..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Deney, herkesin hatalarına verdiği addır. -Oscar Wilde
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Gültekin BAYIR




18 Mart 2004
Başarısız Olmanın Altın Kuralı  
Evet yanlış okumadınız başarısız...

Gültekin BAYIR


Varsın olsun tecrübe tecrübedir. Belki bir faydasını görür yahut hayatın bir kalem zararından muaf olmayı becerebilirsiniz yürüdüğümüz dikenli patikaların birisinde belki de bu okuyacaklarınız sayesinde.


:CACE:
Herhangi bir konuda başarıyı getirecek öğütler verebilecek birisi olmayı ne çok isterdim anlatamam size. Ama gelin görün ki insanın öyle her istediği olmuyor işte hayatta. Tarafınızdan tecrübe edilen ya da başkalarının zaten tecrübe etmiş olduklarını size yazılı, görsel, işitsel ya da dayatmacı bir şekilde edindirdiği bilmişliğe ek olarak bir de insanın akıl laboratuarında deneyip öğrendikleri var hayatta. Nasıl olmasın onca deneme ve başarısızlıktan sonra insan acayip bilgili hissediyor kendini.

Varsın olsun tecrübe tecrübedir. Belki bir faydasını görür yahut hayatın bir kalem zararından muaf olmayı becerebilirsiniz yürüdüğümüz dikenli patikaların birisinde belki de bu okuyacaklarınız sayesinde.

Başarısız olmanın en hakiki ve ALTIN kuralı şudur.

Sizden istenen, beklenen ya da sizin taahhüt ettiğiniz işle ilgili ne kadar insan kişi ve kurum varsa hepsini birden mutlu etmeye çalışın. Konuyla az ya da çok ilgili herkesi ya da en yüksek sayıda kişiyi mutlu etmeye kalkmak başarısızlığın altın kuralıdır. Ve inanın her zaman işe yarar.

Düşünün şimdi. Anneniz sizden salonu boyamanızı istedi. Ağabeyinizin geçen sene hangi akla hizmet etmek için aldığını bir türlü anlayamadığınız türbe yeşili yağlı boya bidonları uzun zamandır tavan arasında durmakta. Bir hafta sonunu ve eski bir blucinle penyeyi feda ederek bu işten kolayca sıyrılmak mümkün gibi geliyor size. Ama büyük ablanız salonun Somon rengi olmasının ne kadar iyi (ya da aksinin sizin ruh sağlığınız açısından ne kadar kötü olacağını kast ederek) olacağını hafta boyunca işlemekte inceden inceye. Bu arada liseden beridir harçlığını çıkartmak için boya yapan okul arkadaşınız Kerim iki sokak aşağınızda oturmakta ve sıkça görüşmektesiniz onunla. Hatta geçenlere onun “Yahu arkadaş şu evini kendi boyamaya kalkışanları bir türlü anlamıyorum. Feda edecekleri pantolonlun parsına ziyan edecekleri kadar boya ve alçıyı ekleseler bu işi benim gibi bir profesyonele yaptırmaları işten bile değil” serzenişine nasıl da onay verdiniz uluorta bir yerde kafanızı emme basma tulumba gibi sallayarak öyle. Bir yandan maçta var hafta sonu. Tamam stat uzak biraz (Atina’ya giderken hemen sağda kalıyor) ama kombine bilet aldınız ve takımınız iç saha maçında.

Bakın konuyla ilgili bir sürü taraf var. Evini boyayacak kadar evine bağlı ve domestic davranabilen ve yetenekli bir erkek evlada sahip olduğu fikrini temiz hava gibi ciğerlerine çekmek isteyen bir anne. Berbat ettiğiniz her şeyi kendisi temizleyecek olan ve zaten bu işi elinize yüzünüze bulaştıracağınızı adı gibi bilen ve ekonomi sağlamak için evin salonunu cami gibi yeşile boyamanıza ne pahasına olursa olsun izin vermeyeceğini açıkça deklare eden bir abla ve bu işten kahvede geçireceği bir hafta sonunu sizin salonda geçirip zeytinyağlı tıkınmaktan arta kalan zamanlarda size işin en ağırını yaptırmak suretiyle bir gelir temin etmeyi bekleyen bir okul arkadaşı. Üstelik o türbe yeşili boyalar yüzünden nadiren de olsa alaya alınan bir ağabeyin onurunu kurtarma fırsatı da ufukta bir yıldız gibi parlamakta adeta.

Basireti doğuştan bağlı olan bendenizin yapabileceği ancak şu olabilir burada. En sevdiğim pantolonumu (diğerlerinin tümü yıkanmakta, kurumakta, yada salon boyanacağı için eşyaların toplandığı odanın taa en sonundaki dolapta olduğu için) giyip, anneciğim biliyorsun bizim Kerim bu işin kompetanı ben de yardım edeceğim süper olacak diye ikna edip, türbe yeşili boyalara katmak için aklı evvel bir arkadaşın aklına uyup erguvan, beyaz, kırmızı ve çivit mavi boyaya bir dünya daha para verip, ablam işi uyanmasın diye ona ve yakın üç arkadaşına bilet alıp uzunca zamandır görmek istediği filme yollayıp, Kerim beyimizin emir ve komutasında it gibi çalışıp salonu bir güzel nefti yeşile boyayıp (hatta oldu olacak şu kapıya da NİZAMİYE mi yazsak diyecek kadar feci bir durum arz edene kadar iş gücümüzü tüketip) sonrada bir sigara yakıp ağlamak olurdu sanırım.

Daha sonra kabul başlardı herhalde. Başta (ben senden bunu mu istedim?) diyen annem olmak üzere, sinemadan gelen ablam ve üç arkadaşından, boyaların ona lazım olduğunu söyleyen ağabeyimden, ona birazcık yardım etmiş olmamın yevmiyesini eksik vermemi gerektirmediği için Kerim beyden, (Yuh be amca bunu nasıl yaparsın renge bak ööğğgghh diyen) benden tam 21 yaş küçük yeğenimden ve son olarak maça gidemediğim için arkadaşlarımdan türlü çap ve markalarda fırça yerdim kesinlikle.

Siz siz olun böyle bir durumda annenize ne renk istediğini kesinlikle sorun, bir boyacı bulun ve asla yardım etmeyin olur mu? Ablanıza annenizin bu renk olmasını istediğini, Kerim’e annenizin zaten bir usta bulmuş olduğunu, ağabeyinize o boyaları camiye bağışlamasını, ablanızın arkadaşlarına DVD seyretmelerini ya da rejim yapmalarını, yeğeninize işine bakıp derslerine çalışmasını aksi halde boynunu kırabileceğinizi ve bundan büyük bir zevk duyacağınızı söyleyerek daha mutlu ve başarılı olabilirsiniz aslında.

Başarılarınızın devamını dilerim...



Not : Bu hikayedeki olaylar ve kahramanlar tamamen hayal ürünüdür. Bu olay kesinlikle yaşanmamıştır, kurmacadır, ayrıca kuru temizleme yağlı boya lekelerini çıkaramamaktadır, Bizim sınıfta Kerim diye birisi yoktu iki sınıf üsten Turan diye bir arkadaştır kendisi, yeğenimse benden 19 yaş küçüktür. Ve ablamın arkadaşları asla yüzlerine rejim yapın denilebilecek kadar anlayışlı kişiler değildirler ve hayli tombuldurlar.

.Eleştiriler & Yorumlar

:: ?
Gönderen: Meryem Uçar / İzmir/Türkiye
3 Mart 2005
Sen bu yazını silip sonra yeniden mi yayınladın Gültekin? Ben buradaki tüm yazılarımı silip, pek çok şeyden uzaklaştığım gibi izedebiyattan da uzaklaşmadan önce senin bu yazına mesaj yazdım diye hatırlıyorum.. Yoksa messenger'da ya da mail ile mi yazmıştım? :(( Neyse, konu bu değil.. Yazdıysam bile bir daha yazmış olmanın ne sakıncası var di değil mi:))) En "dankkk" diye vuran yazılarından biri bu benim kafama.:))) Fazla ara verme yazmaya artık olmaz mı.:))

:: tebrikler
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
20 Şubat 2005
Sevgili Gültekin Bayır; Bu yazıyı nasıl kaçırmışım!.......Mizah anlayışınıza, olayları kaleme alışınıza, o uzuuuun cümlelerinizi okurken, okuyucuyu "Acaba nokta nerede ve acaba sonra ne olacak?" diye merakta bırakışınıza - ne desem bilem ki- hayran kaldım......Devamını dilerim....Sevgiyle kalın...Kâmuran ESEN

:: Çok güldüm . Allah da sizi güldürsün.
Gönderen: Faik Murat Müftüler / Muğla/Türkiye
3 Şubat 2005
Yaa . Bu yorumu ibret-i alem olsun diye ana sayfaya koymazlar mı ? Editör kardeş . İlgilen bir zahmet . İzEdebiyat'daki üye sayısının en az üç katı kere okunması gereken bir yazı . Gültekin bey . Zekâna sağlık diyeceğim çünkü mizah zekâda yatar.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir ocak gecesinin kederinden arta kalanlar.
Mektup

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sahiden Var mıyım? Yoksa Bu Bir İhtiyaçtan Yanılsama mı?
Öylesine
Repertuar Çalışması... Devam...
Karanlığın Küçük Kahverengi Lekeleri.
Siz Hiç Bir Kat Yukarıda Öldünüz Mü?
Repertuar Çalışması...
Yapabileceğinin En İyisini Yapmamak...
Yaşam Denilen Ve Kaç Bilinmeyeni Olduğu Bilinmeyen Denklem.
Sanırım birden fazla ben varım !!!
Bu aralar ne mi yapıyorum ?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İki Hece [Şiir]
Şiirimsi. [Şiir]
Soru [Öykü]
Değişmeli [Öykü]
Koşma Süreyya ! [Eleştiri]
Komplo Teorilerinin En Teorik Olanı. [İnceleme]
“Tanrı’nın Eli” ve panik halinde üç beş surat. [İnceleme]
Bir Garip Aşkın Mektubu [Bilimsel]


Gültekin BAYIR kimdir?

Zaman daralıyordu, adeta demir sertliğindeki grimsi akşam karartıları etrafımızdaki yerlerini alırken eksik olan metal seslerini bilinçaltımız tedarik etmekteydi. Aman tanrım buda mı olacaktı dedi Elophis. . .

Etkilendiği Yazarlar:
T-H-O-S-H-U-N


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Gültekin BAYIR, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.