|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
22 Kasım 2003
Rektör Başkanlığında Bilimsel Kitaplar Nasıl Yakıldı?
Sıra Kitapların yakılmasına Gelmişti, Kimse Kibriti Çakmak İstemiyordu...
Yücel Dönmez
Kitaplar, birer ikişer, hocalara paylaştırılarak bahçeye taşınır. Okulda çalışan bir yardımcı vasıtasıyla bidon temin ettirilir. Bidon üniversite bahçesindeki ıssız bir köşeye konulur |
|
Yıl 1970’li yılların sonuna dogru... Lise son sınıfta aynı sırayı paylaştığım bir arkadaşım, yaşadığı Almanya’dan İstanbul’a tatile gelmiş ve hemen her günümüz birlikte geçiyor... Yine eski günlerde olduğu gibi, içki masalarında Türkiye’yi kurtarmaya çalışıyor, politik olayları, ülkemizdeki çarpıklıkları eleştiriyoruz...
Arkadaşımı Almanya’da oldukça değişmiş buldum. Sırtında Vizon bir kürk, başında yine vizon bir kalpak... Mevsim Kış olduğıu için bunları giymekte ısrar ediyor ve bir türlü başka giysilere bürünmesi açısından razı edemiyorum... Sonuç belli; sokaktaki herkes dönüp bakıyor ve arada laf atanlar da var...
Arkadaşım neyse ki fazla kalmadı ve iki hafta sonra döneceğini belirtti. Almanya’ya dönmeden önce, bana yanında okumak için getirdiği felsefe kitaplarını bırakmak istediğini, Almanca oldukları için, üniversiteden Almanca bilen bir öğretim üyesine ulaştırılabilmesinin güzel olacağını söyledi. Kitapları gördüğümde , Almanca’mın o kitapları okayucak kadar gelişmemiş olmasına hayıflandım. Kendisine, kitapları mutlaka işine yarayacak birine ulaştırabileceğime söz verdim...
Kitaplar büyük bir karton kutuyu dolduracak kadar çok tu; hepsi ciltli, kalın ve pahalı görünüşte kitaplardı...
Aradan bir müddet geçmiş ve ben kitapları, ofis olarak kullandığımız reklam şirketinde bir kenara bırakmıştım...
Bir gün, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okuyan bir kız arkadaşım ile konuşurken, kitaplar aklıma geldi. Kendisine, Almanca bilen bir öğretim üyesi tanıyıp tanımadığını sordum ve bana, çok sevdiği bir profesörün Almanca eğitim verdiğini ve kendisine hediye edilecek kitaplara çok sevenebileceğini belirtti. Kitapları kızcağızın evine kadar taşıdık. Kendisine taksi parasını vererek, ertesi gün kitapları okula taksi ile götürmesini söyledim. Bir de üstüne üstelik kitapları profesöre ulaştırabilmek için cebimizden para da harcamıştık.
Arkadaşım kitapları okula taksi ile götürür ve birilerinin yardımı ile, profesörün odasının önüne kadar taşır fakat profesör Ankara’da olduğu için, yerinde değildir; kitaplar kapısı açık olan oda da, itina ile profesörün masasına yerleştirilir ve kapı çekilir.
Aynı gün öğleden sonra...
İstanbul’da sıkıyönetim vardır ve hemen her gün üniversiteler de dahil, bir çok yerlerde aramalar yapılmaktadır... Hatta 1970’li yıllarda, sokağa çıkma yasağı ilan edilerek, İstanbul’daki evlerde de tek tek arama yapılmıştı... Yasak kitaplar ile, silah ve başka şeyler aranarak, olası örgüt üyesi ve
sempatizanları saptanmaya çalışılıyordu...
O gün İstanbul Üniversitesine sıkıyönetim tarafından, ani bir arama için ekip gönderilir. Başka rektör olmak üzere, üniversitenin ileri gelen yöneticileri, sıkıyönetim ekibi ile birlikte, tüm odaları dolaşmakta ve odalarda sıkıyönetim yetkililerince arama yapılmaktadır...
Hediye kitapların gönderildiği profesörün odasına girilir ve arama başlar. O sırada, arama ekibinin yanında bulunan rektör ve diğer üniversite yöneticileri, hocanın masasının üzerindeki kitapları görürler. Kitapların *Doğu Almanya’da basılmış olduğu, kapaklarındaki bazı küçük notlardan bellidir. Bunu gören rektör ve diğer hocalar korkuya kapılır ve bir şey belli etmemeye çalışırlar. Şanslarından, arama ekibi, Almanca profesörünün kitaplarına fazla dikkat etmezler.. Arama biter ve ekip hocalar tarafından kapıya kadar uğurlanır...
Üniversite rektörü acele, bir toplantı düzenler ve hocanın dış kaynaklı bir örgütle ilişkisinin olup olmadığı tartışılır. Böyle bir şeyin olmadığını hepsi adı gibi biliyordur ve bunun başkaları tarafından hazırlanmış bir tuzak olabileceği akla gelir... Hocaya bir türlü ulaşalımadığı için de kendisinden bir bilgi alınamaz...
İstanbul Üniversitesi Bahçesinde ıssız bir köşe...
Kitaplar, birer ikişer, hocalara paylaştırılarak bahçeye taşınır. Okulda çalışan bir yardımcı vasıtasıyla bidon temin ettirilir. Bidon üniversite bahçesindeki ıssız bir köşeye konulur
Sıra kitapların kolay yanması için parçalanmasına gelmiştir; bunu hiç bir hoca yapmak istemez. Bu görevi, üniversite çalışanı üzerine alır...
Ve kitaplar ortalarından ikiye, üçe, beşe ayrılarak. Bidonun içine atılır, üzerine gaz dökülür... Sıra kibriti çakacak olana gelmiştir. Kimsenin eli kitapları ateşe verme açısından hareket etmez... Öyle ya sonradan, eliyle kitapları yaktı diye suçlanma da var. İş uzatılmaz ve okulda çalışan yardımcı tarafından kitaplar ateşe verilir ve ateşin sıcaklığı karşısında bir güzel de ısınılır... Belki de Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, ilk kez bilim adamları tarafından bilimsel kitaplar, resmi olarak yakılmış oluyordu...
O zamana kadar bir çok kitaplar yakılmıştı fakat, bir üniversite kurulu tarafından ilk kez istenmeden ve zoraki olarak bilimsel kitaplar yakılıyordu... Belki de dünyanın başka bir ülkesinde de böyle bir olay meydana gelmemişti...
Kitapların yanması sırasında çıkan dumanlardan, çevredeki ağaçlarda bulunan kuşlar rahatsız olur ve, kitap yakılmayan yörelere doğru kanat çırparlar...
Yakım olayından bir hafta sonra...
Kitapların okula gittiği tarihten yaklaşık bir hafta sonra birden aklıma geldi ve kız arkadaşımı aradım. Kendisine, bir teşekkür bile getirmediğini belirterek, kitapları ne yaptığını sordum. Bana hocayı bulamadığı için odasına koyduklarını söyleyerek, “Yarın hocayı ziyaret ederek sana dönerim” dedi...
Ertesi gün...
Hoca odasında oturmaktadır. Ankara’dan döndükten sonra olayı ögrenmiş ve peşinde bir örgütün bulunduğu savıyla, odasından pek fazla çıkmamaktadır... Üniversitede hocalar diken üzerindedir; hangi örgütün kendilerini hedef aldığı yolunda yorumlar yapılmaktadır...
Bizim arkadaş hocanın odasına doğru yürür,
kapıyı vurur ve “gir” sesini duyduktan sonra kapıyı aralar, içeri girmeden, “Günaydın hocam, kitapları beğendiniz mi?” der. O sırada hocanın suratı değişir, yerinden fırlar ve kızı yakasından tuttuğu gibi içeri çeker ve kapıyı kapatır. Kızcağız ne olduğunu anlamamıştır;
-Söyle bakalım hangi örgüte çalışıyorsun?
Kız aglamaya başlar ve,
-Ne örgütü hocam neden bahsediyorsunuz, benim öğrgütlerle falan ilişkim yok. Bir arkadaşım vermişti o kitapları.
-Arkadaşın ha... Söyle o arkadaşına benimle uğraşmasınlar, benim bu tür işlerle ilgim yok, yalvarırım sana bu belayı benim başımdan al ve bir daha da benim odamın etrafında dolaşma. Seni şikayet edip başıma ikinci bir bela almak istemiyorum bu olay burada unutulsun...
Hocanın siniri yatıştıktan sonra kızı oturtur ve kitapların akibetini ve neler olduğunu anlatır. Fakat kızcağız bir türlü, bu işin bir örgüt ilişkisi olmadığını anlatamaz. Hoca arkadaşıma, bir daha benimle görüşmemesini, benim tehlikeli bir örgüt üyesi olabileceğimi anlatır...
Arkadaşım ile o akşam buluştuğumda bana veryansın etti ve sayemde, üniversite kurulunun resmi bir şekilde bilimsel kitapları nasıl yakmış olduğunu anlattı... Ve istemeden bu ilk e neden olduğumuz için de birlikte hem güldük, hem de üzüldük...
****
*Doğu Almanya o zamanlarda Kominist rejim altında olduğu için, Kominist ülkelerden edinilmiş olan kitapları bulundurmak ağır suça giriyordu...
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
Ressam-Gazeteci-Yazar ve şair.
Sanal ortamın günlük yaşamımızı her şeyiyle kapsadığını düşünüyor ve bir profesyönel olarak bu konuda atılım gösteren her projeyi desteklemek istiyorum.
1969 yılında Ararat yayınevinin Oba Çocuk Yayınlarında çıkan şiir kitabımın dışında kitap yayınlamadım fakat bir bitmiş ve üzerinde çalıştığım projelerim var. Bu sayfada kendi yazılarımın yanı sıra, genç sanatçı arkadaşlarıma da yardımcı olmaya çalışmak isterim. Sanat çalışmalarımı 1980 yılından beri ABD\'de sürdürüyorum.
Etkilendiği Yazarlar:
Her yazarı severek okur, hemen her sanatçının bir özelliği olduğunu düşünerek yorumumu yaparım. İsim vermek bir diğerine haksızlık olmasın...
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|