..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Usun ve deneyimin aksaçlýlarýnki gibi, ama yüreðin masum çocuklarýnki gibi olsun." -Schiller
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Haþmet Þenses




19 Ocak 2012
Sabah Akþam Mozart  
Haþmet Þenses
"Þimdi yaþayan kaç kiþi duyuyor onu, kimler kulak veriyor diye sorarým sýk sýk kendime? Birçok kiþi senin gibi düþünüyor evlat. Sen daha çook gençsin ama onlar çoktan bir zombiye dönüþmüþ gibi gelir bana."


:AGBJ:
Görüþ alanýnda yalnýzca gökyüzü var. Sýnýrsýz bir mavilik alabildiðine uzuyor müziðin dinginliðinde. Asla vazgeçemeyeceði maviliði sonsuz göðün. Flüt ve arp için konçerto, ikinci bölüm. Asla vazgeçemediði Mozart elbette.

"Ýrfan beeey! Bugün bayram be adam, sen yine dalmýþ gitmiþsin hülyalarýna."

Tek bulut bile yokken, maviliði yarýp gelen bir gök gürültüsü sanki tepesinde duyduðu. Biraz soluklaþýyor mavilik. Sol gözünü hafifçe aralýyor, öyle belli belirsiz. Saime yüzüne doðru eðilmiþ, kaþlarý çatýk, kýmýldamadan ve inatla bakýyor kendisine.

"Deliye her gün bayram be Saime, hala bilmez misin yarým asýrlýk kocanýn delinin teki olduðunu."

Sol göz aralýk, zaten bildiði yanýtýn gelmesini bekliyor ama hayret! Bir anda dilini yuttu sanki kadýn. Yine de duruþundaki ve gözlerindeki ýsrarcý sabitliðini koruyor. Uzandýðý üçlü kanepeden doðrulmadan Saime'nin baþýndan çekilmeyeceði belli.

Öyle olsun bakalým!

Doðrulmak için davranýnca kadýn yana çekiliyor. Yüzündeki çizgiler keskinliðini yitiriyor ama ödün vermez görev bilincini temsilen birkaç keskin çizgi kalýyor. Ayaklarý terliklerini aranýyor alýþkanlýkla, bulamýyor. Eðilip bakýyor, kanepenin ucunda yan yana bitiþtirilip düzgünce yerleþtirilmiþ. Saime hýzla odanýn kapýsýna seðirtirken öfkeyle kalkýp terlikleri ayaðýna geçiriyor.

Bakýyor, odanýn her yanýnda içini sýkan bir düzenlilik. Uzanmadan önce kendi halinde olan ne varsa Saime'nin eli deðmiþ hepsine. Tüm eþyalar, ufak tefek tüm nesneler birbirleriyle tam bir uyum içinde, ötekine dik olmayan biçimde açý yapan hiçbir þey yok neredeyse. Yaygýn bir paralellik ve yalnýzca dik açýlarýn varlýðý hemen dikkati çekiyor. Yadýrgayacak bir þey deðil artýk kendisi için bu ama, iþin doðrusu hiçbir zaman alýþacak da deðilim, diye geçiriyor aklýndan bir kez daha.

Bu kadýn bütün sesleri duya duya, farkýna varmadan böylesi bir armonik düzen duygusu mu geliþtirdi yoksa. Öyle ya, eskiden böyle deðildi kesinlikle. Baþ ucumda kalmýþ boþ çay bardaklarýnýn yirmi dört saat yerinden kýmýldamadýðý olurdu. Ne oldu da böyle... Ah bir anlasam.

Pencereden dýþarý bir göz atýyor, pýrýl pýrýl gökte güneþin egemenliði var. Saat daha on bir bile olmamýþ, bu güzel eylül sabahýnda, bayramýn ikinci gününde olduklarýný düþününce birden tadý kaçýyor. Odanýn ortasýnda kararsýzca dikilirken düþünüyor: Bir saat kadar yürüyüþe mi çýkmalý acaba. Müziðin çoktan bittiðini fark edip müzik setini kapatýyor.

Dün bütün gün evdeydi, gelen giden olmamýþtý. Bekledikleri üç kiþi vardý zaten, onlar da bugün geleceklerdi: Gelin ve torun öðleden sonra gelecek, oðlu akþam bir ara uðrayacaktý. Onlarýn dýþýnda ne bir komþu, ne de mahalleden ya da kentin uzak bir köþesinden kalkýp gelecek eski bir dost.

"Öðleden önce þöyle bir çýkar, ortalýðý kolaçan ederdin bayram günleri. Ne oldu sana, bu saatte yatmalar, müzikle hülyalara dalmalar filan."

Koridorda bir þeylerle uðraþan Saime kendi kendine konuþur gibi mýrýldanýyor. Kafasýný kapýdan uzatýp karýsýna bakýyor yaþlý adam. Saime, evlendikleri zaman anasýnýn evinden alýp getirdiði doksan küsur yýllýk þifonyerin önünde eðilmiþ, üst taraftaki vitrinde dizilmiþ onlarca ývýr zývýrý düzenlemekle meþgul.

"Sen de bir bayram beni þaþýrtsan da þunlarla uðraþmasan."

"Neymiþ onlar?"

Çoðu kez olduðu gibi, yalnýzca aklýndan geçirmekle yetineceði sözlerin duyulur mýrýltýlar halinde aðzýndan dökülmesine engel olamamýþ, suratýný ekþitip karýsý ile duvar arasýnda kalan boþluktan süzülüp banyoya giriyor.

"Koca evde koridordan baþka yer bulamadýk ya þuna, pes yani!"

"Þuna ha! Þu!" Bu kez mýrýldanmýyor kadýn.

Evet, Þu! Bu kez dudaklarýndan dökülmüyor sözler adamýn.

Diþini fýrçalamaya dalýyor, bu onu yatýþtýrýyor biraz. Kafasýnda müziðin akmasýna izin vermek istiyor ama bunu baþaramýyor. Saime koridordan kýrgýn bir sesle soruyor: "Yemeðe kadar çýkacak mýsýn dýþarý?" Yýlgýn bir sesle ve belki biraz da öfkeyle kestirip atýyor: "Hayýr!" Oysa gönlü çýkmaya meyilliydi az öncesine dek.

Yine de banyoda iþi bitince, hala koridorda bir þeylerle cebelleþen Saime'yi umursamadan usulca ve kararlý bir biçimde kapýya yöneliyor.

"Çýkýyorum ben," diyor. "Ekmek alýrým gelirken."

*****

Mutfaða usulcacýk girince burun buruna geldiði gelini, "Nasýlsýn baba? Ýyi bayramlar," diyor. Genç kadýnýn, derinlerinde hep bir hüznü duyuran yumuþak ve içten sesi, her zaman olduðu gibi içini yumuþatýveriyor.

"Saðol kýzým, hoþ geldiniz. Sana da iyi bayramlar," deyip iki somun ekmeðin içine konduðu poþeti masaya býrakýyor.

Saime arkasý dönük, tezgahýn altýndaki sepetten zaten her biri ayný boy ve biçimdeki soðanlardan hangisini alacaðýna karar veremeyerek oyalanýyor. Kocasý bir an önce selamý sabahý bitirip çýksýn istiyor mutfaktan. Yemek hazýrlanýrken ayak altýnda dolaþýlmasýndan hoþlanmaz.

"Biraz çýktýydým, þöyle kahvehaneye kadar bir uzandým. Hava da bir güzel. Anca nefes alýnýr oldu valla."

"Ýnan ki bitirdi tüketti bizi baba, insan bir daha yaz gelmesin istiyor."

"Ah ben yazdan vazgeçemem kýzým. Günlerce bulutsuz gökte otaðýný kursun þu sarýþýn dilber, hiç gitmesin isterim. Ben razýyým tüm hýþmýna onun."

Gözünün içine bakýp içtenlikle gülüyor gelini. "Çok hoþsun sen baba ya. Bayýlýyorum bu..."

"Romantiiik! Çoook!" Açýkça duyulan bir öfke var araya dalýveren Saime'nin sözde alaycý ton verilmiþ sesinde. Buz gibi bir hava esiyor mutfakta. Bir hayli caný sýkýlýyor ama genç kadýnýn omuzuna anlayýþla dokunup gülümsüyor:

"Nerede bizim cengaver, bir görelim bakalým."

Gün'ü nerede bulacaðýný adý gibi biliyor. Evin ana koridorundan ayrýlan küçük koridorun dibindeki, salonun duvarýna bitiþik odanýn kapýsýný iki kez hafifçe týklatýp giriyor. Apartman boþluðuna bakan tek pencereli odanýn loþ ortamýnda, kulaðýnda kulaklýk olan çocuk, dalýp gittiði bilgisayarýn baþýnda kendisini farketmiyor. Yanýna kadar sokulunca farkedip dönüyor.

"Vay dedecim, geldin ha!"

"Geldim ya!"

Hýzla kalkarken kulaklýðý kafasýndan sýyýrýp dedesinin eline yapýþýyor. Öptürmeyeceðini bildiði halde tuttuðu eli yüzüne götürmeye çalýþýyor. Yaþlý adam çocuðun çenesinin hizasýnda elini kurtarýp iki omzundan kavradýðý gibi eðilerek yanaklarýndan öpüyor.

"Bayramýn kutlu olsun dede."

"Senin de. Otur hele, bak sen iþine. Þöyle yanýna oturayým ben de."

Hemen yan tarafta, arkasý duvara dayanmýþ eski berjer koltuða oturuyor. Avuç içleriyle kolluklarýn ön kýsmýný kavrayýp iyice bir yerleþirken torununa anlamlý anlamlý gülümsüyor:

"Sevgilin varsa karþýnda kalkayým, ha!"

"Yok. Yani vardý da, sepetledim az önce."

Yaþlý adam çocuða bakakalýyor.

Artýk pek de çocuk sayýlmaz, bunu biliyor, on üçüne gireli aylar oldu. Yine de birden büyümüþ, çok büyümüþ gibi geliyor, yadýrgýyor. Anlayýþla gülümsemek, hýnzýrca bir göz kýrpmak filan gelmiyor içinden. Parlak ekrana bakýp bir þeyler yapan çocuðu sessizce süzerken ne diyeceðini de bilemiyor.

"Kusura bakma dede þu dosyalarý bir düzene koydum da. Hadi bir þeyler yapalým þimdi," diyor çocuk. "Ama bu kez gerçekten yapalým. Geçen sefer suyunu çýkardýlardý."

"E birazdan yemek yenecek evlat."

"Yemeðe kadar neler yapýlýr neler. En son nelere bakmýþtýk senle?" Ekrandan ayýrmýyor yüzünü. "Hýmm... Þu Youtube'a giriyor musun sen?"

"Yok be çocuðum, vazgeç bu sevdadan. Sen geldikçe iþe yarýyor iþte bu meret. Sen beni boþver bu yaþtan sonra. Hem benin disklerim filan bana yetiyor da artýyor bile."

"Aman be dede, hepsi Mozart onlarýn. Adam üç yüz yýl önce yaþamýþ, daha bile fazlaydý galiba. Ýçi kýyýlýr adamýn, sürtüyor da sürtüyorlar yayý." Pis pis sýrýtýyor, "Valla ne zahmet, birkaç tuþla dünyayý uçuruyorlar bugün. Adamýn mezarý bile yokmuþ baksana, matah bir þey olsa..." Kahkahayý koyuveriyor lafýný kesip. Ardýndan ekliyor: "Þaka ya dede, þaka! Alýnmýyorsun deðil mi?"

Yaþlý adam eliyle seyrek ve daðýnýk saçlarýný bir sývazlayýp gülümsüyor torununa: "1791'de ölmüþ. Aslýnda hiç ölmedi ya. Benimle söyleþiyor, neler fýsýldýyor bana o sesler yoluyla bir bilsen."

Çocuk ilgiyle dönüyor, biraz alaycý ama içten içe biraz da olsa saygý duyan bir gülüþle bakýyor dedesinin yüzüne. Adam, karþý duvardaki halýnýn az ýþýkta soluklaþmýþ olan bin bir gece masallarýndan saray bahçesi desenli renklerine dalmýþ, devam ediyor:

"Þimdi yaþayan kaç kiþi duyuyor onu, kimler kulak veriyor diye sorarým sýk sýk kendime? Birçok kiþi senin gibi düþünüyor evlat. Sen daha çook gençsin ama onlar çoktan bir zombiye dönüþmüþ gibi gelir bana."

Tam burada çocuk daha bir ilgiyle bakýyor yaþlý adama. Yüzündeki gülümseme siliniyor: "Zombi ha! Sen korku filmi filan da izliyorsun arada galiba."

Ekrana dönüp usulca birkaç tuþa basýyor ama dedesinden kulaðýný ayýrmadýðýný belirtmek için sýk sýk dönüp bakýyor. Bir ara eðilip kulaklýðýn baðlantýsýný bilgisayardan çýkarýyor. Adam sözünü sürdürüyor, duvardaki halýya bakarak:

"Senin þu biber miydi neydi hani, on yýl sonra kim anacak adýný dersin. Kaç kiþi anýmsayacak? Ahh para hýrsý bürümüþ tüm yetenekli gençlerin..."

Küçük bir gece müziði serenadýnýn canlý, coþku dolu giriþiyle sözleri yarým kalýyor. Dönüp torununa bakýyor, gülümsüyor. Hiç ses etmeden dinliyorlar bölümün sonuna kadar. Ýkinci bölüm baþladýðýnda sesi biraz açýyor çocuk, yine hiç konuþmadan dinliyorlar. Saime'nin sesi paldýr küldür dalýyor müziðin yumuþattýðý odanýn havasýna:

"Gýyýrtýlarýnla çocuðu mu zehirliyorsun þimdi de."

Yaþlý adamdan çok çocuk bozuluyor buna. "Yok babaanne ben açtýmdý ya, güzelmiþ ama."

"Aman! Dedesinin torunu olacak sözde. Sevsinler. Hadi gelin soðutmayýn yemeði."

Çocuk bir tuþa basýp müziði donduruyor. "Gelince devam ederiz," diyor.

*****

Saime'nin egemenliðinde, salondaki masaya kurulmuþ sofrada yeniyor yemek. Yaþlý kadýnýn çatýklýðýný bir an yitirmeyen kaþlarý çiziyor tüm konuþmalarýn sýnýrýný. Onun dýþýna pek taþýlamýyor.

Ýþ yerinde olduðu için gelmeyen ve akþam bir ara uðrayacak olan oðlundan söz açýlýnca sert bir hareketle çatalý tabaðýna vuruyor. Dünden beri tek söz etmemiþ olsa da, birinci gün gelinin tarafýna gidilmiþ olmasýný kendine dert ettiðini biliyor Ýrfan bey. Hem ne dert etmek! Aslýnda bütün öfkesi gelini Gülay'a. Ýrfan bey bunun uygun bir kanal bulup genç kadýna doðru er geç akacaðýný biliyor da, elden geldiðince ötelemeye çalýþýyor. Daha yumuþak geçiþtirilir belki biraz soðuyunca, diye düþünüyor.

Kopuk kopuk içtenliksiz konuþmalar tehlikeli konunun sýnýrýndan dönüyor sanki hep. Gün babaannesinin yüzüne sýk sýk göz atmaktan kendini alamýyor. Sonunda ana-oðul, kurulurken çatalýn kaþýðýn yerine kadar askeri bir disiplinle hazýrlanan sofrayý, elden geldiðince bir sýra ve düzen gözettikleri izlenimi yaratacak biçimde toplayýp kaldýrýyorlar. Yemek boyunca esen soðuk hava, herkes bir yana çekilince daðýlýveriyor.

Odaya kendilerini atýnca rahatlýyor dede ve torun. Gün dondurduðu müziðin buzlarýný tek tuþla çözüveriyor. Akýp gitmeye baþlýyor Romanza... Huzur ve mutluluðun dizginsizce yayýlýp geniþlemesine Saime bile set çekemez þimdi.

Menuetto baþladýðýnda çocuðun ilgisi müziðin dýþýna zaten çoktan çýkmýþ. Bir þey konuþmuyor ama tuþlarýn aralýksýz týkýrtýsýyla iyice uzaklaþýyor Ýrfan'ýn dalýp gittiði dünyadan. Son bölümden önceki sessizlikte dönüp birbirlerine bakýyorlar. Her biri kendi dünyasýnda, yan yana ama ayrý duruþlarýnýn anlayýþlý uyumunu onaylan bir anlatýmla gülümsüyorlar. Son bölüm baþlýyor ve kendi yollarýna usulca devam ediyorlar. Çocuk ekrana, adam duvar halýsýndaki biraz daha soluklaþmýþ renklerin yumuþak geçiþli armonisine dönüyor yine.

Müzik sona ermeden Gülay küçücük bir tepside iki fincan kahve ile kapýyý bir kez týklatarak usulca içeri süzülüyor. Birkaç saniye kapýnýn önünde durup yaþlý adam ve çocuðun uysal hallerine gülümseyerek bakýyor. Serenadýn hýzlý tempodaki çok canlý son bölümü de bitiyor. Ýrfan beyin kahvesini masanýn üzerine, bilgisayarýn yanýndaki boþluða býrakýyor. Çocuðun diðer yanýndaki bir pufa oturup kendi fincanýnýn bulunduðu tepsiyi kucaðýna özenle yerleþtiriyor:

"Ee, neler yapýyorsunuz bakalým? Ýki dakika oturayým, kalkacaðým. Siz müziði kesmeyin ben geldim diye."

"Bitti zaten," diyor Gün. "Ama yine bir þeyler çalalým biz dede ya."

"Bilmem ki, sen sýkýlmýyorsan. Ama illa ki Mozart olacak deðil caným. Seninkilerden bir þeyler çal bence."

"Olur mu dede ya, sevmeye baþladým ben bu Avusturyalýyý, býrakalým fýsýldasýn sözünü kulaklarýmýza. Dediðin gibi hani, bu adam hala yaþýyor." Annesinden yana dönüyor, "Ýnan bana anne," deyip neredeyse fýsýltýyla ekliyor: "yaþýyor..."

Gülay þaþkýn, Gün'ün aslýnda iþin makarasýnda olduðunu belli edecek, abartýlý bir dudak çarpýtmasýný filan bekliyor, ama çocuk ciddi gibi. Kayýnbabasýna dönüyor. Belli ki o da Gün'ün ciddi olup olmadýðýný anlamak derdinde, merakla çocuðu süzüyor. Gün her ikisinin ilgili ve sessiz bakýþlarý arasýnda yine bilgisayara dönüp parmaklarýný tuþlarýn üzerinde uçuruyor.

Bu kez o anýtsal Requiem'den Dies Ýrae sarsýcý bir güçle dolduruyor odayý. Hiç konuþmuyor üçü de, havada yoðunlaþan karþý durulamaz bir tutku, iki dakika bile sürmeyen bir kasýrga gibi geçip gidiyor. Gülay alt dudaðýný öne çýkarýp gözlerini açarak etkilendiðini anlatýyor Ýrfan beye. Aralarýnda hala süregiden sessizlik bozulmadan bu kez bir týkla Lacrimosa giriyor.

Kemanlarýn kesik kesik ama ýsrarla sürüklediði duygu koronun giriþiyle pekiþiyor ve...

"Kiliseye çevirmiþsiniz bakýyorum burayý! Ayin mi var Ýrfan bey?"

Kapýnýn önünde elinde kahve fincanýyla dikilen Saime'ye bakýyorlar. Müziðin etkisini paramparça eden sözleri anlayamadan bir süre öyle boþ bakýyorlar. Babaannesini görmek için arkasýna dönmüþ olan Gün yeniden bilgisayara dönüp bölüm bitmeden müziði durduruyor.

"Senin de mi aklýný çeldi bu deden evladým?"

"Olur mu babaanne dicey benim burada. Doðru þeyi yazdýn mý bulunmayacak hiçbir þey yok valla internette. Bak mesela..."

"Aman eksik olsun, bayram günü, tövbe tövbe! Gel Gülay salonda içelim kahveleri."

Dönüp çýkarken düðmeye basýp ýþýðý yakýyor, "Kör gibi karanlýkta, yakýnda mum, tütsü filan da getirirsiniz." Gülay Ýrfan beye zoraki bir gülümseyip buyurgan sesin peþinden gidiyor. Küçük koridoru geçerlerken, önden yürüyen yaþlý kadýnýn sesi konuþmadan kalakalmýþ dede ve torunun kulaklarýna geliyor:

"Varsa yoksa bu zýmbýrtý, sabah akþam çekilir çile deðil!"

Gün'e dönüp gülümsüyor yaþlý adam: "Senden bir þey isteyeceðim Gün, sanýrým senin için kolay bir þeydir ya, ben öðrenip yapana kadar sen yüz kere halledersin. Hani çalma listesi falan yapabilirsin demiþtin ya... Hadi beraber yapalým, bana nereden girip nasýl çalýþtýracaðýmý filan göster yalnýzca, iþim bir iki tuþa kalsýn yani. Öyle uzun boylu uðraþamam ben. Belki sonra öðrenirim bir iyice, bakarýz."

Bir iþe yarayacaðýný, dedesine maharetini bir kez daha sergileyeceðini düþünen çocuðun gözleri ýþýldýyor.

"Emrin olur dede!"

*****

Güzel bir sonbahar gününün sonunda, salonun penceresinden sokaða bakýyor Ýrfan bey. Gölgeler hýzla yayýlan bir karanlýðýn içinde eriyip yitiyor, çoðu evde þimdiden ýþýk yanmýþ, sokaðýn ýþýða duyarlý otomatik lambalarý da birazdan yanacak.

Güner gecikecek gibi. Saime bütün silahlarýný kuþanmýþ bekliyor. Televizyonun karþýsýnda tek kiþilik koltuða gömülmüþ, elleri koltuðun yanlarýný sýkýca, neredeyse hýrsla kavramýþ, dudaklarý büzülü, gözleri kýsýlmýþ. Ekrandan akan hemen hiçbir þeye odaklanmýyor. Ýrfan bey, biraz sonra, Güner gelince sergileyeceði oyunun son rötuþlarýný kafasýnda tamamlamakla meþgul olduðunu biliyor. Üzülüyor þu akþam vakti incir çekirdeðini doldurmaz þeylerle kendi kendini yiyiþine. Elli küsur yýllýk karýsý için elinden bir þey gelmiyor. Sol yanda kalan batý yönünde günün son ýþýklarýndan arda kalan soluk birkaç renk de hemen hemen silinmek üzereyken arkasýnda çalan Saime'nin telefonuyla kasýlýyor.

Eyvah, Güner bu, ya gelemiyor ya da...

Telefon çalýyor ya, Saime oralý deðil. Ýrfan bey pencerenin önünde dikildiði yerden yarý dönmüþ ýsrarla Saime'ye bakýyor. Besbelli açmayacak, hýzla telefonun durduðu sehpaya yöneliyor. Karþýdaki aramayý kesmeden hemen açmak için acele ederken televizyonun yanýndaki bir sehpada duran, Günerlerin iki yýl önce Kapadokya tatilinden dönerken Ürgüp'ten alýp kendilerine hediye getirdikleri içi ýþýklý alçýdan peri bacalarý heykelini yere deviriyor. Heykel çat diye yarýlýp iki parça halinde iki yana savruluyor.

"Hay aksi! Hay aksi!"

Çalýp duran telefon, Saime ve ikiye ayrýlmýþ heykel arasýnda kalakalan Ýrfan bey bocalýyor, öfke tepesine sýçrayýveriyor:

"Neden açmazsýn be þunu kadýn, bu da çok gerekmiþ gibi ayak altýnda, ýþýðýný bile açtýðýn yok. Hay aksi!"

Saime canlandýrýlmasý güç bir rolü büyük bir rahatlýkla sýrtlanan yýllarýn kurt aktrisi gibi, baþý hala televizyona çevrili ama gözleri yerdeki kýrýk heykele dikilmiþ, çalan telefonla en ufak tedirgin olmadan, Ýrfan beyi neredeyse hiç duymadan, keskin ve soðuk bir kinin alttan alta duyulduðu bir alaycýlýðýn heykeline dönüþmüþ.

Neyse, susmadan telefonu açýyor sonunda öfkesini çabucak geçiþtiren Ýrfan bey. Zaten çok nadiren öfkelendiðinde çevresindeki kimse bunun anlamaz bile. Azcýk kýzdý sanýrlar. Ancak bu kez biraz da þu telefon konuþmasýnýn sonuna kadar ertelenmiþ gibi. Tabii geriye bir parça olsun kalýrsa.

Kafasýn hafifçe sallayýp epey bir süre hiç konuþmadan dinliyor yalnýzca. Arada bir kýsacýk yanýtlýyor karþýdakini:

Hý hý, evet, tabii, yok canýým, dert etmee, evet, tamaam!

Her karþýlýkta Saime alaycý bir "hýh" sesi çýkarýyor yan tarafta oturduðu koltuktan. Arkasýný dönmüþ olan Ýrfan bey bu her "hýh"ýn hafifçe arkaya atýlan baþa eþlik ettiðini zihninde kolayca canlandýrýyor. Konuþma bitince:

"Geç gelecekmiþ," diyor ve kýsacýk bir kararsýzlýktan sonra ekliyor: "Bir arkadaþlarý kaza yapmýþ galiba."

Hiçbir þey demiyor kadýn. Yavaþça baþýný çeviriyor, gözlerini ayakta kararsýz durup parçalanmýþ heykele bakan Ýrfan beye ciddi bir ifadeyle dikiyor. Derinlerde bir yere çekilip azalmýþ öfkenin yeniden yükseldiðini duyuyor Ýrfan bey. Hýzla salonun kapýsýna yöneliyor:

"Bir kez de þaþýrt be kadýn, bir kerecik olsun. Ýnsan bir sorar, kimmiþ kaza yapan diye, nasýlmýþ durumu filan diye..."

Kapýnýn yanýndan pencereye kadar uzanan þifonyerin üzerine sýralanmýþ, her birinin tozu her gün mutlaka alýnan ve yerleri konduklarý günden beri santim deðiþmemiþ sayýsýz biblodan en baþta duran birini kaptýðý gibi duvara fýrlatmak isteðine kapýlýyor. Mavi çiniden küçücük bir gaz lambasý bu. Hiç yakýlmamýþ fitili bembeyaz, içinde gazý bile var.

Sol eliyle sýmsýký kavrasa da kýrmamak için parmaklarýný kasarak kendini zorluyor. Yeter, diye düþünüyor, bir adým daha ileri gitme Ýrfan! Her þeyi berbat etme. Þimdiye dek nasýl yaptýysan öyle, durmasýný bil tam kopacaðý yerde. Biraz sonra ortalýk yatýþacak, o da yumuþayacak, Güner geldiðinde neredeyse unutulmuþ olacak. En azýndan sen unutacaksýn. Birisi asla unutmayacak ya boþver! Her þeyi, ama her þeyi biriktiren birisi. Nefreti, kini, tasayý, sevinci ayný özenle biriktiren birisi, üst üste yýðdýkça akmayý, akýp gitmeyi kendine haram etmiþ birisi...

Bir hýçkýrýk sesi ile dönüp Saime'ye bakýyor. Kadýn yüzünü yeniden televizyona dönmüþ usul usul aðlýyor, arada bir týkanýp hýçkýrmasa belli bile olmayacak.

Avucunun içinde sýkarak tuttuðu mavi çiniden lambayý yerine býrakýyor. Yavaþ ve sakinleþmiþ adýmlarla yürüyor, ikiye ayrýlmýþ heykelin parçalarýný yerden kaldýrýp sehpaya býrakýyor. Gelip Saime'nin yanýna oturuyor.

Kadýnýn ýslanmýþ gözlerini ayýrmadan baktýðý ekrandaki Trt'nin haber sunucusu olan kýsacýk saçlý yuvarlak gözlüklü genç kadýn, karþýsýnda saðýr ya da cahil birileri varmýþ gibi yüksek bir tonda ve acayip bir vurgulamayla, yüzünde hafif alaycý bir gülümseme gölgesinin eþlik ettiði sonsuz bir kendinden eminlikle konuþuyor:

"...tutuksuz yargýlama taleplerine mahkemeden red kararý çýkan sanýk avukatlarý..."

Saime'ye ne demesi gerektiðini düþünen, nereden gireceðini bilemeyen Ýrfan beyin zihni bir an daðýlýyor. "Babaný filan mý vurdular sanýklar kýzým? Nedir bu hýz, bu telaþ, bu öfke, bu kibir!" diye söylenip kumandayý Saime'nin kucaðýndan aldýðý gibi kanalý deðiþtiriyor, sonra yine Saime'nin kucaðýna býrakýyor.

Aðlamasý kesilen Saime dikkati daðýlmýþ, bir hayli rahatlamýþ, bir televizyona bir kocasýna bakýyor. Ardýndan baþýný önüne eðip Ýrfan beyin diyeceklerini dinlemeye hazýr olduðunu bildiriyor.

Adam karýsýnýn bir elini avucuna alýp yanaðýnda kurumaya yüz tutmuþ yaþlarý siliyor. Az önce gaz lambasýný sýkan avuçta bu kez bir saka kuþu varmýþçasýna yumuþak kavrýyor kadýnýn elini. "Bak Saime..." diye girmek istiyor ama vazgeçiyor. "Biliyor musun Saime?" diye baþlayacakken, boþver, diyor kendi kendine. "Anýmsýyor musun Saime, hani bir kez..." Yok, hiçbir þey söylemeden uzuyor sessizlik, yanýnda oturduðu elli küsur yýllýk karsýnýn eli avucunda...

Aðlamadan önce sergilediði tüm tavýrlar, yüzünün büründüðü tüm anlamlar çoktan yitip gitmiþ olsa da, Saime'nin yumuþayýp yatýþmasý bir türlü içten gelen bir gülümsemeye dönüþemiyor. Ýrfan bey bir þey söylemekten çoktan vazgeçmiþ ama kadýnýn elini býrakmamakta inat ederken, böylesi daha iyi diye düþünüyor: susmak, sessizlikte baþbaþa yalnýzca zihinlerimizin sesiyle, müzik gibi, yalnýz kendi çaðdaþlarý için deðil, kendisinden sonra gelen herkes için yaþamýþ o adamýn kulaklarýmýza hala fýsýldayan sesi gibi...

Birden çok ender olan bir þey gerçekleþiyor, neredeyse bir mucize! Saime tatlý tatlý, hani neredeyse bir çocuk gibi, ta içinden gelerek gülümsüyor. Gülümsemek de ne, bayaðý gülüyor kendini iyice býrakarak. Týpký on yýllar önce gençliklerinde olduðu gibi, sözlüyken, evlendikten sonra, yavaþ yavaþ yitip gidene kadar hep olduðu gibi. O kadar uzun zaman, aylardýr ilk kez görüyor Ýrfan bey.

Demek iþe yarýyor, iki yüz küsur yýl önce ölmüþ o güzel insanýný düþünmek bile. Ürettiði sesleri duymadan üstelik... Demek...

"Bunlar da kadýn olacak! Mutfaða bak, çýfýt çarþýsý mübarek!"

Saime'nin konuþurken gözünü ayýrmadýðý televizyona dönüyor. Þu yemek programlarýndan birinde, az sonra gelecek konuklarýna ziyafet yetiþtirmek için elinin altýndaki her þeyi hallaç pamuðu gibi atan, kafasýna tuhaf, abartýlý bir bone takmýþ genç sarýþýn kadýna gülüyor Saime.

Demek...

Oðlundan gelen telefon, kýrýlan peri bacalarý, duvarda parçalanmanýn eþiðinden dönen mavi çiniden gaz lambasý diðerleriyle birlikte duracaðý yere býrakýlýp þimdilik unutulmuþ bile. Günü geldiðinde çýkarýlmak üzere...

Kadýnýn elini usulca serbest býrakýp kalkýyor, yavaþ adýmlarla kapýya yollanýyor. Çýkmadan bir an durup þifonyerin ucuna fazlaca yakýn býraktýðý lambayý biraz içe kaydýrýyor, parmaklarýnýn ucuyla düzeltiyor.

*****

Berjer koltuðun sol yanýnda, duvarýn köþesine yerleþtirilmiþ halojen lambayý açýp iyice kýsýyor, tepedeki çýplak ampulün ýþýðýný duvardaki düðmesine basýp kapatýyor. Köþeden yukarý týrmanýp turuncu bir þelale gibi odaya dökülen hafif ýþýkta bilgisayarýn karþýsýna gelip klavyeye eðiliyor. Bugün torununun, kendi söylediði yapýtlarýn en düzgün kayýtlarýný bularak tam kendi istediði sýralamayla oluþturduðu çalma listesini baþlatýyor. Sesi duyana kadar bekleyip az gelince biraz daha açýyor.

Yirmi beþ numaralý senfoni. Bunu geç þimdi, diyor, fazla trajik bir giriþ... sonra belki, haksýzlýklarýn ayyuka çýktýðý bir ülkenin acýklý manzaralarýný sergileyen bir akþam bülteninden sonra öfkeyle, belki... Þimdi kendini epeyce güçsüz duyuyor, ama sakin ve mutluluðu bütünüyle dýþlamayan bir güçsüzlük bu. Aþaðý doðru kaydýrýyor listeyi: Konçertolar, senfoniler, aryalar, triolar, sonatlar... Hepsi de yaþamýn bir anýna mutlaka denk düþecek kadar gerçek duygularla yaratýlmýþ ses anýtlarý. Kendi zamanýndan çok sonra gelecek insanlarýn, onun hayalini bile kuramayacaðý kadar uzak ve tuhaf yaþam biçimlerini bile içine alacak kadar sonsuz bir öngörüyle örülmüþ partisyonlar. Ýnsan, insan olarak sürdükçe bir anlamý olacak ses örüntüleri. Her duruma uygun bir yapýt mutlaka var. Ama son çözümlemede, hep alttan alta akan bir yaþama tutkusunun sakin mutluluðu içinde kalan, yaþamýn fýþkýrdýðý her yeri sezgisiyle bilen, elinde tüy kalemiyle notalarý portelere döþerken yaþamýn her yönde sonsuzca tomurcuklanarak büyüyüþünü duyan, seslerden çemberlerini sonsuzlukta yuvarlayan hiç ölmeyecek bir çocuðun kulaklarýmýza fýsýldadýklarý...

Klarnet kenteti. Ýþte!

Erkenden olgunlaþmýþ ama bir yandan da hep çocuk kalmayý baþarmýþ, koca bir yaþamý yarý süreye sýðdýrmýþ bir adamýn, soluksuzca bir koþunun sonlarýna doðru artýk hakedilmiþ bir soluklanmasý gibi, eþi benzeri zor bulunur bir dinginlik.

Ýlk bölüme týklayýp baþlatýyor, geçip yandaki berjere kuruluyor. Daha müziðe kendini býrakamadan, daha doðrusu fazlaca hareketin getirdiði hafif soluksuzluðunu anca giderdiði için müzik onu kuþatamadan... Yan odadan gelen telefon sesi. Saime'nin telefonu çalýyor. Oðlunun arama müziði yine, sýradan bir dýndýrýdýndýn. Yana dönüp ekrandaki videoyu durduruyor. Telefonun çalma sesi kesiliyor, Saime bu kez hemen açýyor mu ne? Yoksa yanýt vermeden kapatýyor mu? Hayýr konuþuyor:

"N'apalým yavrum... ahh iþte... yok yok, yarýn uðrarsýn evladým... amaan sen de... bir þeyi yok inþallah... ne bileyim yan taraftaki odada þimdi... bunu huy edinir artýk, oraya dadanýr... bilgisayar var ya... ne bileyim Gün'den öðreniyo zaar... sesi geliyordu ya sustu, yine hep o zart zurt... sabah akþam illallah ettim... orda bile buldular...."

Ýrfan bey sakince ama seri bir biçimde hareket ederek dönüyor ve müziði baþlatýyor, sesi de iyice açýyor. Sonra vazgeçiyor, videoyu en baþtan baþlatýyor. Sesi biraz daha açýyor, müzik odayý dolduruyor, yandaki salondan ses gelmiyor artýk.

Yaylýlarýn huzur dolu giriþine hemen katýlýveren klarnetle, halojen lambanýn yarattýðý pastel atmosferin daha önce görmediði baþka bir dünyaya dönüþtürdüðü duvar halýsýna dalýveriyor usulca. Aðýrlaþan göz kapaklarýnýn gözlerini ne zaman örttüðünü kestiremiyor ama yarý uykulu bir halde, müziðin damarlarýna sýzýp içinde akmaya baþladýðýný biliyor.

Bütün o renkli giysileri içinde kendilerine inanýlmaz öyküler anlatan adamýn çevresinde toplanmýþ güzeller güzeli kýzlar, havuzlar, fýskiyeler, türlü aðaçlar ve altlarýnda özgürce dolaþan tavus kuþlarý, göz kapaklarýnýn kubbesini oluþturduðu sonsuz bir maviliðin altýnda içine doðru akýp yitiyor.

Þimdi artýk görüþ alanýnda yalnýzca gökyüzü var. Sýnýrsýz bir mavilik alabildiðine uzuyor müziðin dinginliðinde. Asla vazgeçemeyeceði maviliði sonsuz göðün... Ve Mozart elbette.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn toplumcu kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Hurda
Çözülüþ
Sercan
Cumhuriyet Kýraathanesi

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Tavþanlar ve Bir Ayrýlýk
Götürülüþ
Krem Renkli Kedi
Durmuþ
Bir Balýk Öyküsü
Alaaddin'in Uykusu
Buluþma
Tepenin Ardý
Mýsýrcý ve Deli
Bir Müzikal Aný

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Ýstila [Þiir]
Krallar, Duvarlar, Köpekler [Þiir]
Lütfen Kapatýn Ekraný ve Bir Þans Verin Kendinize [Deneme]
Kulelerin Dýþýnda [Deneme]


Haþmet Þenses kimdir?

Görüntülerin giderek hýzlandýðý, belleði ve bilinci dumura uðratan bir girdaba dönüþtüðü günümüzde, yazýnýn yavaþlýðýnda soluklanmak ve direnmek için yazýyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
Klasikler, gerçekçi ve toplumcu sanatçýlar, ressamlar, müzisyenler ve dünyayý anlamaktan ötesini, onu dönüþtürmeyi öngören tüm insanlar, sanatçýlar, düþünür ve bilim insanlarý...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Haþmet Þenses, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.