Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine |
|
||||||||||
|
Bar taburesi, ağzımda ateşi dibine gelmiş izmarit, seni aramaktan yorgun düşmüş,içkinin cezalandırdığı gözlerim,rimellerim akmış biraz,elimde gözlerime inat dolup dolup boşalan bir kadeh adını bilmediğim zehir. İşine ihanet etmiş bir orospu gibi gözüküyorum veya işinden bıkmış. Klip çekimi için yeterli olan herşey var. Fonda; ‘no woman no cry’ Sıcak bir Bodrum akşamı yine. Sevgilisini, yalnızlığını koluna takan atmış kendini sokaklara. Bodrum eski Bodrum değilmiş artık diyor eski Bodrumcular. Bana göre hep aynı Bodrum gözümde. Sevgimle kaçamak yaptığım, caddelerinde öpüşmekten çekinmediğim, her dili konuşabilen, dillere destan, yazın kalbinin attığı küçük yer. Bunun neresi eski değil. Kalabalıktan kurtulup yakalanıyorum yine kalabalığa , yağmurdan kaçıp doluya tutulmak gibi bir şey bu. Önümde saçları beline uzanan bir kız yürüyor. Kıskandıracak güzellikte bir fiziği var, yüzünü merak ediyorum güzel mi bedeni kadar. Sanki hissetmişçesine arkasını dönüyor göz göze geliyoruz, takip edilmenin korkusunu görüyorum gözlerinde. O an fark edemiyorum bedeninden çirkin olan yüzünü. Neden korktuğunu düşünüyorum; takip edilmek mi, Bodrum’ un eski Bodrum olmaması mı, yoksa akreple yelkovanın birbirini hızlıca kovalaması mı korkuya sebep olan. Oysa akreple yelkovana kimse yetişmeye çalışmıyor, umurunda değil kimsenin saatin tik takları...uzun saçlı çirkin güzel kızdan başka. Benimde umurumda değil ki; kaçıncı bar bu bilmiyorum. Ama son olacak, gece burada bitecek gündüz başlayacak biliyorum. Çalan şarkının hatırına geceyi burada bitirmek buraya yakışacak. Müzik yine kulakları sağır edecek bir sesle çalıyor. Upuzun tezgahı ve yakışıklı barmenlerin bulunduğu barın iki yüksek tepesine konulmuş kolonlardan şimdi Bob Marley çıkacakmış ta bana yalnızlığımı birde o hatırlatacakmış gibi bas bas bağırıyor. Haklıda ; kulağına bir şey söyleyip müziğin sesinden beni duyamayacak kimse bile yok yanımda. O kadar yalnızım yani. Kalabalık zamanlarım geliyor aklıma bir an. ‘Nasıl anlatsam nerden başlasam, kaç kişiydik ozaman bak kaç kişi kaldı şimdi tadında bir duyguyu yaşıyorum. Ve barın diğer ucunda benden daha yalnız olduğunu ima eden bakışlar fırlatan uzun saçlı adamı görüyorum yalnızlığıma ortak olmaya çalışan, elinde sigara önünde zehir. Gece ilerledikçe içkinin cezalandırdığı gözlerimde nasibini alıyor geceden, ve işte gözlerimi idam ediyor şimdi, içtiğim zehir. Tam zamanı ‘no eyes, no cry’! Gözlerimin önüne şarkının anlamını bilmeden bana şarkıyı söyleyişin, dans edişin geliyor. Göz yanılması göz ağlamasını getiriyor beraberinde. Seninle aynı tadı veren bir acı bu, tek farkı daha buruk ve geçici olması... Ağladığımı sandığını sanan uzun saçlı adam yaklaşıyor. Sana hiç benzemiyor onu bukadar benzetmeye çaılşırken.Tek ortak yanımız içtiğimiz zehir bitmeyen melodinin yanında. Ortaklığın bozulmasından korktuğumuzdan olsa gerek hiç konuşmuyoruz. Kadehini kadehime vuruyor, sessizliğimize inat eşlik ediyor şarkıya bardakların kristal sesi. Sigara uzatıyor alıyorum, sigaramı yakıyor, o an ilk defa bakıyorum gözlerine, o da işine ihanet etmiş ya da bıkmış gibi bu gün, görebiliyorum. Gece rolünü sabaha bırakmaya hazırlanıyor; tabureler gecenin hüznünü yaşamak için terkedilmiş; birbirinden farklı hikaye herbirinde, gece boyunca nefes nefes çekilen izmaritler yerlerde; birbirinden farklı dudak izleri şimdi sabaha yaklaşan bu gece vaktinde birbiriyle buluşuyordur eminim buna. Dudaklarımı ısırıyorum canım acıyor. Geceler mi çok uzadı yoksa şarkı mı diye düşünürken kulağıma eğilip şarkının sözlerini söylüyor ,nefesini hissettiren tanımadığım bir ses.Sen değilsin ama biliyorum. Şarkının yalvarışlarını şimdi tanımadıığım bir sesten dinliyorum.’no woman no cry’... hangi çaresizlik yazdırmıştır ki bu şarkıyı bu kadar derinden, akacak bir damla gözyaşına bile kadınım dedirten bu delirten tutkuyu gece bitesiye dinliyoruz. Hala yabancıyız yabancıyla birbirimize, ağzımızdaki rakı kokusunun terkedilmiş tadı ortaklığımızı sürdürüyor. *** Ağzımızdaki rakı kokusu , terkedilmiş ortaklığımızın tadını sürdürüyor,öpüşüyoruz...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gökçe Dölek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |