Bir ülke bağımsız olmadan, bağımsızlık da erdem olmadan ayakta duramaz. -Rousseau |
|
||||||||||
|
O gün arkadaşımın yanından ayrıldıktan sonra iftar telaşı barındıran bir yolculuk yaparak döndüm eve. Niye telaş? Bende değil tabii… İnsanlarda… Yollar tam kördüğüm. Eve girince bir de bakarım; benim balkonda neredeyse balkon demirine değecek uzunlukta asılı perdeler. Salonumda resmen, kapalı hücre görüntüsü. Hava da kararıyor; yukarı gidip bir şey desen "çek perdeni o zaman sen de" denilebilir. Ezan da okunuyor üstelik, mübarek iftar saati. Alttaki komşu kıl olmaya ve kıl yapmaya gelmiş durumları mı yaratacağız akşam akşam? Öte yandan, daha o sabah göz atmışız Henry Cloud'un "Sınırlar " isimli kitabına. Aşılmasından rahatsız olacağımız sınırlara insanların girmesini sağlayanın da kendimiz olduğumuzu öğreneli bir kaç saat olmuş olmamış. Henüz bilgi, kurumamış bellekte. Beklersin iftar yemeğinin bitmesini, kafanda en makul cümleleri kurgulayarak. Çıkmasan, kendine sinir olacaksın artık. Çıkarsın ve parmağını tam zile doğru götürecekken, oraya yazılmış kocaman el yazısı ve kalınlaştırılarak baskı verilmiş harflerin dildeki karşılığı: Baş Komiser Ahmet Yaaa hadi bakalım, şimdi çalıştır hayal gücünü. - Kimmiş gelen hanııım? Elbette bu söylediğim, olabilecek iyi senaryo. Zile ismini ad soy ad olarak değil de basa basa "Başşşşkomiser Ahmet" olarak yazan adamın kendi de gelebilir kayıtsız ve taze dolmuş göbeğini kaşıyarak. -Daha iftar orgazm sigarasını tellendiremeden kim bu densiz, kapımda? - Alt kat komşunuz; “benim çarşaflarımı, perdelerimi nasıl kuruttuğum alt kattaki komşuma dert oluyor mu?” diye sormaya gelen, “küstah ben”. Hikayenin bu durumda nasıl devam edeceğini düşünmek bile istemem ... Yok yok, pes etmek yok, hatırla: Sınırlar… Bastım zile tabii. Evin hanımı açtı kapıyı. -Ben bu akşam eve geldiğimde görd .. -Biliyorum çok karanlık oldu değil mi evinizin içi? Çocuk da yoktu ki, perdeleri direk yerine astırayım " şeklinde bir incelik. -Tamam, şimdi böyle olmuş ama, sizin balkondan benimkine sarkan havlu uçlarından bile rahatsız oluyorken, şimdi bunu size söylememek olmazdı. Bugün gelip de evimi böyle bulunca, inanın kendimi çok kötü hissettim." dedim. Gecenin karanlığından da bahsedip perdelerin bu akşam için kalabileceğini ama genel anlamdaki rahatsızlığımı da bilmeleri gerektiğini ekledim, rahatlamış ses tonumla. Tabii ki , ben yine senaryonun bu konuşmadan sonra onların evinde devam edebilecek bölümünü içimden geçirerek indim merdivenleri: -Kimdi o gelen hanıııım? -Şeydi bey... Alt kattaki komşu ..... -.................................... İŞTE BEKLENEN AN.. (İki ay sonra ) Bir akşam, zil çalınınca kapıya koşan oğlumun karşısında "annen evde yok mu?" diyen bir adam. Biraz yaklaşınca görüyorum ki; iriyarı, kelinden arta kalan saçları siyah, hafif göbekli birisi kapıya yaslanmış, neredeyse içeri sarkacak bir eğrilikte ve rahatlıkta duruyor. Beni görünce, - Siz, yeni mi taşındınız buraya? -Evet yeni sayılır, iki sene kadar oldu, siz kimsiniz ? Aklımdan nedense "işte Başkomiser Ahmet, Ahmet bu işte" şeklinde bir cümle geçiyor . - Haaa ben mi, dokuz numarada oturuyorum. - Yani bir üst katta, bizim hizada mı? - Dokuz işte, dokuz numara. Bense üsteleyerek, - Yani, bir üst katta, bizim hiza mı oluyor dokuz ? İlla anlayacağım ya Ahmet mi, değil mi…Niye geldiğinden çok bununla ilgileniyorum öncelikle. Önce sağa sola, sonra bizim zile bakınıp "evet burası altı numara, öyleyse bir üst kat dokuz oluyor" diyerek evinin konumunu ancak numaralar yardımıyla netleştirebilen bir adam var karşımda. Artık kesinlikle o olduğundan eminim ya; - Ahmet bey buyrun, diyorum. - Haaa evet, ben Ahmet; böylece tanıştık. diyor tarafımdan tanınmanın verdiği rahatlık ve güven yüzüne yayılmış olarak. O henüz benim kim olduğumu bilmemesine rağmen tanışmış oluyoruz böylece. Artık sadede gelmesi lazım. - Yarın evde misiniz? Herhalde oturmaya çaya geleceğini söylemeyecek, hala kolu ve omuzu kapıma eğri bir şekilde yüklenmiş samimiyette üstelik. - Yok, evde değilim maalesef, konu nedir? -Yarın akşam ………… Partisi'nden belediye başkan adayı bize gelecek, tanışmak isterseniz, seçilirse şimdiden samimiyet kurup isteklerimizi önceden söyleyelim de seçilince istemeye yüzümüz olsun derseniz diye komşulara haber veriyorum. Demiyor ki, propagandasını yapacak; gelin bir güzel dinleyin ki, yapabilsin. -Hımmm. diyorum, gündüz evde yokum ama akşam ne olur bilemem. Haber verdiğiniz için sağ olun.. “Komşuluk başka ne gün için, hem şu çamaşırları niye hala sallandırıyorsunuz bakayım. Ancak siz kimin tepesinden sallandırdığınızın bile farkında değilmişsiniz anlaşılan. “ şeklinde hızlı bir cümle daha geçiyor içimden. "İyi akşamlar" deyip gülümsüyor ve kapıyı kapatıyorum. O ise aynı cümleleri onlara da söylemek üzere karşı dairenin ziline basıyor. Aynur Uluç 2003
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aynur Özbek Uluç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |