Deney, herkesin hatalarına verdiği addır. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Yakıştıramıyorum çünkü. Yakıştırabilen varsa beri gelsin. Yirmi birinci yüzyılda yaşıyoruz. Uzay çağı diyenler de var, teknik çağı diyenler de… Ben Orta Çağ’dan pek fark göremiyorum. Gören varsa beri gelsin… Her devrin olduğu gibi bu çağın da kendine özgü birtakım alameti farikası, yani ayırıcı özelliklerinin olması gerekir. Tarih öncesi çağlarla kıyaslamaya çalışsanız aralarında hangi farkları gösterebilirsiniz? Hemen yer gök okul diyebilirisiniz. Doğru aslında neredeyse her köşe başına bir okul yapmışız. Ama tek başına taştan okul binalarının çok fazla bir manası olduğunu sanmıyorum. Bu durum diplomalı oranını artırma ve okumuşluk seviyemizi yükseltme noktasında göreceli bir üstünlük hissi verebilir. Ama olup olacağı bu kadar… Daha ötesine geçemeyiz. Geçemedik de zaten. Sosyal ilişkilerimiz sakat. Gece yarısı bir kadının sokakta dolaşması cesaret işi… Kara yollarımız cehaletini hız yaparak telafi etmeye çalışan trafik canavarlarıyla dolu. Eğitim bedava geçişlerle kendi halinde… Kişi başına en fazla güvenlik görevlisine sahip olduğumuz, kapılarımıza kilit üzerine kilit taktığımız halde içimiz rahat etmiyor. Ve daha neler, neler… Bir noktaya kadar okullaşmanın faydasını inkâr edemeyiz. Mektep medrese görmüş insanların hayata bakış açıları diğerlerine göre çok daha farklı olur. Diğerlerine göre daha gerçekçi ve sağduyuları gelişmiş olabilirler. Ama tek başına yeterli değil. Diploma sahibi olan kişiler eğer normal hayatlarında kitap okuma alışkanlığı elde edememişse diploma tek başına hiçbir işe yaramaz. Bugün başımıza gelen her ne varsa bunun yegane sebebi diplomalı cahilliğimizde aranmalıdır. Okuma alışkanlığı elde etmemiş, dolayısıyla muhakeme yeteneği kemale ermemiş bireylerden oluşan bir toplumun sağlıklı bir sosyal yapıya sahip olmasını beklemek biraz fazla hayalcilik olmaz mı? Sorunlarımız varsa, ki herkes bir yığın sorundan bahsetmekte, bunu okuma dolayısıyla sağlıklı ve akılcı düşünme yeteneğine sahip olmayışımızda aranmalıdır. Japonya’da toplumun yüzde on dördü, Amerika’da yüzde on ikisi, İngiltere ve Fransa’da yüzde yirmi biri alışkanlık düzeyinde düzenli olarak kitap okurken bu oranın ülkemizde on binde bir olması kanımca utanılacak bir durumdur. Ama yer gök aşhaneyle donatılmış bir kültürel yapının ürünü olan toplumumuzda bunu kendine dert eden kimsenin olduğunu sanmıyorum. Öyle olsa çevremizde il çapında öksüz ve yetim bir kütüphaneyle yetinmezdik. Öyle olsa doğru dürüst tek bir kitabevinden bile mahrum şehirlerde yaşamak zorunda kalmazdık. Öyle olsa birbirimize karşı saygı sınırlarını aşacak davranışlar arasında bocalamaz, her an patlamaya hazır bomba gibi agresiflik sınırlarında gezinmezdik. Hepsi bir yana öyle olsa bu duruma benden başka itiraz edenler de olurdu. Ama anladığım kadarıyla herkes haliinden gayet memnun. İnşallah yanılıyorumdur…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © serdar adem işler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |