Bilge kişi her şeye şaşan kişidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
‘Boğuluyordu. İçtikçe içinin daraldığını, aklındaki düşüncelerin adeta kendisini kendinden oldukça zayıf rakibini ringte darmadağın eden bir boksör gibi yerle bir ettiğini hissediyordu. Zaman geçtikçe, yumruklar sertleşiyordu. Vakit uzadıkça, kanaması artıyordu ve kanadıkça da düşüncelerinin ulaştığı yerler çok tehlikeli olmaya başlıyordu. Ellerini başının arasına aldı, gözlerini ovuşturdu. Saçlarını karıştırırken karşıdan gelen kişi gözüne çarptı. Yavaş yavaş yürüyerek kendisinin bulunduğu masaya yanaştı ve karşısındaki boş koltuğa oturdu bu kişi. Cebinden sigarasını, çakmağını ve telefonunu çıkartıp masaya koydu. Sonra oldukça seri hareketlerle paketten bir dal sigara alıp ağzına yerleştirdi. Sigara paketi yeniydi, ilk sigarasıydı içtiği. Garsona el etti, bir bira söyledi kendisine. Adeta o yokmuşçasına hareket ediyordu adam. Ses etmeyi düşündü bu hal ve hareketleri üzerine, yani o yokmuşçasına masaya gelip, oturup, üstüne de bir şeyler sipariş vermesine. Ama ses etmedi. Aynı paketten bir sigara aldı. Bu kez de adam ses etmedi. Karşılıklı oturuyorlardı. Konuşmak bir yere, göz göze bile gelmiyorlardı. İkisi de içiyor fakat kadehlerini şerefe adamıyordu. Masada öyle bir anlaşma söz konusuydu ki, tüm kullanım alanı eşitti ama aynı zamanda keskin sınırlar da mevcuttu. Sözgelimi aynı paketten sigara içip, farklı küllükler kullanılıyordu. Ayrı yönlere bakılıp, aynı ruh halleri sergileniyordu. Ses yoktu masada, söz de yoktu. Yazı yoktu. Düşünce ile kutsanmış hareketler mevcuttu. Akla gelen bir düşünce ile eller başa gidiyor, bakışlar buğulanıp, dudaklar ve avurtlar kemiriliyordu. Ne kadar zaman geçti, ne kadar sigara ve alkol alındı, bilmiyordu. Ama saatlerdir aynı masadaydı, üstelik hiç tanımadığı bir adamla beraber içip, hiç konuşmadan aynı şeyleri yaşıyordu. Adeta karşısında bir ayna varmışçasına kendisini seyrediyormuş gibi hissediyordu. Tüm bu düşüncelerine rağmen ne göz teması kurmak istiyor, ne bir söze girip, aklından geçenleri kelimelere bulaştırmayı amaçlıyordu. Böyle iyiydi, böyle güzeldi. Bazen böyle susmaya, konuşmamaya, şekilsiz bir yansımaya ihtiyacı oluyordu insanın. Düşünceyi temize çekiyordu, aklındakileri daha iyi gözlemleyebiliyordu böylelikle. Tüm bunlar geçerken aklında, mekanın kapısından girip bulundukları masaya doğru yakşalan başka birisi daha belirdi. Aynı kayıtsızlık, duyarsızlık ve farkındasızlıkla gelip aynı masaya aynı hareketler içerisinde oturup paketini, çakmağını ve telefonunu önüne koydu. Ne kendisi ses etti bu olaya, ne karşısında oturan adam ne de yeni gelen. Masada adeta gelmesi bekleniyor ve masadaki diğer kişileri tanıyormuşçasına rahat hareket ediyordu yeni gelen kişi. O da birkaç saat önce gelen kişi gibi garsona bir el hareketi yaptı, gelen garsona siparişini verdi. Eli paketine giden adamı görünce diğerleri de davrandılar henüz açılmamış pakete. Önce masada ilk oturan, sonra da ikinci gelen paketten birer dal aldılar. Üçünün boğazlarından dışarıya püskürtülen duman, loş mekan içinde ufak çaplı bir mantar bulutu oluşturdu. Herkes başını öne eğdi. Akıllarında oluşan düşüncelere odaklandılar. Böyle böyle derken, masada birden sayısını artık sayamadığı kadar adam oturduğunu gördü. Hangi ara masa bu kadar kalabalıklaşmış, hangi ara bu adamlar bu denli yüksek sesle konuşmaya başlamışlardı da kendisinin dikkatinden kaçmıştı, bilmiyordu. Herkesin ağzında bir sigara vardı, sigaralar ağızlarda konuşurken sallanıyor, sallanan sigaradan tüten dumanı, gri bir köz körüklüyordu. Kimin ne dediği, hangi derdin telaşında olduğu bilinmiyordu. O kadar çok konu o kadar çok sesle ve o kadar çözümsüzlüğe varacağı bilinerek konuşuluyordu ki, bunun sıkıntısını ayrıca duyumsuyordu. Konuşulan her şey kendisine o kadar tanıdık ki üstelik. Ellerine başının arasına aldı. Gözlerini kapattı. Sırtının arkasında bulunan çantayı alıp dizlerinin üzerine koydu. Çantanın tüm gözlerine bakmasına rağmen içerisinde not defterini bulamadı. Nerede unutmuş olabileceğini düşünürken, sağ çaprazında oturan adamın kendisine ait olan deftere ya da ona benzeyen farklı bir deftere hararetle bir şeyler yazıyor olduğunu fark etti. Yerinden kalkıp, karşısındaki adamın yanına seğirtti. Ona fark ettirmeden ne yazdığına baktı. Biraz önce defteri aramasına sebep olan düşünceleri yazmakta olduğunu görünce bir an irkildi. Sonra önündeki adama baktı, loş ışıkta onu incelemeye başladı. İncelediği adam, kendisinden başka birisi değildi. Ses etmeden koltuğuna döndü. Masanın üzerinde kendi paketine uzandı. İçinin boş olduğunu gördü. Masadaki diğer paketlere elini yöneltti. Diğerlerinin de boş olduğunu gördü. İçmeyeyim diye düşündü, bugün oldukça fazla içmişti zaten. Yaslandı koltuğuna. Gözlerini kapattı. Masadaki seslerin birer birer eksildiğini hissetti. Bir bir yok oldu sesler. Herkes hiçbir derdini gideremeden, masaya dertlerinin ağırlığını bırakarak uzaklaşmışlardı. Geriye boş sigara paketlerini bırakarak. Gözlerini açtı sonra. Masanın bomboş ve üzerinde sadece bir tek sigara paketinin olduğunu gördü. Defter de önündeydi. Yazı kendisinin yazısıydı. Bir eli alnında, okumaya başladı.’ Yazdıklarını okudu. Kendisinden bir bok olmayacağına karar verdi. Tuvalete gitmesi gerektiğini fark etti o anda, içtiği biralar mesanesini şişirmişti. Defterini masada bırakıp, tuvalete yol aldı. Yürürken sendeliyordu. Başı dönüyor, midesi de bulanıyordu. İçtiği sigaralar ağzında hem iğrenç bir tat bırakmıştı, hem de öksürüyordu. Tuvalette aynaya baktı. Bitik gözüküyordu. Kendisini düşündü, hayatı hiç istediği gibi gitmiyordu. Sıkılmıştı yaşamaktan adeta. Bir tat alamıyor, sürekli problemli ilişkiler, problemli iş ve aile hayatı onu yoruyor, keyif ve huzur adına hayatında herhangi bir ışık göremiyordu. Gözleri karardı bi an. Kapattı gözlerini. Açtığında masada gördüğü adamların hepsi arkasında onunla beraber aynaya bakıyorlardı. Üstelik hepsi de kendisiydi, bunu şu an fark ediyordu. Hepsinin gözünde kendisine karşı kin ve nefret koşuşuyordu. Bir süre tamamı aynı hareketlerle aynada kendilerine bakan suretlerini seyrettiler. Aynı şekilde alkolün etkisiyle sallanıyolar, aynı göz kısıklığıyla aynaya bakıp, kendilerinden ölesiye nefret ediyorlardı. Bu bir süre devam ettikten sonra, arkadakiler birden aynı anda kendisinin üzerine yüklendi. Birisi ağzını kapattı, bağıramıyordu bu sebeple. İkisi kollarını tuttu, ikisi bacağını. Bir diğeri aynaya bir yumruk atıp tuz buz etti aynayı. Aynadan kopan büyük bir parçayı kanayan eline alıp, hareket edemeyen ve eli kanayan adamın bileklerine iki derin çizik attı. Yere süzülen kanın yoğunluğu onları ikna edince bıraktılar onu. Arkalarına bakmadan çıkıp gittiler tuvaletten. Masaya döndü. Eşyalarını toparladı. Hesabı istedi. Ödedi. Arkasında bir sürü gölgesi, sokağa çıkıp, yürüdü.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Caner Almaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |