Sevgi dünyadaki yaşam ırmağıdır. -Henry Ward Beecher |
|
||||||||||
|
Bu yazımda sadece Milliyet sanat dergisini yazdıklarımın dışında tutmak istiyorum. Milliyet Sanat dergisi ile tanıştığım 1970’li yıllardan bu yana, dergi gerektiği gibi ve Türkiye’de sanatın her kesiminden saygınlık görerek yayınına devam ediyor. Sadece Akal Atila yönetiminin değişmesinden sonra, Milliyet Sanat artık eskisi gibi Türkiye’de sanata yön verebilecek olayların üzerine gitmiyor. Hele benim gibi yurt dışında yaşayan sanatçıları ise hiç kale almıyor. Umudumuz bu konuda biraz uyanmalarından yana... Gösteri dergisinin içeriği bakımından görsel sanatlara gerektiği gibi yönelmediği biliniyor ve bu açıdan bu dergiyi fazla eleştirmek istemiyorum. Diğer dergilere gelince isim vermeden sürdüreceğim eleştirilerimi. Türkiye’de resim sanatında isim yapmak çok kolay. Dünyanın hiç bir ülkesinde ressam olarak bir iki haftada ortaya çıkanlar, Türkiye’deki gibi medyada yer alma şansına sahip değiller. Örneğin Amerika’da, sanatçı olarak medyada yer alabilmek için, mutlaka kendinizi kanıtlamış olduğunuz bir geçmişiniz ve belli bir özgünlüğünüz olması gerekiyor. Bugün ABD’de milyonlarca ressam yaşıyor. İnanın sadece Chicago ve civarında 150 binin üzerinde profesyönel ressam bulunuyor. Bunların çoğunun atölyesi var veya resim konusunda güzel sanatlar gibi bir okulu bitirmişlerdir. Türkiye’de sanat okullarımızın sayısı giderek çoğalıyor ve benim aklımın almadığı, bu okullardan mezun olanların neler umduğudur. Öğretmenlik yapma şansı olmayanlar için sanat ile yaşamak veya bir başka iş bulma zorunluluğu doğuyor. Sanat ile yaşamak adına savaş verenler, bir avuç koleksiyonucun karşısında umduğunu bulamıyor. Bu arada çevresi ve varlığı olanlar gemilerini bir şekilde yürütebiliyor, gerçek sanatı yapan ressamlarımızın da önüne geçebiliyorlar. Böylece Türkiye’de resim sanatında kimin ne yaptığı belli olmadığı gibi, geçmişte isim yapmış bir kaç sanatçının ötesine de fazla çıkılmıyor. Resim sanatıyla ilgili çevre, içine düştüğü karmaşada kendisine çözüm bulamıyor... Kimin özgün, kimin taklitçi olduğu birbirine karışmış. İlişkileriniz belli açılardan iyi değilse ne medyada yer alabiliyorsunuz, nede sergi açma şansınız var. Stresin bini bin para... İstanbul’da bir takım atölyeler sanat kursları veriyor. Bu yıllardır sürüyor ve bu sanat atölyelerinden çıkanlar, bir bakıyorsunuz, üç ay içinde bilinen bir ressam olmuş çıkmış. Bilmem hangi varlıklının veya ünlü ismin eşi, kızı, oğlu bir atölyede kurs alıyor diye, medya da bunlara ilgi gösteriyor, çevreleri de resimlerini satın alarak bu daha amatör bile olamamış isimlerin bir anda kendilerini “Picasso” gibi görmelerini sağlıyor. Evren paşanın ressamlığını bilmeyen yok. Ben bugüne kadar Türkiye’de açtığım sergilerde, medyadan ve koleksiyonerlerden, Evren paşa kadar ilgi görmedim. Benim “Amerikan Sanatında Kim kimdir’e (Who is Who in American Art) girmiş olmam veya Amerika’da bir çok televizyonlarda, günlük gazetelerin birinci sayfalarında hakkımda röportajlar yayınlanmış olması Türkiye’de hiç mi hiç önemli değil. Hatta bu konuda laf etmem bile bazı çevrelerde “Kendini övüyor” şeklinde yorumlyanarak, önemsiz bir şeymiş gibi gösteriliyor. Bu yazımı okuyacak olan bazı ilgili kişiler yine aynı lafları söyleyebilecek. Fakat ortada bir gerçek var. Kim ne konuşuyorsa mutlaka belgesinide göstermelidir. Örneğin yurt dışında yaşayan sanatçı, yer aldığı tv haberlerinin kasetini, hakkında yazılanların küpürlerini, ilişkide olduğu müzelerin belgelerini, açtığı sergilerin dökümanlarını ortaya koyması gerekir. Bilmem hangi ülkede yaşayan ressam diye adından söz ettiriyor, bir bakıyorsunuz o kişi adı geçen ülkeyle hiç ilişkili değil veya o ülkeden evlenmiş veya bir ara turist gidip bir müddet kalmış. Bizim gibi 21 yıldır yurt dışında yaşayan ve elinde bir bavul döküman ile Türkiye’ye giden ressamlarımız, ancak, gerekenleri yapıp, gerektiği şekilde hareket ederlerse umduğunu bulabiliyor yoksa, benim gibi, “Amerikalı sanatçı” damgasını yiyerek dışlanabiliyorlar. Resim koleksiyonu yapan firmlalarımızın patronları, ancak danışmanları kime yönlendirirse ondan resim alıyorlar ve bu konu Türkiye’deki tüm ressamların ortak sorunu... Sanaçılar ve sanat çevreleri topluma yön verme açısından çok önemli bir yere sahiptirler. Sanatta, gerçek sanat ile, hobinin ayrılması gerekiyor. Sanat dergiciliğine soyunmuş olanların da hobi yapanların peşinden gitmemesi, gerçek sanatı hedef almaları gerekir. Resim gibi hassas bir konuda dergi çıkaranlar, ince eleyip sık dokumalıdırlar. Ayırım yaptıkları zaman özelliklerini kaybederler. Türkiye büyük ülke ve Türkiye’mizin yurt dışında yüzlerce ressamı, yazarı var. Bunları görmemezlikten gelmek, ülkemiz adına bir ayıptır. Yurt dışındaki sanatçılarımız yer aldıkları her haber ile, Türkiyemizin de sanat açısından tanıtımını yapmaktadırlar. Yurt dışında bir sanat haberinde yer alan insan mutlaka bir özelliğe sahiptir ve bu özelliği ile, Türk sanatını da yüceltmiş oluyor... Başta Kültür bakanlığımız, bu konuya eğilmelidir. Turgut Özal zamanında kültür bakanlığı bu konuda birtakım çabalar gösterdi ve o yönetim gittikten sonra yüzümüze bakan olmadı... Yurt dışından Türkiyeye yansıyan her Türkün başarısı, Türkiye’deki genç kuşakların da sanata, bilime yönelmesini sağlıyor bu bilinen bir gerçek, bilmeyenlere de kanıtlamak zorunda olduğumuzu ve bunada hazır bulunduğumuzu hatırlatmak isterim. Buradan Türkiyedeki tüm medyaya ve sanat dergilerimize bir çağrıda bulunmak istiyorum, ya ayırımcılık yapmadığınızı kanıtlayın veya yaptığınız işi bırakın. Veya istiyorsanız gelin tartışalım, kıran kırana tartışalım ki doğruyu bulabilelim. Kıran kırana tartışalım ki, Türkiye’de kimin Türk resmi yaptığını, kimin Avrupa özentisi olduğunu anlayalım. ( Aslında bu konuya bir başka eleştirimde değineceğim ) Türkiye dünya resim sanatı arenasına girebilmek için, önce gerçek Türk resmini yapmak zorundadır. Yoksa bizi kimse kale almaz. Avrupalı kendisinin taklit edildiğini gördüğünde, bıyık altından gülüyor. Bu yüzden Türkiye’deki sanat fuarından da yurt dışındaki saygın dergilerde söz edilmiyor. Oysa, dünyanın bir çok küçük ülkesindeki sanat faaliyetleri uluslararası sanat medyasında yer bulabiliyor. İzedebiyat.com’a bize tartışma fırsatı verdiği için teşekkür ediyor ve daha çok sanatçının bu siteye katılması gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir platformda, eleştiriler ve öz eleştirilerimizle doğruyu bulabiliriz. Sanata bulaşmış olan her insan birbirinin arkadaşıdır. Bunu böyle düşünüyor ve sizleri arkadaşça tartışmaya davet ediyorum. İzedebiyat.com’da kendi sitenizi kurun tartışalım... ..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yücel Dönmez, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |