Mutlu köle çoktur. -Darwin |
|
||||||||||
|
mehmet ali güney nisan 1998 / Konya Uzun bir sessizlikten sonra gözlerindeki acıyı saklamaya çalışarak konuşmaya çalıştı. Birkaç kelime ilk önce boğazında düğümlendi. Hüzünlendiği her halinden belli oluyordu. Muhatabının gözlerine bakmanın ne kadar kahredici olduğu bitkin ve soluk yüzünden bir ağıt gibi dökülüyordu. Gecenin erdemli öğretisinden kaptığı cesaretle: -“Sıkıntısını atamadığımız dünyanın kirli ağrılarıyla okulun koridorlarına istenmedik seslerimizle doluşurken o günün hüznü birimizin yakasındadır.zorla kalkan bakışlarla selamlarken birbirimiz, anlayıveririz sıranın kimde olduğunu. Bakışlarını saklamayan aşkların kalbimize dolmadığını o zaman anlarız... Ağlamaktan korkan insan suretidir o gün hüzün taşıyıcısı. Suskundur ağırlaşan hüznü, içselleştirdiği ağıtlardan denize fırlattığı taşlar karşısında. Oysa, okulun koridorlarıdır, gemilerin rıhtımdan ayrılmasını bir türlü koyvermeyen. Çünkü eylemdir, yürektir, aşk ve göz yaşıdır okulun koridorlarında dolaşan gemilerin taşıdığı kitabın toz kokulu sayfaları. Tufanın vaktini taşırlar gün boyu” dedi ve gözlerini gri bir boşluğa çevirdi. Bir şeyler demesini bekledi. Kalkıp gitmesini bekledi. Karşısında tepkisizce duruşuna bir süre baktı ve sözlerine tekrar başladı: -“Koridorların kirli duvarlarına yaslanan aşk tapınakları hüzündür birimizin yakasında. Taptırmaktır dilekleri. Yorgun suların sahili ıslattığı anı yakalayıverirler. Hüzün yakaya sinmiştir artık. Kirpiklerin ucuyla sallandırıvermişlerdir sıkıntısını atamadığımız dünyanın kirli ağrılarıyla okulun koridorlarına istenmedik seslerimizle doluştuğumuzda” diye biten sesini ani bir ses tonuyla değiştirdi: -“Gözleriniz” diye bir kelime döküldü ağzından. Muhatabının gözlerine bakmadan: -“Gözleriniz” dedi ve yutkundu, birkaç kelimesi atlanılmış şiir gibiydi söylemek istedikleri. Sonra devam etti: -“Bana bakmak ne kadar acı bir bilsen. Kirli sokaklardan hikayelerin ağarmasını beklemeden şiirsel ağıtların küf koktuğunu, koridorlarda çürüyen cesetimin hiç mi hiç gülmediğini bir bilsen. Dünyaya savurduğun bakışlarla bir daha bakabilecek misin?... belki tufanın vaktini soracaksın kimsesizler treninin son yolcusuna. Bakışlarına kattığın posta katarlarının tıkırtılarını o zaman anlayacaksın. O zaman gözlerinde sahih ağıtlar yer alacak ve hüzünlerle dosyalanmış bir dünyanın önünde tufansız yığılıp kalacaksın. İçinde büyüttüğünü benim ben korkmalarıma geçiştirilerek yaşanmış kitabın toz kokulu sayfalarının karıştığını geç de olsa anlayacaksın. Fakat bu çok geç olacak. Tufanı vaktini sorduğun son yolcu çoktan gitmiş olacak. Kimsesizler treni geride kimsesiz bir veda bırakacak, ona ağlayacaksın bayan ağlayacaksın...” Hava aniden bastırmıştı. Son tren yağmurlu bir İstanbul’u çoktan geride bırakıp gitmişti...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © mehmet ali güney, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |