan, her hafta evlerine yakın pazara gidip pazarcılarla muhabbet edip, çay içen, Ulus' tan Çankaya' ya, Bahçeli' den Kızılay' a her yerini yürüyerek gezen babasının şehri, Ankara. Yurt odasına bavullarını koyup, bu heyecanla odada kalamayacağına karar vermiş ve kendisini kaybolma pahasına da olsa dışarı atmıştı. Ankara deyince aklına hep Kızılay geliyordu. Sora sora bulurdu heralde. Dolmuşa bindi, Kızılay' daki Güvenparkın dolmuşların son durağı olduğunu duymuştu, herkesin indiği yerde o da indi ve işte Kızılay'da idi. Hem de tek başına, bir başına Ankara' nın kucağındaydı. Akşam yurda döndüğünde ayaklarına kara sular inmişti. Ne bavul yerleştirecek ne de yatağına çarşaf açacak bir hali vardı. Kendini öylece bıraktı yatağa. Mutlu muydu? Evet. Huzurlu muydu? Hayır. Belirsiz miydi, karmaşık mıydı? Evet. Anlam veremedi bu haline sadece mutlu olmalıydı, yıllardır hayalini kurduğu Ankara'daydı işte. O sırada telefonu çaldı arayan biricik annesiydi. Anneciğinin "alo" deyişinden sonra anladı neden huzursuz, belirsiz, karmaşık olduğunu."Anne burda insanlar birbirlerinin gözlerine bakmıyorlar, burda herkes hızlı yürüyor sanki seni görmemek ister, kaçar gibi" dedi ve hıçkırıklara boğuldu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Çilsem Su, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |