|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
20 Aralık 2003
Bir Çelişkinin Anatomisi - 1
Teorisyen nasıl sevişir?
İsmail cem dogru
Giderek başka ülkeleri tanımamış olmanın üzüntüsü çöküyor üstüme. Hani tüm kainatı Edirne-Ardahan sınırlarında düşünüp ardından ‘’dünyanın hiçbir yerinde böyle şey yoktur’’ diyenlerden biri olup çıkmanın burukluğu tebessüm ediyor s |
|
Giderek başka ülkeleri tanımamış olmanın üzüntüsü çöküyor üstüme. Hani tüm kainatı Edirne-Ardahan sınırlarında düşünüp ardından ‘’dünyanın hiçbir yerinde böyle şey yoktur’’ diyenlerden biri olup çıkmanın burukluğu tebessüm ediyor satırlarıma. Ama satırlarım yalnız, satırlarım çaresiz. Parmaklarımla yer değiştirmek istiyorlar. Oysa parmaklarım bir an önce ‘’oturumu kapatın’’ komutunu tuşlamanın hayaliyle avunmakta...
Elbette mavi gözlü devi yazarken bir mavi gözlü uğruna terk ettiği kadınlardan bahsetmemiştir Nazım usta. Yine bizlerde bir ıstırabı kurgularken yaşattıklarımızı da onun içinde bir yerlere yerleştirmeyi düşünmeyiz. Betimlenen yaşantı başarılı bir tarifin ardından muhatabını bile yola getirir kimi zaman. Kimi zaman yapay kahramanlar ve yapay düşmanlar yaratır. Hatta tarihe kalanların yazılanlardan ibaret olduğunu düşünürseniz bize öğretilenlerin, anlatılanların ve kaynak diye sunulanların güvenirliliği hususunda haklı bir kaygı içine düşmemiz kaçınılmaz olacaktır.
Bir cinsel eğitim uzmanının yatak odasını sorgulamak ne bilimsel bir dille açıklanabilir nede bu konuyu meşru bir zemine oturtup açıklayabilecek başka bir boyuta ulaşmak mümkündür. Ama ister istemez cinsel tatminsizlik sebebiyle kadının yaşadığı psikolojiyi en detaylı ve etkili biçimiyle bizlere açıklayıp bunun sorumluluğunu erkeklerde arayan o adamın yatak odasını merak ederiz. İster istemez o adamı karşımıza alıp bunu sormanın hayalini kurarız. Bu istek aynı olayın kendi dünyamızda nasıl tecelli ettiğiyle kesinlikle bağlantılı değildir. Eğer bahsettiği adamın ta kendisiysek zaten o adamın bir daha ömür boyu aklanma şansı kalmayacaktır. Söylediği yollardan gidip sorunumuzu gidermemiz bile buna kafi gelmeyecektir. Ama öyle bir sıkıntımız yoksa da merakımıza yenik düşmekten kurtulamayız. ‘’Bu adam yatak odasında nasıl’’ sorusunun cevabını birazda içimizden veririz zaten. Çünkü Türk dil kurumu literatürlere ‘’terzi kendi söküğünü dikemez’’ diye bir cevabı hibe etmiştir. Gerçek neyi değiştirir ki. Önemli olan cevap bulunmuştur.
Ama önemli olan bir şey vardır tüm gerçeklerden daha belirgin. Sorgulamaların üzerimizde yarattığı tahribatı tamir ederken sahip olduğumuz objektivitenin ölçütünü kuşkusuz kendimiz belirleriz. Bu durumda dünya 6 milyar adet objektivite ölçütüne haizdir denilebilir. Çünkü 6 milyar insan olduğu söyleniyor dünyada. Ondan değil midir karşımızdakinin bize yakıştırmadığını, bizden beklemediğini, istemediğini; kendisine dayatmamız ve üstelik bunu hak etmesi karşılığı kendisine takdim ettiğimiz konusunda devamlı ısrar etmemiz. Ondan değil midir bir bedel ödediğimize inandığımız konularda ödediğimiz bedelin muhatabının memnun olma zorunluluğuna olan inancımız. Bir erkek gözüyle yağmur altında sevgilisine serenat yapan bir kadının estetik bir görünüm sağlamayacağı konusundaki fikirlerimize kadınların bunu erkeğin hak etmesiyle ilişkilendirmesi bundan değil midir? Ama kadının işlendiği konularda hassasiyet gösterip kadını yüceltmeye çalışmanın bile yine bazı kadınlarca feminen atraksiyonlarla suistimal edilmesi yazarın açtığı bir yoldur. Bunu kabul ediyorum. Yani dünyada yazılmış bütün güzel şiirlerin sorumluları olarak kadınları görmekten ben mutluyken kadınlar neden bunun tadını çıkarmaz. Bunun için özür dilemek zorunda kalmak büyük bir talihsizlik olsa gerek. Ben kadın olsaydım eğer sanırım en güzel şiirlerin sebebi olmaktan hicap duymazdım...
Kadının iyi şiir yazmasının olumsuz bir gelişmeye işaret ettiğini şiirin tanımından ve kadının hissiyatından yola çıkarak açıklamanın ‘’kadınlar şiir yazmamalı’’ olarak telakki edilmesine ne demeli. Tabi ki isteyen istediğini yazabilir. Yazıyor da. Bakın bende yazıyorum. Ama ben nasıl yazım anlaşılmadığı zaman ağzımdan aslında çıkmamış olan ifadelerin sorumluluğunu yüklenmek zorunda kalıyorsam şiir gibi gerçekte bir tanımı olmayan ve dünyanın en kolay yapıldığı iddia edilebilen bir ifade biçiminin sorumlularında yarattığı neticelerle yüzleşmekten bu şekilde kaçınmak mümkün mü?
Aslında bir beyefendinin böyle bir yazıyı ayırımcılık olarak yorumlaması ve insanları molekül kütleleri olarak tanımlaması benim için oldukça ilginç gelişme oldu ve bu yazıyı yazmaya karar verdim. Ama son günlerin en ilginç gelişmesi bir kitabı okumaya başlamamla kendini gösterdi. Tüm inançlarım ve yaşamımda bir yazgı gibi yer etmiş öğretilerin en azından bir bölümünün çürüme riskiyle sarsıldım desem abartmış olmam. İçimizden birinin, şairliğinden ve kelimelere hakimiyetinden kimsenin şüphe duymadığından emin olduğum dostumuzun kitabını okurken iyi şiir yazıyor olmanın kadını mutlu edemeyecek bir gelişme olduğuna olan inancım giderek başka açılımlar kazanmaya başladı. Ben o kitabı bir solukta okurken neler oldu neler.
Ayşenur Yazıcı Hanımefendinin kendine özgü bir anlatımı olduğuna inanırım. İç dünyasını imgelerle barıştırdığı farklı ve hoş bir üslubu olduğunu düşünürüm.
Kitabın önsözünü abartmadan söylüyorum on defa okudum belki. Okuduklarıma inanamadım. Tabi devamında sevgiliye atfedilen satırları da bu kategoriye eklemeyi unutmamalıyım. Sadece şu soruyu sormak isterim. Aşk tek başına hem bir kriminal trajedi hem de fantastik mübalağa tanımlarına yerleştirilirken bunun yazdığınız yazının biçimine göre sınıflandırılması kabul edilebilir bir davranış sayılabilir mi? Aynı kalemden çıkan bu çelişki bardağın yarısının bazen dolu bazen boş olduğunu savunan ifadelerdeki tezada hiç benzememektedir. Bu düpedüz nesirde beyaz dediğine nazımda siyah demenin ta kendisidir. Ve bunun bir kadın duruşu olarak betimlenmesine verilecek tepkileri artık tahmin edebiliyorum. Ama bu kez bu konuyu detaylandırmaya kararlıyım. Ve o kitabı okumadan beni yargılamanız biraz zulüm kategorisine girecektir. Bana zulüm eylemeyin!
Erkeklerin ve kadınların kendilerine giydirilmiş roller gereği bir duruşları vardır hayata dair. Reytingi en yüksek konu olması dolayısıyla cinsel bakış (alenen sex dememek için bu tabiri tercih ettim) olgusundan irdelemek istediğim konuya bir yatay geçiş yapmamız mümkündür. Biz erkekler kadınlar ve cinsellik konusuna çarpıcı bir bakış açısı geliştirmeyiz. Genelde aşkı aşk gibi yaşamamızı engelleyen doneleri toplum bize pek dayatmaz. O yüzden bizler için yeryüzündeki tüm kadınlarla sevişilebilir. Biz bir kadında sevişmemek için sebep ararız. Etik değerler çok az bir kitleyi kapsadığı için geriye biçimsel özellikler ve bunların bizi ikna edebilmesi konusu kalmaktadır. Her birimiz için aynı olmasa da fiziksel tasavvur kendi içinde dinamiklerini oluşturur ve bizler kadınları sınıflandırmış oluruz. Bu bizim tercihimiz değildir. Bunu kadınlarında taşıdığı öğretiler bize dayatır. Kadına da farklı bir misyon yüklenir. Bu yüklenmiş misyon gereği kadın dünyadaki tüm erkekleri sevişilemez görerek başlar hayata. Yavaş yavaş elindekiler, özentiler ve öğretiler sevişebileceği erkek ile ilgili fikirler vermeye başlar kadına. Bu kararını vereceği zaman kadar sürer. Bazen 16 yaşında verir bu kararı bazen 40 yaşına kadar veremez. Ama buda kadının bilinçli olarak yada bilinç dışı faktörler dolayısıyla sorumlu tutulabileceği unsurlar içermez. Bunlar tamamıyla çok önceden giydirilmiştir üzerlerine. Sadece sergilerler. Biraz farklı tutumlar sergileyenler hemen dikkat çeker ve genellikle mutlu olmadıkları gözlenir. Matematik biliminden imdadımıza yetişmesini istirham etsek bu durumda kadın için tümevarım, erkek için tümdengelim terimlerini tercih edeceğinden hiç kuşkum yok.
Ayşenur hanımın nesiri tümevarımı, şiiri sapkınlığı bulunan tümdengelimi temsil etmekte kanaatimce. Doğrusu kocaya selam söyle ne keder ne gam başka şairin olmayacak derken yakaladığı müennes anlatımı bedel ve en çok ben seveceğim başta olmak üzere kitabın bütününde önüne geçemediği bir frekans farklılaşmasıyla kaybetmektedir. Çok üzülerek Ayşenur Hanımın oldukça başarılı bir şiir kitabı oluşturduğunu belirtmeden kapatmakta istemem bu konuyu. Yanlış yazmadım. Ben kadınların iyi şiir yazmalarından üzüntü duyuyorum. Ne yapabilirim.
Bu konuyu başından beri savunduğum teorilere çok iyi bir örnek oluşturduğu için irdeliyorum. Ayşenur Hanımın hoşgörüsüne sığınıyorum. Yıllar önce hamam adında yerli yapım bir sinema filmi seyretmiştim. Hatırlarsanız hamamcılar isyan ederken ‘’ Türk hamamlarında eşcinsel ilişki olamaz ‘’ şeklindeki bir savla kendi haklılıklarını vurgulamaya çalışmışlardı. Oysa filmi izlemeleri yeterliydi yerli yerinde fikirler beyan etmeleri için. Bir teorinin başka teorilerle çürütülebileceğini unutmamak gerekir. Her yeni teori ve bakış açısı bizlere hiç düşünmediğimiz açılımlarla ilgili fikirler verecektir.
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
Edebiyat kişiyi yaşam ilkeleri vurgusuna aklı başında tanımlar geliştirmesini öğütlemeli. Benim çerçevemde edebiyat okura insandan daha değerli bir varlık olmadığını sürekli dayatacaktır.
Etkilendiği Yazarlar:
Orhan Veli
|
|
|