Bilinç ruhun sesidir, tutkular ise bedenin. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Sabırlı bir meydan okuyuş gerektirir her oyun. Kişinin kendisine rağmen, bir başkası olmasını gerektirir. Yaşamak, konuşmak ve diğer tüm eylemler, özen ve dikkat ister. Hüzün sokağından geçerken, dudağımızda tebessüm provalarıyla selamlıyoruzdur hayatı. Çocukluk, elma şekeri tadında olursa güzeldir. Oyun demek; boşluk ve bilinmezliğin verdiği ürkekliğin bilincinde olmak demektir biraz da. Kendi ruhumuzda kaybolmak, amaçsız bir yolculukta da, bir anlam olduğunu fark etmektir. Derinliğimizde olanı anlamaya çalışarak; tüm beceriksizliğimizle hayatta kalmaya çabalamaktır. Bildik bir duaya eğreti tutunarak; her fırsatta tanrıyı selamlamaktır. Yaşama sanatını sergiler oyuncu. Bir resim karesinden değişik imgeler çıkarır. İçgüdülerini, yeteneklerini dahası tüm yaşamını bir oyunun içine sığdırır. Gittikçe parçalanan maskesini ellerinin arasına alarak; hırpalanmış ruhuyla, insanların arasındaki rolünü en iyi şekilde oynamaya çalışır. Hayatta olmanın sırrına erer. Hayatın sırrına erer. Geçmişten kalma hüzünleriyle, geleceği selamlarken, ruhundaki sayısız benliğin fırtınasıyla baş eder. Mutluluk ve acıyı dengeleyerek, ortaya güzel bir oyun çıkarma telaşındadır oyuncu. Kendi yaşadığı hayatın ötesine geçerek, bir başkası olabilme sanatına erendir. Hayır, hayır! hepsi bu değildir aslında. Başka biri olmanın verdiği bir kıpırtı, bir sevinç… Başka biri olmanın açmazlarını ve umutsuzluklarını duyumsayıp, bunlardan yeni acılar üretendir aynı zamanda. Ya da olağanüstü anların ve güzelliklerin sürekliliğini yakalamak için, sonsuz bir savaşın içinde bulandır kendini. Değil mi ki Tanrı “Dünya oyun, oyalanma yeridir” buyurmuş. En iyi oyuncudur insan. Umut yanıyla cenneti selamlayıp, zulüm yanıyla cehenneme göz kırpan... Çocuksuluğuyla sokakta top koştururken; bilgeliğiyle hayatın yitip gitmelerine meydan okuyan… Yaşam oyununun ustasıdır insan, yazgısının bir parçası. Cennet ağacının meyvesinin tadındaki merak kadardır insan. Düşerken dünyaya; kendini bir oyunun içinde bulan… Lal-i handan
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © lal-i handan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |