Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. -Joe Louis |
|
||||||||||
|
Müdavimlerinden başka kimsenin yolunun düşmediği bu meyhanenin, en yeni müdavimiydim. Neşem yerindeyse 35'lik, tadım yoksa bir 20'lik içerdim. Ne yemeniz gerektiği konusunda size bir kaç öğüt verebilirim ama müdavimi olmadığınız için yolunuz düşmeyecektir. Yolunuz düşse de, buranın jargonunu öğrenene kadar, hiçbir şey anlamadığınız için canınız sıkılacak, asla müdavimi olamayacak ve bizim hayatı durdurup, onun için tekrar hazırlandığımız bu mekândan hiçbir şey alamadan gideceksiniz. Size şu an çalan parçanın adından bahsedeyim; "Nereden sevdim o zalim kadını" çoğunuzun bu şarkıyı bilmediğini tahmin ediyorum. Merak edip dinlerseniz mekânımıza dair belki kafanızda bir resim canlanabilir. Canlanan resimle mekânımızın hiçbir alakası yok. Bunu biliyorum. Ama sizi de iyice umutsuzluğa itmek istemiyorum. Hemen yan masamda oturan Yahya abi, eski kuyumcu, İstanbul’da toptan kuyum işine girmeseydi ne olurdu sanki. Çok zengindi. “Zenginken de cimri miydin?” diye sorduğum bir akşam bütün meyhane şerefe bardak kaldırmıştı. Çünkü Yahya abi şu günlerde çok cimri. Karısının bence hiçbir suçu yok. Gitmekte çok haklı. Para bitti aşk bitti edebiyatı yapıyor Yahya abi bence alakası yok. Kadın Yahya abiyi uyarmış. “İstanbul çakallarla dolu, bilmediğin işe girme, gül gibi geçiniyoruz” demiş. Ama insan işte açgözlü, Yahya abi de açgözlüymüş. Hafta içi 50'lik bira içiyor. Hafta sonları yanına bir kurban bulursa rakıya giriyor. Bir kuyumcunun yanında tezgâhtarlık yapıyor. Ama cimri her hafta kuyumcular çarşısından getirdiği bir garibana ödetiyor hesabın çoğunu. Elini cebine atıyor ama çok taktiksel hareketler yapıyor. Masaya sigaraya aldırıyor. Kendine aldırırken kurbanı da alıyor bir paket. Çalgıcılara her zaman ödemeyi Yahya abi yapıyor. Karşıdakini psikolojik olarak kitlendikten sonra, ortaya küçük bir meblağ atıp, hesabı kurbanına yıkıyor. Hafta içi “Bir sigara atsana Yahya!” diyenlere, hiç hoş tepkiler vermiyor. Arka masamda İskender abi oturuyor. Emekli yarbay. “Yarbayım yardır…” diyorum, “Gel ulan buraya eşek sıpası” diyor. Gidiyorum. “Sakilik yapacaksın bana” diyor. Bir duble içiyoruz beraber, güzel adam hiç askerlik anıları anlatmıyor. Görücü usulü evlenmiş, ilk başlarda pek kanı ısınmamış yengeye ama zamanla önce saygısını kazanmış yenge, sonra da sevmiş. “Ulan!” diyor, “çok seviyorum şimdi tuhaf değil mi?” “Seven ne yapmaz be İskender abi” diyorum, “Hassiktir lan! Git babanla dalga geç sen.” diyor. “Tamam, ben gidiyorum.” deyip masama geçiyorum. Kurnaz ihtiyar, benim içkinin sonunu kesiyor, benimle beraber hesabı isteyip, kendini zorla bana eve taşıttırıyor. Kapıya geldiğimizde yenge tak diye kapıyı açıyor. Yüzünde hep bir mahcubiyet. Ama seviyor belli, sevmiş yani. İskender abi sarhoş ve mahzun “Seviyorum seni karı” diyor. Yenge yüzünde tebessümle bana “Kusura bakma” diyor. “Ne kusuru be yenge asıl sen bizim kusurumuza bakma” diyorum. “Gel bir kahve yapayım” diyor, “kendine gelirsin”. Bunu duyunca İskender abi bırakmıyor. Kapının önündeki döşekte, sade birer kahve içiyoruz. Onlar evlerine giriyor, ben de eve doğru yollanıyorum. Önümdeki masada, Sezai ile Metin kardeşler oturuyor. Sezai abinin hanım sizlere ömür, Metin abinin de kızı üç ay evvel kocaya kaçtı. Bu iki kardeşi her hafta çarşamba günü bir araya getiren olaylar bunlar. Küfe gibi içiyorlar, biri karısına ağlıyor. Biri kızına kızıyor. Sonra gece geç olmadan, hadi çapkınlığa gidelim muhabbetlerine tanıklık ediyoruz. Kalkıp gidiyorlar. Bir sonraki çarşamba geldiklerinde soruyorum,”Abi geçen hafta naptınız çapkınlık yaptınız mı?” “Koçum, senin yaşın kadar ata binmişliğimiz var bizim” diyorlar. “Helal abi! İyi jokey at seçmez” diyorum. “Aç kollarını geliyoruz!” diyorlar. Değişik adamlar. Sezai ile Metin’in yanındaki masada, Nedim abi oturuyor. Tavrı kesin; polemiğe girmez. Siyasetten ve futboldan çok iyi anlar. Gecede üç kere devlet kurup, Beşiktaş’ı şampiyon yapıyor. “Al İbrahim’i sağa, kur 4-4-2'yi, bak takım nasıl top oynuyor.” diyor. “Dik koşu çalışmaları lazım” diyor. Maçları geçtim, antrenmanlara dair bile bir fikri var. Çok kıyak adam vesselam. Bence bakan olsa, olurmuş. Amerika’nın bütün kirli oyunlarını biliyor. Yahudileri de sevmez. “Bana üç gün mühlet verseler, terörü bitiririm” diyor. “Ben inanıyorum sana Nedim baba, oyum senin” diyorum. Ağız dolusu bir küfür savuruyor. Tam sinirlenecekken, meyhanenin sahibi, Salim abi omzuna dokunup, “Nedim sakin ol!” diyor. “Tamam, be Salim” deyip sakin oluyor. Salim abi, ne derse yapıyoruz, yapmak zorunda kalıyoruz. Öyle bir ses tonuyla, öyle cümleler kuruyor ki, ulan yapmazsam başıma bir iş gelebilir hissine kapılıyorsunuz. Hesap tam neyse onu yazar Salim abi, sonra onun üstünü tek çizgiyle çizip gerçekte ne kadar, olduğunu görmenizi sağlar, altına da ödemeniz gereken tutarı yazar. Daha hiç ödemem gereken hesabı tek yazıp gönderdiğini görmedim. Raconu bu diye bir şey sormuyorum. Çalgıcılar istek şarkıları çalmadığı zaman sinirleniyor bir tek. Geri kalan zamanlarda adıyla tam bir uyum içinde salim adamdır Salim abi. Her masada kısa süre oturur hoş beş eder. Önüne koyulanı içmeden kalkmaz. Bir de genellikle dinler Salim abi. “Hepimizin derdi var be Cem” diyor. “Dertsiz adamın burada ne işi var Salim abi! Dertten para kazanıyorsun, pis bir mesleğin var.” diyorum. Yine böyle boş muhabbetlerden birinde kıstırdım ben bu Salim abiyi. Kustu zehrini. Baba mesleğiymiş, bu meyhanecilik. Okulu lise iki de terk ettikten sonra, bir başlamış o gün bugün bu meyhanedeymiş. Bir kızı sevmiş. Meyhanecinin oğlu diye vermemiş kızın babası. Babası da “Benim yaptığım işe laf edecek adamın kızını gelin diye almam da, bir daha istemem de...” demiş. Bir daha da hiç evlenmemiş. “Abi tekrar gördün mü?” diye sordum. “Hala görüyorum.” diyor. “Kadının torunu olmuş. Uzaktan izliyorum be Cem! Kocası ölmüş altı ay önce.” “E abi,” dedim “konuşsana.” “Nasıl konuşayım ulan” diye sinirlenecek gibi oldu. Çalgıcılara seslendi, “Ben küskünüm feleğe çalın!” Fonda ben küskünüm feleğe çalarken, dert hiç dinlememiştim. Fonda ben kuskunum feleğe çalarken, bir daha da hiç dert dinlemem. Fonda bir daha ben küskünüm feleğe çalmasın. Kapı açıldığında kapının arkasında kalan masa boş. Arada tanımadığımız adamlar giriyor içeri, bir iki bir şey içip gidiyorlar. Bir daha da gelmiyorlar. Hiç ilişmiyoruz. Onlar da ilişemiyorlar. Salim abi onların hesaplarına tek çizik atmıyor. Gidiyorlar. Biz kalıyoruz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cem Mahlas, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |