..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Arzu Menteşeoğlu




8 Kasım 2003
Günlük - 7  
günlük-7

Arzu Menteşeoğlu


'İdeal tutkusu sendromu' yaşıyorum. Çocukluğumdan beri çizgisinde büyük değişiklikler olmadan gelişen ideallerim ve kendim için seçtiğim bir kimlik var. ...


:CBFC:
 
             Görmek istediğimizi gördüğümüzü çoğumuz deneyimlemişizdir. Kişisel deneyimler bilgi ve  beceriler çerçevesinde değerlendirmek mecburiyetinden kaynaklanır bu. Böylesi bir gerçek nedeniyledir ki en harikulade  ve alışılmışın dışında eserlerde bile kendi doğrularımızın ispatını buluruz. Yanılgıyı en aza indirmek gayretiyle okuduğum eserin yazarını tanımaya çalışırım. Ancak o zaman bana aşina gelen kelimelerin, fikirlerin altında asıl neyin kastedildiğini anlayabilmeyi umarım. Okuma alışkanlığım, bir romanı, şiiri, anlatıyı okumaktan ziyade onu yazana yöneliktir, iş böyle olunca okuduğum eserin yazarı çocuk eğitimi üzerine yazmış ama kendi çocuklarıyla hiç ilgilenmemiş de olsa, erdem ve ahlak üzerine yazmış ama bunlarla bağdaşmayan eğilimler göstermiş de olsa veya Mozart gibi bir kişiliğe sahip olup, içindeki dehayı müzikle de yaşasa, artık fark etmez. Evet eserlerinden o kirlenmemiş lezzeti alamam artık, ama karşımdaki insanı görürüm. Böyle dahilerin en büyük eksiklikleri içlerinde var olan dehayı yaşam tarzı olarak yaşayamamış olmaları.
 
             Benim yazdıklarımla ne derece bağdaşır olduğum da tartışılır, ancak temize çıkartacak ve benim gözümde beni, eserlerindeki ruhu yaşamayan tüm dehalardan üstün kılacak bir özelliğim var. Yazdıklarıma kanımın son damlasına kadar inanıyor ve inadımın getirdiği buhranlara rağmen ideallerimi yaşamaya çalışıyor olmam.
 
             'İdeal tutkusu sendromu' yaşıyorum. Çocukluğumdan beri çizgisinde büyük değişiklikler olmadan gelişen ideallerim ve kendim için seçtiğim bir kimlik var. Kimliğin hatları, nerede nasıl davranmam gerektiğinden, duygularımın gelişimine kadar çizilmiş, ulaşmak istediğim bir ahlaki yapı oluşturmuştur. Dış dünyayla ilgili düşüncelerim ise hayata karşı  oynamak istediğim rol ile ilgilidir; mesleki kariyerim... kişisel becerilerimde gelmek istediğim nokta... insanlar için neleri hangi yoldan gerçekleştirebileceğim...
 
      Küçük yaşlarda bile ciddi biri olarak tanındım. Ciddiyetim lisedeyken lakabımın 'buzdolabı' olmasına  neden oldu. Üzülmek bir yana, hayatı ciddiye alacak kadar önem verdiğim için kendimle gurur duyarken, bana böylesi bir bilinç verdiği için de Yaratanıma şükrettim. Hatırlayabildiğim en eski hatıralarımda doğru olma çabalarını görürüm, zor durumlarda bile yalan söylememe ve hiç bir zevkin peşinden koşup, doğru olmayan bir şey yapmama çabası. Hatırlayabildiğim en eski hatıralarımda bile Allah'la yakınlaşma isteği ve O'na karşı dürüst olma çabası vardır. İnsanlara faydalı olma düşüncesini ise ancak lise çağlarında görüyorum. O zamanlar insanlığa çok faydalı olacak bir takım yapıtlar oluşturma isteği en pahalı hayallerimi süslerdi. Afrika'daki açlardan kutuplara kadar insanlara faydalı olacak, çığır açacak keşifler peşindeydim. Yeşil yapraklı bitkilerin klorofilleri çıkartılıp, diğer canlılara nakledilebilir miydi ve bu şekilde insanların güneş ışığıyla beslenip fotosentez yapmaları sağlanabilir miydi? Yaşıtlarım gülüp eğlenirken benim derdim başkaydı. 'Nasıl faydalı olurum? İnsanlığa nasıl faydalı olurum?' 
 
              Yaşıtlarımda gözlediğim taşkın canlılık, düşünsel yönümün önde olması nedeniyle bende yoktu. Şikayetçi değildim. Onların zevk aldığı konular bana çok uzaktı, çoğu boş ve yanlıştı. Popüler olan şarkıcıların özel hayatlarını bilmezdim. Araba markalarından anlamazdım ve giydiğim kotun markası hiç önemli değildi. Grup olarak gittiğim konserlerde arkadaşlarım gibi eğlenemezdim. Onların bağrışıp çağrışmalarından, ayakta sağa sola sallanmalarından müziği dinleyememiş ve kendimi ortama yabancı hissetmiş halde dönerdim. O yıllarda asla derdim olmayan aksine belki de böylesi başkalıkla gurur duyduğum ve geliştirmeye çalıştığım durum, yıllar sonra kendimi sorguladığım dönemde, kendimi algılayışıma olumsuz yönler vererek, benliğimde bir takım kompleksler aramaya kadar gidecekti.
 
             Arkadaşlarımdan farklı oluşumdaki en büyük etkenin manevi hayatımın ağır basması olduğunu görebiliyorum. Sahip olduğum -daha doğrusu, sunulan- bilinç hali kendimi bildim bileli bende var olan bir tür dürüstlük oluşturmuştur. Kendine karşı dürüstlük ve hayata karşı dürüstlük.  Kendine karşı dürüst olan insanın benliğinde kibir ve gurur başkalarında olduğu kadar köklü barınamaz. Hayata karşı dürüst olan insan, her dakikasını bilinç içinde değerlendirmeye çalışır ve ölüm bilincinin ne demek olduğunu bilir.
 
              Allah sevgisi bende sonradan kazanılmış bir şey olmayıp, kendimi bildim bileli içimde olan ve zamanla gelişen bir duygudur. İçimdeki tohumun yeşermesine rehberlik eden dedemi burada rahmetle anmayı borç biliyorum. Taassuba kaçmayan gerçek bir Hak sevgisine tanık olduk onda. Çarpık psikoloji mantığına sahip olan okuyucular çocuk yaşta dini kurallarla bunaltıldığımı düşünebilirler. Gerçek hiç de öyle değildi. Dedemin ektiği bilgiler doğrultusunda içimde, beni seven ve benim de O'nu sevdiğim yaratanıma karşı hata etmeme isteği uyanmıştır. Henüz dokuz yaşında iken karanlıkta sırt üstü  uzandığımı ve o anda 'yaşım gereği hayatta rolüm olmadığını ve henüz günahım da olmadığını, büyüyünce iyi biri olmaya kendi kendime söz verdiğimi' hatırlıyorum. O anda yaratanıma duyduğum sevginin coşkusunu ifade etmek çok güç.
             Sevdiğimiz birine karşı nasıl titizlik gösterirsek, ben de Allah'a karşı öyle hissediyordum. Bu durum biraz daha farklı, sevdiğimiz biriyle anlaşamama... lar, yanlış anlaşılma... lar, söylemek isteyip söylenemeyen...ler yaşarız, sevdiğimiz yanımızda değildir, insan sınırları içinde sıkışır kalırız. Oysa ilahi sevgide sevilen her an yanımızda, içimizde, bize bizden daha yakın. Kelimelere gerek yok, ifade edilenden çok fazlasını biliyor, kendimiz hakkında bildiğimizden daha fazlasını. Orada sadece samimi olmak yeterli, her zaman coşkunlukla kabul görürsünüz. Sevginizin karşılıksız kalması diye bir şey söz konusu değildir. Eğer biri nankörlük edecekse, bunun her zaman kendiniz olduğunu fark edersiniz. İlahi sevgi; sınır tanımaz bir hüzün, özlem ve katıksız bir mutluluk sunar.... ve de yalnızlık. Ayrı bir dünyada yaşıyormuş gibi yabancı ve yalnız kalırsınız, tüm olan bitenler sizin iç dünyanızı baltalar gibidir, doğrularınıza aykırıdır. Ortalıktaki vurdumduymazlığa şaşırırsınız, olup bitenlerin parçası olamazsınız. Çoğunluğunkinden farklı olan bu pencereden bakmakta ısrar ettiğiniz müddetçe yalnızlığa alışmak zorundasınızdır. Bu sadece sizin olan bir dünyada -sadece sizden yansıyan bir dünyada- yaşayacağınız ve sadece O 'nunla paylaşabileceğiniz bir yalnızlıktır. Eğer olgunlaşmış ve soru sormayacak kadar bilgeliğe ulaşmışsanız, yanınızda olan, tüm varlığınıza sinmiş sevgi ve huzurdur. Ancak bu aşama dikenlerle dolu, derin acıların, ikilemlerin, çıldırma noktalarından dönmelerin sonundaki mükafattır. Ben bundan çok uzağım...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 1. bölüm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Günlük - 9
Günlük12
Günlük - 5
Zara'nın Dünyası
Günlük - 6
Günlük 11
Günlük - 8
Günlük - 10
Zara'nın Dünyası - 1
günlük-4

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hayatın Anlamı [Şiir]
Ölüden Mektup Var [Öykü]
Resme Hapsolan Adam [Öykü]
Özlem [Öykü]
Dön Mehmet [Öykü]
Gerçek Miydi? Rüya Sanmıştım [Öykü]
Melek İnsanlar [Öykü]
Hayran [Öykü]
Labirent - Kayboldum! - [Öykü]
Sadece Bir Gazete İlanı [Öykü]


Arzu Menteşeoğlu kimdir?

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bıtkın kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevincler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana ATAOL BEHRAMOGLU

Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski,Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Arzu Menteşeoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.