Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Birlikteliğin ilk zamanlarında, aralarındaki bağın gerekliliği olarak kabul edilen “anlaşılmak” düşüncesi, sonraki zamanlarda “kadınını anlamak” beklentisine dönüşür. Bu süreçte kadın, konuya tamamen cinsiyet bazında baktığından, erkeğin “ince düşünmesi” gerektiğine inanır. Beklentisi de, erkeğin “inceliği” bir an önce yakalamasıdır. Belli bir olgunluk evresinden sonra, “bir kadını anlamak için, insanı anlamak yeterlidir,” görüşü ağırlık kazanmaya başlar. Cinsiyet, yerini insana bırakır. Çünkü, önceki yıllarında anlaşılamamaktan, isteklerinin neler olduğunun bilinmemesinden rahatsızlık duyduğundan, beklentilerini en aza indirger ve düşüncesi bu yönde değişir. Bir nevi, kötünün iyisini kabullenmeye başlar. Kendini ifade etmede kelimelerden uzak duran kadın, davranışlarıyla, bakışlarıyla, hatta suskunluğuyla anlaşılmayı bekler hep. Bunun en büyük nedeni, gururlu ve aşırı duygusal olmasıdır. Beklentisine karşılığı da, -doğal olarak- bir erkekten umar. Kendi hemcinslerinin onu anlayıp, anlamaması o kadar da önemli değil! Çünkü, sorun ortaktır ve kendilerini anlamadıklarını iddia ettikleri, yaşamlarını birleştireceği erkeklerdir. Yüzlerce yıl, isteklerine kulak vermeyip, her anlamda kendilerini kullanan, onları dört duvar arasına kapatan, haddini(!) aşmaması gerektiğini dayatan erkeklerin, sindirilmiş bir yapı oluşturmaları, içlerine kapanık olmalarını sağlamıştır. Ve kadın, bu uygulamalara maruz kalan hemcinslerinin çok basit kişilikler sergilemesini utanç olarak benimsemesinden, ve kadın yönlerini ifade ederlerken, arkasında durmayıp, erkek egemenliğine her türlü boyun eğişi yaşamalarından, ve kendilerini anlamadıkları halde, erkeğin belli “yanlarına” zaaf gösterip, kadınlıklarını paspasa dönüştürmelerinden, en büyük silahı "cinsellik" olarak görüp kullanmalarından, kendi hemcinslerine karşı güvensizlik oluşturmuştur. Bu da, koruyucu olarak ihtiyaç duydukları erkeğin, her anlamda kendilerini “kanatları altına” almaları ve bir nevi -başta duygusal anlamda- yaşam için gerekli tüm besini süregelmiş düşüncelerden uzak bir anlayışla sergilemeleri sonucunda, erkeğe güven duymak istemeyi benimsetmiştir. Kadının, kendini ifade etmedeki suskunluğuna rağmen, bir erkek tarafından anlaşılması, gelmiş geçmiş en zor bilmecelerin çözümüyle karşılaşılmış duygusu uyandırır. Zira kadın, kendisini tanıyan ve ne istediğini keşfeden bir erkeği, her anlamda yüce görür. Erkek değildir asıl yücelttiği, kendisidir. Kadın, dünyanın en karmaşık formülleriyle donatılan bir problem olduğuna inandığından, çözülmesi, yani anlaşılması durumunda, bir dehayla karşı karşıya olduğunu düşünür. Ve bu dehanın, kendisini çözmesi, iç dünyasını okuması, isteklerine yanıt vermesi durumunda, vazgeçilmezler listesinin en üst sırasında yerini alması kaçınılmazdır. Elbette ki, böylesi bir anlayışın oluşması, tamamen erkekten kaynaklanan bir sorundur. Erkek, yüzyıllarca kadını horlamış, aşağılamış ve baskılarla sindirip, köle olarak kullanmaya çalışmış. Başta cinsel tatmin aracı olarak görmüş... sonrasında, bir aşçı... daha sonra ise bir hizmetçi... Bu düşünce öylesine yerleşmiş ki, toplumumuzdaki kadın bile “bir kadın evlendiğinde yatakta fahişe, mutfakta aşçı, evinde hizmetçi olmalı,” anlayışını kanıksar olmuş. Çocukları dahil, her kadına bu düşüncenin “olması gereken” olduğunu anlatıp, kabullendirmeye, huzurlu bir evliliğin de anahtarlarının bu ‘üçlem’ olduğuna inandırmaya çalışmış. (Her kadın için geçerli olmasa da, genel kanı böyle.) Kadın, sözünü ettiğimiz ‘üçlemi’ kanıksamış bir yapıya sahip ise, dünyanın en mutlu evliliklerinden birini yapmıştır kendince... yok, eğer reddetmişse, tam tersine, dünyanın en mutsuz evliliğini yaşadığına inanır. Ayrıca farkında olduğu halde, bu "üçlemi" reddi durumunda, toplumumuzdaki “genel kanılı erkek beklentisine” yanıt veremediğinden, evliliği -abartmamış olunursa- zulme dönüşür. Sözünü ettiğimiz ‘üçlemi’ taşıyan kadın, erkek için biçilmiş kaftandır. İstediği gibi kullanabilir! İstediğini yaptırır! İstediği ‘kıvama’ gelmesine ön-ayak olmasını sağlayabilir! Kadının mutsuzluğu sorgulanmadığından, erkek için mutlu bir evlilik söz konusudur. Böylesi birlikteliklerde kadının isteklerinin hiçbir önemi yoktur. Ve geçmişten günümüze gelen bu anlayış doğrultusunda, kadındaki “anlaşılamama birikimi” derin bir yaranın oluşmasına neden olmuştur. Bu nedenledir ki; Kadın, duygularını ve istemlerini dile getiren, aynı zamanda olan ve olması gerekenleri doğru tespit eden bir erkekle karşılaştığında, kullanıldığı yıllar boyunca erkeğinin o tespitlerden uzak bir anlayışla kendisine yaklaşmasındaki yaranın tedavi edilebilirliğiyle karşılaştığından, mucizelerin gerçekleşmesi kadar büyük bir mutluluk duyar. Yitik zamanları telafi etmek ister gibi aceleci davranır. Ve anlaşılmamasının yarattığı yalnızlığı, anlayabileni dinleyerek, ya da yaşayarak, ve yahut okuyarak gidermeye çalışır. Söz konusu anlaşılmanın, öncelikle kendi erkeği tarafından algılanıp, uygulanıyor olmasını ister. Bir düşün gerçekleşmesiyle karşı karşıyadır. Uyanmak istemediği gibi, düşte kaybolmayı umar. Başkalarının keşfettiği ve kadının da bunun farkında olduğu ancak, erkeğinin bihaber kaldığı ya da kalmak istediği bu yanlarının yara olarak bırakılması durumunda öfkelenir. Kin gütmeye başlar. Toplumsal kriterleri de göz önünde bulundurarak hareket edip, ya gerçekliğini kabullenir, ya anlaşılma kavgası(!) verir, ya da öfkesini kusmaya, kullanılmanın öcünü almaya çalışır. Diğer yandan, duyulmayan, hissedilmeyen, görülmek istenmeyen yanlarını dile getiren erkeğe karşı her türlü fedakarlığı yapmaya hazır hisseder kendini; yeter ki, ulaşabilsin... Ulaşamıyorsa da, içten içe ya da aleni, derin bir hayranlık besler...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © A.Latif İRVEN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |