Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir. -Antonie de Saint-Exupery |
|
||||||||||
|
Millet kreme,parfüme,elbiseye,incik boncuğa yatırıyor paraları.Benimkiler de bakkal Kemal'e,Manav Ahmet efendiye gidiyor;ha bir de Kasap Ali çıktı son bir aydır. Yok bir derdim;sadece şu GDO olayı patlak verdikten sonra,ciddi ciddi az biraz ''manic'' biri oldum çıktım ben. ''Lokanta mızmızlığım'' tavan yaptı;birak içeri girip yemek yemeyi,artık kapıların önünden geçmiyorum Sebzeden meyveden elimi eteğimi çektim;evde ki hububatlarla beslendim. Sonra hububat stoğumuz sıfırlandı;dolaplar boşaldı. Süte yogurda peynire verdim kendimi Sonra onlarla alakalı da haberler yapıldı,yazılar yazıldı. Protesto ettim hepiciğini;a ç bilaç gezmeye başladım. Baktım olmuyor,yaşanmıyor böyle,market market gezip üzerinde ''organik'' yazan ürünleri toplamaya başladım; ne geçtiyse elime pişirdim,pişirttim. Tatsızığına, tuzsuzluğuna bakmadan,oflaya puflaya o gün onu yedi bizim ev eşrafı... Sonra onlarla alakalı da bir bomba patladı. Ya ''ne yiyecez,ne içecez biz,açım ben'' diye gezerken ortada;aa,bir duydum ki bizim mahallenin manavı organik sebze-meyve işine el atmış. ''Hade pe oradan,yalandır'' dedim; ''vallahi doğru'' dedi bizim mahallenin kıtır tadındaki altın kızları; biz gittik yerinde gördük,kalite kontrolünü yaptık,onayını verdik. Koşa koşa Ahmet efendiye gittim.Ecik bücük domateslere,şekilsiz biberlere,kocaman kocaman yamuk yumuk salatalıklara ''bas bas paraları Ebru'' yaptım.Gerçi başta alışamadım hiçbirinin tadına;tepki verdi bünyem.Şaka bir yana,yıllar yılı hormonlu,GDO lu sebzeleri yiye yiye damak tadım filan kalmamış benim.Ne olduğumu şaşırdım. ''Ya ben şu kalsiyum tabletlerinden mi alıp içsem acaba,artık ne süt içiyorum,ne yoğurt yiyorum'' diye dert yanarken,duydum ki bizim bizim bakkal Kemal amca inek almış,koyun almış.Süt yoğurt peynir işine girmiş. Tabii kutusu,şişesi yok; inekten sağıp dolduruyorlar ''güğüm''denen kaplara....Kaptığım gibi tencereyi,''Kemal amcaa,süt varmı sütt'' diye daldım dükkana. ''Olmamıı'' dedi,''kaç kilo istiyorsun? ''Gözlerim parladı,altın bulmuştan beter oldum. ''Doldur doldur dedim,ağzına kadar dolsun''. ''Kızım vallahi billahi içinde katkı maddesi yok'' dedi ama ''ı-ıhh'' dedim,''sadece 2 kaşık ver''; ''ben kendi yoğurdumu kendim mayalayacağım''. Yaş 35,sonunda bu ay yoğurt mayalamayı öğrenmiş bulunmaktayım,vatana millete hayırlı olsun. Ama bu kadarla kalmayacak,kafaya koydum ''peynir''ide kendim yapacağım.Süt-yoğurt tadını da unutmuşum ben;süt inek inek kokuyor ama alışacağım. Köylerden ''kendi elleriyle,kendileri için ekip biçtikleri'' nohut,mercimek,fasulye,bulgurlardan toplamaya başladım. Sağlık nedenlerinden dolayı ''et'' yemek,anne-babasına da ''tavuk'' yedirmek zorunda olan biri olarak,son dönemlerde patlayan ''ilaçlı su enjekte edilen et-tavuk'' olaylarından sonra,' 'yahu biz ne yapacağız,bunların iğne yemeyeni yok mu'' derken,''kasap Ali ye git'' dediler; ''paraya kıy,o köylerde horozları kovaladığı tavukları yakalayıp kesiyor.Hatta istersen kısırlık sorunu olmayan doğal yollardan çiftleşen koyun,kuzu filan da buluyor''.''Allah pe'' diye koştura koştura daldım dükkana.''Köy tavuğu var mı'' dedim; ''anca yarına getirtebilirim'' dedi; ''kessinler yolsunlar getirsinler''. Yarın oldu,gittim almaya.Adam koydu tavuğu tartıya,ben bastım çığlığı; ''aaa dedim,''bunun gerisi kocamanmış''.Kasap uzaylı görmüş gibi baktı yüzüme; ''bakma hiç'' dedim,''hayatımda kaç defa köy tavuğu gördüm ben?Markettekilerin ne derisi var ne gerisi''...Tabii ''tavuk'' tadını da unutmuşum;bu tavukları haşladığım zaman tencerenin üzerinde 2 parmak yağ oluyor,yerken köy kokusu geliyor burnuma.Sonra toplandık 6-7 aile,''getir bize ''çayır çimen ooo'' diye hoplaya zıplaya gezen bir koyun dedik'';kes,parçala...Gerçi biraz geç pişiyor,o da koyun koyun kokuyor ama;alışacak gibi görünüyoruz. .......... Hava pek bir güzeldi bugün bizim şehirde.Günlerdir pek bir kötü fena daraldım evde; grip-nezle,salya-sümük demedim,çektim eşofmanları,attım kendimi sokağa.Ona bir alo,öbürüne bir mesaj derken; ''Bütün bekar kızlar toplandık'' durumu oldu.Hadi kahve içelim dedik.Attık kendimizi sahilde ki kafelerden birine... Ne olmuş ne bitmiş,beti-bereketleri nereden geliyormuş başta anlayamadım ama,''bütün bekar erkekler toplanmış''durumu vardı.''Derisi,gerisi,boyu posu,göbeği,saçı başı'' pek bir yerinde,''eser miktarda'' kıl-tüy sorunu olan,''kıtırlık derecesi'' pek bir yer bir kıvamında,ambalajları pek bir şık,''sürüsüne bereket adam manzaralı'' bir masaya oturduk. Gelsin çaylar,gitsin kahveler;çaktırmadan bakmalar,aleni gülümsemeler derken,açıldı tabii konular,döküldü ortaya ''dedisiz kodusuz'' hikayeler.Masanın solunda oturanı sağımda oturan tanıyordu;sağda oturanı solumda ki.Hatta hatta karşı masadan güllü çukulatalı dünürcü yollamışlar zamanında bizim masadaki hatunlardan birine...''Aman bakma sen onun süt dökmüş kedi gibi durduğuna;o çok çapkındır'',''ay ben iyi tanırım;bu var ya bu ooo,çok yalancı''. ''Ortada ki var ya ortadaki;o ne firlamadır bilemezsiniz''. ''Aaa,asıl onun yanındaki var ya,ne barı biter ne pavyonu;adam aynı anda üç kişiyi idare ediyor''.Bu arada dördüncü olarak beni düşündü sanırım amcam;pek bir aleni,pek bir ısrarlı şekilde kesmeye,hatta abartıp gözleriyle parçalamaya,bölmeye filan başladı. Ne düşünüyorsun dedi kızlardan biri;sesin soluğun çıkmıyor? ''Hiçç'' dedim;''zaten takmışım hormona,GDO ya;siz konuşurken aklıma direk süper marketlerde ki sebze meyve reyonları geldi.Aynı burada olduğu gibi;manzara muhteşem,insan hangisine bakacağını,hangisini torbaya koyup sepete atacağını şaşırıyor.Dokunmaya kıyamıyorsun. Sonra geliyorsun eve,açıyorsun torbaları,bir kesiyorsun;içi simsiyah çıkıyor patlıcanların.Domateslerin içi bembeyaz; sanki elma olmak istiyormuş ama sonradan domates yapmışlar gibi kıtır kıtır.Biberler kanser olmuş,kabaklar suya kesmiş.Lahanaların dışı çıtır,içi kıtır; haşla haşla pişmek bilmiyor.Hani gerçek hallerini bir kaç gün bekletince daha iyi anlıyor insan; domatesler yandan küfleniyor; biberlerin en önce uçları yumuşuyor.Gülmeye başladılar,''yeter'' dediler;''sus yoksa sebze yiyemeyeceğiz ya da nerede bir adm görsek aklımıza gelecek; adamlara bakamayacağız''.''Durun'' dedim ''daha bitmedi''.''Sebze kalmadı'' dediler; ''daha ne durucağız?''. ''Olur mu ya'' dedim; ''daha hıyarlar var''. ''Hani bakıyorsun kalem gibi dümdüz,pırıl pırıl parlıyor,en ufak bir defosu yok.Alıyorsun atıyorsun dolaba.Üç gün sonra bir bakıyorsun mutasyona uğramış.Ne görüntü kalmış ne lezzet.Yaf benim aldığım bu muydu diyorsun?Allah tüm sebzelikleri GDO 'lu hıyarlardan korusun!''.Hep bir ağızdan ''Aminn'' dedi kızlar.Bu arada nedendir bilinmez ama beni ''dördüncü'' olarak düşünen amcam da pek bir rahatsız oldu sanırım ''GDO lu hıyar'' muhabbetinden,çayı boğazına kaçtı,az daha ölüyordu,zor kurtardı arkadaşları:) Kendi lezzetinde,kendi tadında ve her türlü hormon,GDO'lu insan,duygu ve düşünceden uzakta hayatlar sürmeniz dileğiyle; Sevgiyle,çok ama çok mutlu kalın... (Ebru)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ebru Ebruca, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |