İnsan bir küçük dünyadır. (Mibres Kosmos) -Demokritos |
|
||||||||||
|
Hasan TÜLÜCEOĞLU Devletin Üçüncü Selim’le planlı programlı topyekun giriştiği yenileşme(Avrupalılaşma) hareketi maalesef Sultan’ın hayatına mal olmakla birlikte halefi II. Mahmut, o gün için tehlikeli bu kulvarda devlet iradesini ayanlar belasını def edip otoritesini sağlamlaştırdıktan sonra devam ettirdi. Devletin bel kemiği, devamının zorunluluğu aynı zamanda devlet iradesini tehdit eden en büyük bela durumundaki Yeniçeri Ocağı, uzun süren güç uğraşlar sonunda ‘Vaka-i Hayriye’ adıyla isimlendirilerek kaldırılmıştı. Devlet, Üçüncü Selim’in kurduğu Avrupa tarzı orduda devam edecekti. Yeniçeri Ocağı kaldırılıp yerine Avrupa eğitim sistemli yeni ordu kurulunca teşkilat bütünüyle batı usulünde yenilenmek zorundaydı. Bu zorunluluk yüzyıllardır orduyu galeyan ve şevke getirip milli kültürümüzü temsil eden mehterin de kaldırılmasını gerektiriyordu. Mehteran tamamen kaldırılıp yerine ‘Avrupa Bandosu’ diyebileceğimiz ‘Mızıka-ı Hümayun’ kurulacaktı. Bu yeni devlet bandosunun devam ettirilebilmesi içinde mızıka okulu açılacaktı. II. Mahmut’un, o günkü şartlarda devleti ve milleti temsil eden ancak batı tarzı dışında farklı bir sistemle idare edilen Yeniçeri Ocağını ve beraberinde mehteranı kaldırması gerçekten büyük bir devrimdi. Yeniçeriliğin simgesi olan mehteranın kaldırılmasına o gün toplum tepki göstermemişti. Zira yeniçeriler artık milletin başına bela haline gelmişlerdi. Bu şartlar bilinse bile günümüz muhafazakar ve milliyetçileri II. Mahmut’un mehteranı tamamen ortadan kaldırmasına doğal olarak tepki göstereceklerdir. O gün yaşamış olsaydık başta padişah İkinci Mahmut’u ve devleti, millet düşmanı ilan ederdik. Ama gerçek böyle değil. Bu bir zorunlu değişim süreciydi. İkinci Mahmut ve devlet yönetimi milleti, tarih ve kültürümüzü temsil etme açısından bir takımda olsa mehteranı şeklen koruyabilirlerdi. Bu açıdan onlar eleştirilebilinir. Hatta yeniçeriliğin küçük bir bölüğü bile şeklen muhafaza edilebilmeliydi. Ancak yeni bir yapılanma söz konusu olunca bu yeniliğin topluma yerleştirilmesi için eskiye ait her şeyin ortadan kaldırılması da bir açıdan haklı bir yaklaşımdı. Mehter yerine kurulan Mızıka-i Hümayun, hemen her padişahın yenilikler katmasıyla Cumhuriyet’e kadar devam etti. Bir Avrupa bandosu olan ‘Mızıka-i Hümayun’, bu özünü korumakla birlikte Cumhuriyet döneminde isim değişikliğiyle mevcudiyetini sürdürdü. Bir ara Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmakla birlikte günümüze ‘Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’ olarak ulaştı. Mehter ise ikinci Mahmut döneminde yeniçerilikle birlikte tamamen kaldırılmıştı. 1900’lere geldiğimizde Avrupa’dan esen milliyetçilik ve milli kültür rüzgarıyla yeniden gündeme geldi. 1911’lerde gündeme düşen Mehteran, Ahmet Muhtar Paşa’nın gayretleriyle 1914’te yeniden kuruldu. Askeri müze bünyesinde bir takım olarak kurulan mehteran, 1934’te zamanın Milli Savunma Bakanı Zekai Apaydın tarafından, "aslına nazaran kifayetsizlik" gerekçesi ile kapatılmıştır. Demokrasi rüzgarlarının estiği 50’lilerde, zamanın Genel Kurmay Başkanı’nın, İngiltere ziyaretinde mehter benzeri İskoç Gayda Takımlarının geleneksel şeklini hala muhafaza ettiğini görmesiyle mehter yeniden gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın teşvikiyle Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Nuri Yamut, 1952’de mehteranı yeniden kurdu. 12 Eylül darbe döneminde bir ara faaliyeti durdurulan mehter sonrasında yine askeri müze bünyesinde devam ettirildi. Günümüzde birçok belediyelerin, milli tarihimizi ve kültürümüzü yaşatma ve temsil etme anlamında mehter takımları mevcut. Mehteran gerçeği bilindiğinde bir çoğumuzun diş bileyerek bakacağı İkinci Mahmut ve dönemin devlet iradesinin kurduğu Mızıka-i Hümayun, her ne kadar Avrupa tarzı bando olmakla birlikte bizimdi ve bize has öğe ve orijinallikler taşıyordu. Mehter nasıl geçmiş kültürümüzün bir parçasıysa ‘Mızıka-i Hümayun’da bizim Avrupalılaşma mücadelesinde bir kültürümüzdür. Hem de az bulunur orijinal bir kültürdür. Tarih ve kültür değerlerimizi koruma ve yaşatma açısından İkinci Mahmut’un ‘Mızıka-i Hümayunu’nun orijinal şekliyle yeniden kurulması gerektiği görüşündeyim. Tıpatıp aynısı kurulacak bir Mızıka-i Hümayun eminim bizi mehteran kadar heyecanlandıracaktır. Başta İkinci Mahmut’un yaptırdığı devlet marşı(mahmudiye) olmak üzere II. Abdulhamit’in ‘hamidiye’ marşına kadar arada geçen padişahların kendi adlarına bestelettikleri milli marşlar üzerimizde mutlaka etkili olacaktır. Hadi hep tek kutuplu düşünmeyelim. Ayrım yapmadan geçmiş kültürel değerlerimize sahip çıkalım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © hasan tülüceoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |