"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Onu ilk gördüğümde, uzun zamandır izini kaybettiğim bir dostu görmenin sevincini duydum. Bir lokantanın önünde oturmuş, gelip geçenleri izliyordu. Onun önünden geçerken, içimden bir ses, ‘beni mutlaka tanır, selam verir’, diyordu. Ancak umduğum olmadı. Ben de ona selam vermeden geçip gittim. İlk karşılaşmanın ardından onu birkaç kez daha aynı lokanta önünde gördüm. Duygularımı bir türlü yenememiştim. En son gördüğümde ise hava kararmıştı. Şirkete geri dönmem gerekiyordu. Ancak bu kez, içimdeki sese kulak verip, ona merhaba demeliydim. Masada müşterilerle konuşuyordu. Araya girdim. “Cavit abi, beni tanıdın mı? Ben, Ömer Hoca, Ödemiş’ten.” Ayağa kalktı. Tanımıştı. Sarıldık. Masaya buyur etti. İşimin olduğunu, kendisini en kısa zamanda arayacağımı, söyledim. Sıcak karşılama, onun hakkında ne kadar yanlış düşündüğümü bana göstermişti. Bir an kendimden utandım. O gün, iş arkadaşımla Alsancak bölgesindeki okulları tarama yapıyorduk. Öğle yemeği zamanı geldiğinde, uzun zamandır görmediğim Cavit abinin lokantasına gitmeyi önerdim. Onun önerdiği yere daha sonra gideriz, deyip, ikna ettim. Lokantaya girişte, kasada kızını gördüm, selam verip, babasını sormamla arkamda bitmesi bir oldu. Hemen masaya buyur etti. Yemek türünü de onun önerdiğinden seçtik. Onun da anladığım kadarıyla tanıdığı biriyle konuşmaya gereksinimi vardı. Hemen söze girdi. Onun, Ödemiş’ten İzmir’e geliş öyküsü, bir çok işadamının başına gelebilecek türden bir öyküydü. Esnaf dayanışması gereği kefil olduğu bir yakın arkadaşının iflası sonucu, bankalara olan tüm borçlar onun üzerine kalmış ve o da bunu bir ar namus meselesi sayıp, tüm mal varlığını satarak arkadaşının borçlarını ödemişti. Böylece bir anda tüm varlığı sıfırlanmış; doğup büyüdüğü ve acı tatlı anılarıyla sevdiği kenti terk etmek zorunda kalmıştı. Karşıyaka’da ucuz salaş bir dairede oturuyorlardı. Tüm aile büyük bir yalnızlık içine gömülmüş, yiyecek ekmeğe muhtaç duruma düşmüşlerdi. Zaman acımasızdı. Kurban bayramı gelip çatmıştı. O güne dek her yıl iki kurban kesen Cavit’in cebinde yıllar önce Ödemiş’i terk edip İzmir’e yerleşen Saim beyin zorla verdiği yirmi milyondan başka hiç para yoktu. Ne çocuklarına, ne de torunlarına bir bayram harçlığı veremeyecekti. Her bayram sabahı yaptığı gibi duşa girip abdest alıyordu ki, içindeki şeytan:” Tanrı seni sevseydi, bu durumlara düşmezdin, senin namaza gitmen gerekmez.”dedi. O da bu sese kanarak, camiye gitmek istemediğini söyleyince, bunalımdan henüz çıkmaya çalışan dindar karısıyla kavgaya tutuştular. Onunla baş edemeyeceğini anlayınca da, peki, deyip, kendini sokağa zor attı. Cami yerine vapur iskelesine gitti. Kafası karmakarışıktı. İçindeki isyan giderek büyüyordu. Konak meydanına geldiğinde bayram namazından çıkan askerleri görünce, askerlik günleri gözünde canlandı. Gözleri buğulandı. İçinden bir ses bu kez, Bornova’ya git, demişti. Hiç düşünmeden Bornova otobüsüne binmiş, kendini Ege Üniversitesi Hastanesinin acil servisi önünde bulmuştu. Gördüğü ilk manzara çok acı vericiydi; trafik kazası sonucu yaralılar sedyede, çevresinde yakınları, bağırış çağırışlar, öte yanda vefat eden bir başkasına ağıt yakanlar... Bu şok edici manzaralar karşısında, o ana dek kendisini Tanrıyı inkara kadar götüren isyanının ne denli yanlış olduğunu anlamış, kısa bir iç hesaplaşma sonucu,”Ne yapıyorsun Cavit? Sağlıklısın, çoluk çocuğun yanında, hâlâ çok şeyi başarabilecek güçtesin.”diyen sese kulak verdi. Böylece, eşinin tedavisini gerçekleştiren doktoru ve hastaları ziyaret edip, onlarla bayramlaşmaya karar verdi. Tanrıya;”Yarabbim, sana isyanımdan ötürü beni affet, bana iş bulmamda yardım et!”diyerek dua etti. Doktorun ardından bir zaman eşinin de tedavi gördüğü hasta koğuşundaki hastalarla bayramlaştı. İzmir’de hatırı sayılır bir ailenin büyüğü saygın bir hanım da o sırada o koğuşta tedavi görüyordu. Bayramda hastanede yatan hastalar için iki kurban kestirmişti. Hanımefendi onunla ilgilenmiş, içindeki fırtınanın dinmesine yardımda bulunmuştu. Ayrılacağı sırada kurban yemeği gelmiş, onu da yemeğe zorla alıkoymuşlardı. İçi tarifsiz bir mutlulukla dolmuştu. Yüreğini karartan kara bulutlar dağılmış, böyle anlamlı bir günde hastalarla bir arada olmak ona büyük bir rahatlama ve gönül zenginliği kazandırmıştı. Ziyaretin ardından, hastaneden huzur içinde ayrılmıştı. Eve geldiğinde tüm ev halkının panik içinde olduğunu görünce, yaşadıklarını bir bir anlatmak zorunda kalmıştı. Bayramın ikinci günü, bugün işletmeciliğini yaptığı lokantanın bulunduğu Kıbrıs Şehitleri caddesinde bir kuruyemiş mağazasında eleman aranıyor tabelası görmüş, hevesle içeri dalıp, çalışıp çalışamayacağını sormuştu. Kendisine tereddütle bakan yöneticiye:” Yaşı 60, saçları kırlaşmış bu kişiye bir şans verirseniz hemen işe başlayabilirim.”demiş ve işe kabul edilmişti. Bu onun için bir mucizeydi. Tanrı, sesini duymuş, dileğini yerine getirmişti. Bir süre sonra o mağazanın vazgeçilmez elemanı olup çıkmıştı. Aradan geçen zaman içinde şimdiki ortağının yaptığı iş teklifini kabul etmiş ve çevrenin saygın bir iş adamı kimliğini yeniden kazanmıştı. Dünün ‘Şekerci Cavit’i, şimdi her gün Alsancak’ta yüzlerce konuğunu ağırlamaya devam ediyor. Kim bilir, belki bir gün sizin de yolunuz oraya düşebilir. Benden söylemesi, külbastı yemeğini mutlaka deneyin, beğeneceksiniz!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ömer akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |