Doğaüstü henüz anlayamadığımız doğal şeylerin adı. -Elbert Hubbard |
|
||||||||||
|
Anne olmak ne güzel bir duyguymuş meğer, İyiki doğmuşsun kızım Bana yaptığın sürprizlerle büyüttün beni Anneliği yakıştırdın kızım Sensin benim ışığım bakışım Gözümün nuru kızım Yıllar nasıl da geçiyor belki de hiç geçmiyor Çocuksun daha ama yüreğin o kadar büyük Sığdıramam sevgimi dağları deler kızım Sekiz yıl olmuş senle tanışalı Daha dün gibi benim canım kızım Anneler günü bugün Sanki sana kavuşmamın günü Her gün senin aşkınla büyüdüm kızım Canımdan can oldun yüreğimden akan sevgi oldun Sana borcumu nasıl öderim kızım Yaratanın lütfüsün bana Şükrederim her an seni bana yollayana İyiki varsın benin nur kızım.... Dileğim hep mutlu olman Nasihatim yalnızca sevgidir kızım Bana tattırdığın bu duyguyu Umarım sende tadarsın kızım Aşkımsın canımsın gülüşümsün kızım.... mayıs 2004-bursa- ________kızımın 2010 yılında lise birinci sınıfta iken ödevine istinaden yazmış olduğu yazısı____ Sofia arkasını dönüp memleketi Yunanistan’a bir baktı. Atina’nın eğlenceli havasını içine çekti ve ardından otobüsüne bindi. Türkiye’ye gidiyordu. Üç hafta sürecek bu turistik gezi Sofya için heyecan uyandırıcıydı. Cam kenarındaki yerine oturdu ve unuttuğu eşya var mı diye düşünmeye başladı. Eşyalarının tam olduğuna karar verince biraz kestirmek istedi, yolcu otobüsünün yarım açık camlarından esen rüzgârla saçları uçuştu Sofia’nın, kendisini nelerin beklediğinden habersiz uykuya daldı. Birinin onu sarsmasıyla uyandı, otobüs görevlisi pasaportları topluyordu, Türkiye gümrüğüne gelmişlerdi bile! Gümrükte biraz bekletildiler, ardından yola çıktılar tekrar. Edirne, Tekirdağ ve İstanbul. Yorucu bir yolculuktu. Otelin’e yerleştikten sonra çevreyi dolaşmak için dışarı çıktı. Boğazın mis gibi havasını içine çekti. Yanlarda balıkçılar kovalarını doldurmayı uman gözlerle bir oltasına, bir denize bakıyordu. Acıktığını hissetti ve gelirken gördüğü büfeden balık ekmek yiyebileceğini düşünüp, yola koyuldu. “merhaba, bir balık ekmek alabilirmiyim? “ Sofia Türkçe biliyordu, çünkü küçüklüğünden beri Türkçeye meraklıydı. Türkiyeli komşuları vardı ve onları çok severdi. Türkçeye merakından dolayı dil kursuna gitti ve Türkçeyi hemen öğrendi. Türk komşuları Sofia’ya yardım ettiler, çok geçmeden Sofia Türkçeyi iyice öğrendi. Sofia otuzlu yaşlarında, siyah kısa saçlı ve mavi gözlü bir kadındı. Elinde balık ekmeğiyle bir banka oturmak istedi, az ilerisinde bir banka oturmak istedi az ilerisinde bir bank vardı, ona oturmak için yürümeye başladı. Tam bankla arasında bir metre varken iki genç koşarak ve gülüşerek onun oturacağı banka oturdular. Sofya sinirlenmişti; gençlere sert baktı. Gençlerin ikisi de Sofia’ya aldırış etmedi. Sofia da ilerideki boş banka oturup balık ekmeğini afiyetle yedi. Ertesi gün yani Cuma günü Sofia yiyecek almak için markete indi. Markette gezerken birden güzne bebek mamaları çarptı. Bu bebek mamaları kendi ülkesinde beş yıl önce çok ciddi zararlarından dolayı yasaklanmıştı. Türkiye’nin geri kalmış bir millet olmadığını biliyordu, peki neden halâ bu zehir saçan gıdalar yasaklanmamıştı? Sofia otelde kalanlardan bazılarıyla tanışmıştı. Tanıştıklarından biri bu çevrede organik Pazar kurulduğunu söyledi. Sofia da Pazar günü organik pazara gitti. Pazara girince ilk önce pazarcıların birbirleriyle kavga ettiğini sandı, fakat çok geçmeden mallarını satmak için pazarcıların böyle bağırdığını öğrendi. Sofia pazarda yeni bir şey daha öğrendi; pazarlık yapmayı. Pazarlık yapma ona saçma gelmişti, alışkın olmadığı için.. Nereye baksa Türk halkı tezgâhların önünde mutlaka pazarlığa giriyordu. Organik domates, organik salata, organik… Her şeyin üzerinde organik yazıyordu, ama Sofia bu yiyeceklerin organikliğine inanmadı. Örneğin domatesini Yunanistan da köyden getirtirdi. Domatesler kıpkırmızı olurdu, kokunca domatesin o tatlı kokusu duyulurdu fakat burada gördüğü domateslerin içi beyazdı. Üzerlerinden de ilaç gibi bir koku yayılıyordu. İşte bu yüzden bu hormonlu yiyeceklerin organik pazarlarda satıldığına inanamadı.. Bir meyveci nin yanından geçerken “abla, üzümlerimden bir tat, çok lezzetlidir” dedi. Sofia’ya pazarcıyı kıramadı ve adamın uzattığı salkımdan bir tanesini kopardı, teşekkür etti ve üzümün tadına baktı. Daha ilk ısırışında tadı belli etmişti, bu genetiğiyle oynanmış bir üzümdü, sadece görünüşü üzümdü tadı aynı erik ve kivi gibiydi. Sofia yüzünü buruşturdu, evini özleyerek otele döndü. Salı günü, Sofia mide bulantısıyla uyandı. Kalkar kalkmaz lavobaya koştu. Kendisini halsiz hissediyordu, üstelik karnı da ağrıyordu. Geçmesini umarak bekledi fakat şikâyetleri devam edince hastaneye gitmek zorunda kaldı. Hastane ana baba günü gibiydi. Acilde sıra bekliyordu, ön taraflarda bir bağrışma koptu: “iki saattir bekliyoruz doktor burada, sen gidiyorsun yakınını önümüze geçiriyorsun. Çocuk ölüyor burada!” Sofia adama baktı, adamın kucağında yedi yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Adam bunları söyledikten sonra odanın kapısına bir tekme attı. Sonra herkes itişip kakışmaya başladı. Sofia daha fazla dayanamadı, sıradan çıktı, bulantısı hafiflemişti biraz. Hastaneden çıkarken sırada bekleyen bir kadının bayıldığını gördü. Tartışmalardan, itişip kakışmalardan ortam havasız kalmıştı. Hastaneden çıktı ve otele gitmek için otobüse binde. Otobüs de kalabalıktı. Üç durak sonra otobüs durakta durunca bir kadın feryat etti: “çantamı çaldı! Yardım edin, çantam çalındı!” Bir eliyle destek almak için koltuğu tutuyordu, diğer eliyle ise az önce hızlıca otobüsten inen adamı gösteriyordu. Hırsız adam kalabalığa karışıp kaybolurken, otobüstekiler de kadını sakinleştirmeye çalışıyorlardı.. Otobüs ilerliyordu, Sofia’ya bu yol hiç bitmeyecek gibi gelmişti. Karşıda bir grup genç pankartlarla yürüyüş yapıyorlardı. Sofia yürüyüşün nedenini yanındaki kıza sordu. Kız “okumak için “dedi. Bazılarının parası olmadığı için, bazılarının da ailesi izin vermediği için okuyamayan gençler, tepki çekmek istiyor, kendilerine bir yardım eli bekliyorlar. Bu yüzden de bu yürüyüşleri yapıyorlar. Sofia gençlere acıdı, kendi ülkesinde herkes okuyabiliyordu oysa. Hotele gidince sofia, odasındaki küçük televizyonu açtı. Bir son dakika haberi veriliyordu. Bir gazeteci köşe yazısında farlı düşüncelerini yazdığı için bıçaklanmıştı. Sofia ne kadar cahilce diye düşündü, insanların farklı da olsa görüşlerini bildirmeye hakkı yok mu? Sofia onu evine götürecek otobüse bakıp, hiç düşünmeden bindi. Türkiye gezisini yarıda kesmişti. Sofia kendi ülkesiyle, Türkiye arasında bu kadar büyük farklılıklar olmasına bir türlü anlam veremiyordu. Kültür bu kadar farklılığa sebep olamazdı. Sofia karşıdaki tabelalara baktı. Türkçe sözler yazılıydı, şekillerinden anlamıştı oysa okuması yoktu, sadece Türkçe konuşabiliyordu. Karşıda bir alışveriş merkezi vardı, sofia mağazada geçen inanlara bakıyordu. Mağazada İngilizce ve tarkçe yazılı bir tabela dikkatini çekti. İngilizcesini okuyunca, Türkiye de de kapalı alanlada sigara içmenin yasak olduğunu hatırladı. Türkiye değişiyordu, değişecekti. Sofia’nın aklına bu farklılığın nedeni işte o zaman geldi. Türkiye daha Avrupa Birliği sürecinde bir milletti. Yunanistan ise Avrupa Birliğine girmişti. Otobüs hareket etti, sofia evine doğru yol alırken bir kez daha mağazaya ve insanlara baktı. “Avrupa Birliği’nden sonra tekrar görüşüz Türkiye,farklılıklarımız azalınca, fikirler tam olarak özgür kalınca görüşürüz.” Dedi. Hande HATİPOGLU 2010
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © H.Deniz Hatipoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |